İki senedir kanser tedavisi gören Cemal Uşak, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın yeni başkanı oldu. Siyasi iktidarın, hukuki görünümlü gayri hukuki yollarla cemaati boğmaya çalıştığını kaydeden Uşak, bu dönem de Hizmet Hareketi'nden özeleştiri bekleyenleri ‘etik' bulmuyor
Yıllardır Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı başkan yardımcısı olarak görev yapıyordunuz. Şimdi ise Hizmet hareketinin kurumsal yüzü olarak bilinen vakfın başkanı oldunuz? Neler söylemek istersiniz?
1994 yılında temeli atılan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın kurucularından değilim. O bahtiyarlığa eremedim ama 1995 yılından itibaren fiilen çalışıyorum. Yaklaşık 10 senedir de başkan yardımcılığı görevini yürütüyordum. Ayrıca Abant Platformu Genel Sekreterliği'ni deruhte ettim, 1998'den itibaren. Son iki senedir de kanser tedavisi görüyorum. Buna rağmen GYV mütevelli heyeti beni bu göreve uygun görmüş. Önceki başkanlarımızın yaptıklarına bir şeyler katabilirsem bu benim için en büyük bahtiyarlıktır. Türkiye'nin fevkalade dönemden geçtiği muhakkak. Siyasilerimiz ve yöneticilerimiz açısından bir akıl tutulması dönemini idrak ediyoruz. Sıklıkla övündüğümüz Müslüman ve dindar özelliğimizin bir parçası olması gereken ‘mümin feraseti' de gösterilmiyor. Buradan çıkardığımız sonuç; halka hiddet etmek değil, tam aksine layıkıyla doğruları ve gerçekleri anlatamamışız demek durumundayız.
Dünyada Müslümanlık deyince IŞİD, El-Kaide, Taliban gibi örgütler akla geliyor. Bu muammanın içerisinde yurtdışında insanları ne kadar ikna edebiliyorsunuz?
GYV olarak, yurtdışındaki olumsuz İslam inancını düzeltmek için toplantılarda ciddi gayret içerisinde oluyoruz. Mesela Abant Platformu'nun bir toplantısını kısa bir zaman önce Fransa'da gerçekleştirmiştik. Toplantı sonrası Fransız büyükelçisi yemeğe davet etti bizleri. ‘İlk defa Fransa'da bu kadar renkli ve bu kadar farklı düşünceye sahip entelektüeli siz bir araya getirdiniz.' demişti. Ama buna büyük ölçüde muvaffak olabildiğimizi zannetmiyorum. Çünkü Batı'da yüzyıllar ötesinden gelen İslam hakkında çok peşin hükümler var. Değiştirilmesi bir hayli zor. IŞİD konusuna bir parantez açmak gerekirse; onların kullandığı argümanları İslam uleması ve Müslümanlar güçlü bir şekilde reddetmiyorlar. 80 küsur ülkeden kendisine Müslüman savaşçı devşirebiliyor. Bunun kabahati ve günahı da Müslümanlara, özellikle de İslam ulemasına ait.
Vakıf olarak yaptığınız yada yapacağınız faaliyetlerinizde sıkıntı yaşıyor musunuz?
Faaliyetlere resmi ve aleni olarak pranga vurulmasından söz edemeyiz. Ama genel siyasi atmosferden dolayı vakfın faaliyetlerinde ihtiyaç olan ve bu ihtiyaca muhatap olan resmi veya özel kuruluşlar, otelinin salonlarını parasıyla dahi vermiyor. Başına bela almaktan korktuğu için. Tabii ki bunun yanında verenler de yok değil.
Yaşadığınız zorlukların sizi daha çok dünyaya açılmaya yönelttiğini söyleyebilir miyiz?
Bunu tek etken olarak göremeyiz. Ancak şunu söyleyeyim; kaderin bir tecellisi ki, bizim açımızdan da bir lütuf. Mesela BM'nin bütçesinin yüzde 70'ini harcayan ECOSOC (Economic and Social Council) yani Ekonomik ve Toplumsal Konseyi'ne Türkiye'den ilk ve tek kuruluş olarak vakfımız kabul edildi, 3 sene önce. Bu üyeliğin gereği olarak yurtdışında toplantılarımız ağırlık kazandı. Sadece 2014 yılında New York'ta, Cenevre'de, Viyana'da ve Adisababa'da, BM'nin binalarında toplantılar düzenledik. Türkiye'de de bu çok fazla duyulmadı.
BİR YERDE ZULÜM VE HAKSIZLIK VARSA, ORADA TARAFSIZLIK NAMUSSUZLUKTUR
Bazı kesimler ‘Cemaat'in özeleştiri yapması gerek' diyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Elbette, her bir fert, her bir kuruluş gibi Cemaat de özeleştiri yapmalı. Yapıyor da. Ama, siyasi iktidarın gayri hukuki yollarla, haksız bir biçimde cemaati boğmaya çalıştığı bir dönemde özeleştiri taleplerinin bu kadar yüksek sesle zikredilmesini ben en hafif ifadeyle ‘etik' bulmuyorum.
Neden, peki?
