Kısa ve net cümlelerle tribünlere oynuyor. Kibirli konuşmaları ve ilginç saç stiliyle bir televizyon figürü. Aynı zamanda milyarder bir emlak kralı. Hanımlar, beyler, karşımızda Amerikan siyasetinin yeni aktörü Donald Trump.
Salonda kopan çığlıklar, sallanan pankartlardan beliren bir heyecan dalgası… Amerikan bayraklarıyla donatılmış sahne önünde coşkuyla tezahürat yapan bir kalabalık var. Kürsüde, başına sarı peruk iliştirmiş gibi duran, kendinden emin tavır ve keskin el hareketleriyle dikkat çeken bir emlak milyarderi….
Hararetli hitabeti içinde zaman zaman hakaret içeren kelime ve imaları seçmek hiç de güç değil. Siyasetin denge ve itidal gerektiren dilinden hayli uzak bir mizacı olduğu gün gibi açık. Zira onun zorlama izahatlar ile kaybedecek zamanı yok. Bir elini kürsü üzerine koyup diğer eliyle tahakküm gestleri fırlatan bu adamın anlattıkları ne siyaseten ne ahlâken kabul edilebilir. Fakat kalabalıklar, adeta bir rock yıldızı izler gibi hallerinden ziyadesiyle memnun. Belki de kalabalığın tek tek söyleyemediği bir şeyi o, lafını esirgemeden ve pervasızca söyleyebildiği için bu kadar taraftar buluyor. Konuşmalarında dinleyicilerin kendisi için yapılan tezahüratı ve günden güne artan desteği selamladıktan sonra meseleyi siyasetin best-seller meselelerine getirmeyi biliyor. Mevzu, elbette Amerika'daki yasa dışı göç ve Müslümanlar: “Meksika sınırına muazzam bir duvar yapacağım!” Kalabalığın tezahüratı artıyor: “…Ve sizi temin ederim hiç kimse benim gibi duvar yapmayı beceremez.” Bu kelimeleri sarf eden kişi, muazzam inşaat projeleri, lüks oteller ve AVM zinciri sahibi olan Donald Trump.
Çarpıcı demeçleri ve ilginç tavırlarıyla son dönemin popüler isimleri arasına giren Trump, bulunduğu her ortamda dikkatleri kendine çekmeyi başarıyor. Trump, önümüzdeki yıl yapılacak Amerikan başkanlık seçimleri için yarışacak.
You're Fired!*
Trump'ın iyi bir müteahhit zihnine sahip olduğunu bir kenara not etmeli ama inşaat sektöründe gösterdiği maharetleri onu siyaset arenasında ne kadar başarılı kılacak bilinmez. Donald Trump, Amerikan siyasetinin ve dolayısıyla dünya, politik arenasının yeni aktör adaylarından. Siyaset sahnesinde her ne kadar yeni de olsa, ekran karşısında bir hayli iddialı ve uzun soluklu bir tecrübeye sahip. Onu bütün dünya, başrolünü üstlendiği ‘The Apprentice' adlı televizyon programından tanıyor. İtici ve aşağılayıcı tavrı ve muhataplarını ‘*Kovuldun!' diyerek toplantı odasından çıkarması bu programın rağbet gören tarafıydı. Ancak Trump, verdiği mali destek bir kenara, uzaktan temas halinde bulunduğu siyaset ortamında hiçbir zaman bugün olduğu kadar belirgin bir rol almadı. Hatırlatmakta fayda var: Trump, Barack Obama'nın ilk defa seçildiği başkanlık yarışında ve geçen dönemde Cumhuriyetçi Parti adayı Mitt Romney'i de aynı şekilde desteklemiş, doğrudan olmasa da siyasi temayülünü aşikar etmişti.
Trump, önümüzdeki sene yapılacak Amerikan başkanlık yarışlarında ben de varım diyerek geçtiğimiz haziran ayında meydanlara indi. Fakat sivri dili de çok geçmeden kendini belli etti. Televizyon ekranında takındığı tavrı siyasi arenaya da yansıyınca, ilk tepki Amerikan kamuoyundan geldi. Trump'ın, özellikle terör saldırıları ve yasa dışı göç hakkında sarf ettiği beyanatlar parmak ısırtacak türden. Mesela, ülkedeki Müslümanların kendilerini belli edecek bir rozet takması gerektiğini, Meksikalıların uyuşturucu sattığı, tecavüzcü olduğu ve devamlı suç işlediğini, Amerikalı liderlerin çoğunun ‘aptal' olduğunu her fırsatta söylemekten çekinmiyor.
Onu bu kadar popüler yapan şeylerin başında, karakteri olduğu kadar dünya siyasetindeki hadiselerin kendi ekmeğine yağ sürüyor olması geliyor. Ucuz siyasetle büyük kalabalıkları tavlayan Trump, henüz seçilmedi ama istediği reklamı yapmayı başardı.
İnişli çıkışlı bir kariyer
Aslında her Amerikalı gibi o da bir göçmen çocuğu. Dedesi 19. yüzyıl sonunda Almanya'dan New York'a göçen Trump'ın şaşaalı serüveni 1970'li yıllara kadar uzanıyor. Babasının inşaat firmasında iş hayatına giren sivri dilli CEO, bilhassa Amerika'nın en gözde yerlerine yaptığı projeleriyle tanınıyor. 69 yaşındaki şöhretin, başarıya giden yolları yazdığı on adet kitabı da mevcut. Konuşmalarında ara ara kitaplarına da atıfta bulunuyor. İnişli çıkışlı kariyerindeki, keskin ve cesur kararlara son senelerde kazandığı televizyon şöhretini de katarsak, siyaset gibi zorlu bir lige niçin girdiğini de anlamış olacağız. Mesela Trump, New York'ta atıldığı siyasete ilk olarak şu kartı çekmekte tereddüt göstermedi: “I will be the greatest jobs president that God ever created. “İstihdam sağlamada tanrının şimdiye dek gönderdiği en kudretli başkan olacağım.” Kendinden bu tarz keskin ifadelerle bahseden adamın, kendisini aynı şiddette tenkit eden gazetecilere haliyle pek tahammül göstermediğini de eklemek gerekiyor. Hatta Trump, geçtiğimiz aylarda muhalif fikirli ve engelli bir gazetecinin taklidini yapmaktan çekinmemişti.
Şimdilik ciddiye alan yok ama…
Trump, en çok Müslümanlar aleyhine sarf ettiği ayrımcı açıklamalarıyla gündeme gelmiş ve ülke sınırlarının Müslümanlar için kapanmasını teklif etmişti. İslamiyet'i hedef alan diğer açıklamalarından sonra, Trump'ın yatırımlarının olduğu ve aralarında Türkiye gibi Müslüman ağırlıklı nüfusun yaşadığı ülkelerde ‘demokratik bir halk tepkisinin' görülmemesi de kayda değer gelişmeler arasında. Başta İngiliz Avam Kamarası vekilleri, Avrupa Birliği Parlamentosu'na üye bazı vekiller Trump'ın sözlerine karşı beyanatlarda bulunmuş hatta ünlü belgeselci Michael Moore, Trump otellerinin birinin önüne giderek “Hepimiz Müslüman'ız” pankartı taşımıştı. Başta kendi partisi olmak üzere Trump, pek çok kimse tarafından ciddi bir aday olarak görülmüyor. Ne var ki, yükselen reytingler ve olumsuz hadiseler cereyanında topladığı puanlarla, Donald Trump'ı ucuz siyasetin de CEO'su olmaya aday.