Eskinin tarihçileri, mazinin peşindedir. Müverrihler, geçmişi en ince tafsilatına kadar şerh etmeyi, zamanın ışık yüzü görmemiş mahzenlerine girerek, cevherler keşfetmeyi bir vazife bilir.
Ve ardından oradaki kıymetli bilgileri bugünün mana tezgâhında yoğurarak, zaman-ı hazırın anlayacağı dile tercüme ederler. Peki geleceğin tarihçileri kimdir dersiniz? Bu muhal görünen sorunun bir cevabı vardır mutlaka… Kâhinlerin efsane ve masallarda kaldığını bir tarafa kaydedersek, Mustafa Özel'in tespitiyle “yarının tarihçileri romancılar ve sanatkârlardır. Gelecek, adeta onların gösterdiği tarafa doğru hareket etmekle mesuldür.”
Evet, onlar bu işi yaparken, tıpkı masallarda olduğu gibi, ilham sadağından tahayyül okları çekerek geleceğe doğru nişan alırlar. Bıraktıkları oklardan yalnız birinin değil pek çoğunun bugünkü hedefini bulması ise bir hayal değil vakıadır. Hatta bir tanesi bile bugünün ilim ve sosyal seviyesini tasdik etse, bizi haklı çıkaracak, geleceği içinde bulunduğumuz zamana getireceklerdir. İşte, bugünün ütopya manzaralarını anlatan sanatçılar, aslında imkansızı anlatıyor diye sarakaya alınıyor dahi olsalar geleceğin hakikatinden tahminî; işaretler sunan kimselerdir.
On dokuzuncu yüzyılın son çeyreği ve yirminci yüzyılın başında yaptıkları resimlerle “millenium”lu yılları tahmin eden Fransız ressamların hikâyesi de böyle. Jean-Marc Côté ve diğer Fransız sanatkârların 1900'lü yıllardaki “Sergi-i Umumi” için yaptıkları ütopik çizimlerde “2000 yılında Fransa” anlatılıyor. Önce sigara kartonları üzerine konulan ve ardından kartpostal yapılarak yayılan resimlerde ‘bugünün gerçeği o günün hayali'ni ve belki de yarınların dünyasını görmek mümkün.