Çünkü amiyane tabirle, birisi bir masum kişiyi yere yatırmış, boğazına çökmüş. Etraftan bunu seyreden entelektüeller de kalkıp ona diyor ki: ‘Senin geçmişte birtakım hataların oldu. Sen bir özeleştiri yap. Ondan sonra ben sana yapılan haksızlığı göreyim.' Rahmetli Cemil Meriç, bir sözünde, “Bir yerde zulüm ve haksızlık varsa, orada tarafsızlık namussuzluktur.” diyor. Bu birileri açısından ağır kaçabilir ama birileri de bunu hak ediyor. ‘Dünün Muktedirleri'nin irtica bahanesiyle dindarlara yaptığı ne kadar doğru (!) ise; ‘Bugünün Muktedirleri'nin de paralel bahanesiyle Cemaate yaptıkları o kadar doğrudur. Şimdi ben soruyorum, ‘Siyasi iktidarın hangi yanlış fiiline, bu cemaat destek vermiş?' Şu an başbakan yardımcısı olan Yalçın Akdoğan, bundan yaklaşık 3 sene önce Taraf Gazetesi'nden Neşe Düzel'e verdiği röportajında, ‘Cemaat ile bizim beraberliğimiz prensipler düzeyindedir' dedi. Bu, ne demektir? Bizi doğru bulduğu konularda destekler. Eğri bulduğu konularda da eleştirir. Siyasi iktidarın önemli figürü bunu söylüyorken birilerine ne oluyor?
Cemaat'in siyasallaştığı, siyasete bulaştığı yorumlarını nasıl buluyorsunuz?
Ne yaptı da Hizmet, siyasete bulaştı? Hizmet, iktidarın bütün gücüyle üzerine gelmesi karşısında savunma yapıyor. Ayrıca Türk vatandaşlarının veya onların teşkil ettiği kümelerin siyasallaşması veya siyasete girmesi suç değil, günah değil. Ama bu Camia'nın siyasallaşması da söz konusu değil. Hizmet Hareketi'nin siyasallaşması oluşum felsefesine aykırıdır. Bir kişinin herhangi bir siyasi partiye giderek hakkı olan taleplerde bulunması siyasallaşmak mıdır? Veya söz konusu sivil toplum hareketinin sahip olduğu medya organlarında siyasi partilerin doğrularını ve eğrilerini ifade etmesi siyasallaşmak mıdır? Camia'nın yaptığı, vatandaşlık görevidir.
Bugün 60 civarı gazeteci yargılanıyor. 30 tanesi tutuklu. Bir gazeteci olarak memnun olduğunuz söylenemez herhalde...
Basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü tüm özgürlüklerin anasıdır. Dolayısıyla gazeteciler tutuksuz yargılanmalı. Nedim Şener ve Ahmet Şık için de aynı şeyleri düşünüyordum ve ifade etmiştim. Söyledikleri ve yazdıkları beni ve Camia'yı fevkalade rencide etmesine rağmen. Ben duygusal bir insanım. Televizyon ekranında Nedim Şener'in kızının demir parmaklıklar arkasındaki babasına koşması ve babasının gözyaşlarıyla kızını kucaklaması beni de ağlatmıştı.
ÇÖZÜM SÜRECİNİN ÇÖZÜM İHTİVA ETMEDİĞİNİ GÖRDÜM
GYV'nin çatısı altında, 28 Şubat döneminin gölgesinde “Keşke dağ başına bir otele kapansak da, üç gün boyunca tartışsak.” temennisiyle başlayan Abant Toplantıları devam edecek mi?
Tabii ki. Türkiye'nin bütün renklerini bir araya getirerek Türkiye'nin meselelerini tartışmaya devam edeceğiz. 2016 yılında planladığımız toplantılar 3 ana eksende cereyan edecek. Bir kısmı yurtiçinde, bir kısmı da yurtiçinde olacak. İlki, ‘Avrupa Birliği, Türkiye İlişkisi'. İkinci olarak ‘İnanca Dayalı Ayrımcılıkla Mücadele'. Sonuncusu ise ‘Şiddete Dayalı Aşırıcılıkla Mücadele'. Ayrıca basın ve ifade özgürlüğü üzerinde de özellikle durulacak.
2013 yılında AK Parti hükümeti tarafından açıklanan ve barış sürecini yönetecek olan 63 kişilik Akil İnsanlar listesine İç Anadolu Bölgesi'nden girmiştiniz. Akil İnsanlar Heyeti'yle 2,5 ay İç Anadolu Bölgesi'nde ziyaretler gerçekleştirdiniz. Nasıl bir izlenim bıraktı sizde?
Kürt kardeşlerimin dertleriyle, ıstıraplarıyla, problemleriyle kendi çapımda alakadar olan birisi olarak, 30 yıldır devam eden kanın durmasına bir nebze de olsa katkıda bulunurum umuduyla bu heyette yer almayı kabul ettim. Bazı mazeretlerimden dolayı, fiilen 1,5 ay toplantılara katılabildim. Benim açımdan işin çelişkili tarafı şuydu; ilk toplantımızda dönemin Sayın Başbakan'ına heyette yer alan kişi sayısının azaltılmasını ve sürenin en az 2 yıla uzatılmasına ihtiyacımızın olduğunu ifade ettim. Daha kısa bir zaman içerisinde bu heyetin etkili olabileceğini düşünemiyorum dedim. Başbakan ise 2 yılı 2 aya çekti. Sonunda şunu anladım. Çözüm sürecinin çözüm ihtiva etmediğini gördüm. AK Parti iktidarı PKK'yı silahı bırakıp dağdan inecekmiş gibi halka anlattı. Bu örgütün silah bırakmasını beklemenin birtakım düzenlemeler yapmadan, en hafif ifadesiyle siyasi basiretsizlik olduğunu söylemek isterim.
TEMEL İSLAMİ KAYNAKLARI YENİDEN OKUYORUM
Boş vakitlerinizde neler ile meşgul olursunuz?
Takatim el verdiği müddetçe, gençliğimde okuduğum temel İslami kaynakları yeniden okuyorum. Bu arada hayatımda çok önemli bir yer tutan rahmetli Cemil Meriç'i tekrar okuyorum. Maalesef döneminde çok az anlaşılmış ve halihazırda pek anlaşılamayan bir mütefekkirdir.