Quantcast
Channel: ZAMAN-PAZAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Seçmen, ‘oyumu al, huzurumu ver' dedi

$
0
0

Erken seçimlerden önce ülkenin kaos ortamına yuvarlandığının altını çizen yazar Oya Baydar'a göre bu ortam kitleleri sindirmek, ölümü gösterip sıtmaya razı etmek için iktidar tarafından bilinçli olarak kurgulandı.

“Biz iktidarda olmazsak kaderiniz işte budur, aklınızı başınıza toplayın” propagandasıyla bu gerçeğin karartıldığını söyleyen Baydar, AKP'nin 7 Haziran'dan bu yana yüzde 7'lik oy artışını “AKP'den kopmuş olan seçmen, kaosa karşı can ve mal güvenliğini koruma içgüdüsüyle ‘Alın oyumu, verin bana huzurumu' dedi.” şeklinde yorumluyor. Öte yandan seçimden önce muhalif medyaya yönelik baskıları eleştiren yazar, İpek Medya Grubu'na yapılanların darbe dönemlerinde bile yaşanmadığını söylüyor.

Seçim sonuçları iktidarı bile şaşırtacak kadar AKP lehine çıktı. 7 Haziran sonrasında iktidar partisindeki bu yükselişin nedenini neye bağlıyorsunuz? 7 Haziran'da iktidara dur diyen halk neden fikrini değiştirdi?

Herkesin bildiği gibi, iktidar partisi AKP, daha doğrusu Tayyip Erdoğan, 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını beğenmeyip, “milli irade”yi bütünleme sınavına sokmaya karar verdiğinde, B planı çoktan hazırdı. HDP'ye kaymış Kürt oylarının ve MHP'nin denetimindeki milliyetçi oyların AKP'ye gelmesi için savaş, şiddet, terör dahil her türlü araç kullanılacak, siyasî; etik/ahlâk dışı da olsa her çareye başvurulacaktı. 8 Haziran'dan başlayarak bu plan uygulamaya kondu. Planın uygulanmasında yardımcı aktör IŞİD, kolaylaştırıcı da bu oyuna gelen, silahları susturmak yerine şiddet eylemlerine hız veren PKK oldu. Birkaç ay içinde şiddetin, terörün kol gezdiği, insanların kendilerini güvensiz ve tehlikede hissettikleri bir kaos ortamına yuvarlandık. Bu ortam kitleleri sindirmek, ölümü gösterip sıtmaya razı etmek için iktidar tarafından bilinçli olarak kurgulandı. Ama bu gerçek çeşitli manipülasyonlarla, algı operasyonlarıyla, “Biz iktidarda olmazsak kaderiniz işte budur, aklınızı başınıza toplayın” propagandasıyla karartıldı. AKP'den kopmuş olan seçmen, kaosa karşı can ve mal güvenliğini koruma içgüdüsüyle “Alın oyumu, verin bana huzurumu.” dedi.

7 Haziran'dan sonra terör olaylarındaki artış, gelen şehit haberleri, Suruç ve Ankara katliamlarıyla ülke cenaze evine dönmüş gibiydi. Siz seçim sonuçlarının bu kaosu bitireceğini düşünüyor musunuz?

Evet, haklısınız. Ülke cenaze evine dönmüştü, daha doğrusu döndürülmüştü. Anlatmaya çalıştığım gibi, bu durum planlıydı. Kaos istenen sonuca ulaşmak için planlı yaratıldığına göre seçim sonrasında bir ölçüde durulabilir. Ancak iktidarın koltuğu altında semirmiş olan IŞİD ve benzeri yapılar, artık görevimiz bitti deyip inlerine çekilirler mi, yoksa “nankörlüğe” devam mı ederler kestiremiyorum. IŞİD terörünün şu günlerde Türkiye içinde büyük eylemlere kalkışmayacağını düşünüyorum. Öte yandan Kürt sorununun gerçek çözümü sağlanmadıkça, askerî; yöntemler, yani savaş sürdürüldükçe barış ve huzur ortamı bekleyemeyiz.

MHP ve HDP'nin bu seçimlerde ciddi bir oy kaybı yaşamasının nedeni için neler söylersiniz?

MHP'nin oy kaybı, elindeki faşizan milliyetçilik kozunu AKP'ye kaptırmasından kaynaklanıyor. Öte yandan Bahçeli ve kadrosunun ‘hayır'cı siyasetleri de oy kaybında önemli rol oynadı. MHP tarzındaki devlet tapınçlı katı ideolojik hareketler/partiler, günümüz dünyasında ve Türkiye'sinde tek başına iktidar olacak düzeyde kitleselleşme olanağı bulamazlar. Olsa olsa payanda olurlar. HDP'ye gelince, seçime girdiği koşulları hesaba katacak olursanız 6 milyon oyun 5 milyona inmesi bile çok iyi bir sonuç bence. Bu partinin şeytanlaştırılması, meşruiyet dışına itilmesi, seçmen kitlesinin baskı ve şiddetle yıldırılması iktidarın 7 Haziran sonrası uygulamaya koyduğu B planının omurgasıydı. Düşünün ki IŞİD'in faili olduğu Suruç ve Ankara katliamları bile; istihbaratın, emniyetin, resmî; yetkililerin açıklamalarına rağmen PKK'ye yüklenmek istendi. Seçmen çoğunluğu buna inandırıldı. “HDP eşittir PKK” yanlış/yalan denklemi çerçevesinde sürdürülen yoğun propagandaya, bu partinin miting yapamaz, televizyonlarda konuşamaz hale getirilmesi, partililere ve parti binalarına sürekli saldırılar vb. eklenince başka ne sonuç bekliyordunuz ki!

BİRBİRİNE GÜVENSİZ, MUTSUZ, GADDAR BİR TOPLUM OLDUK

1 Kasım öncesinde herkes toplumdaki kutuplaşmadan şikâyetçiydi. Bu kutuplaşma nasıl biter?

Kutuplaşma sözcüğü bile zayıf kalıyor. İnsanlarımız kin, nefret, düşmanlık duygularıyla dolu. Korkular içinde, birbirine güvensiz, mutsuz, gaddar bir toplum olduk. Bunun sorumluluğunu bütün siyasal kesimler, kültürel-ideolojik çevreler, birey olarak tek tek hepimiz taşıyoruz. Ancak, iktidarın özellikle Tayyip Erdoğan'da simgelenen ötekileştirici, ayrımcı, yer yer hakarete varan, nefret söylemine kapı açan dili düşman kamplara ayrılmamızın ve birbirimizden kopmamızın başlıca sorumlusu. Çünkü kitleler öncelikle “baştaki”ne kulak verir, liderin dilini benimserler. Bu sosyo-psikolojik ortamın kısa sürede düzelebileceğini düşünmüyorum. Karamsarlığım da bu yüzden zaten. Öncelikle iki temel sorunun çözüm yoluna girmesi, çözüm umudunun belirmesi gerek: Kürt meselesi ve yargı bağımsızlığı. Büyük bir siyasal dönüşüm gerçekleşmedikçe, iktidarın bugünkü yapısı, zihniyeti ve üslubuyla bunun mümkün olabileceğini düşünmüyorum. Belki de iş bize düşüyor, biz yurttaşlara… Uzlaşmacı, barışçı, ötekileştirmeyen bir dili içselleştirmemiz, dilde bırakmayıp zihniyetlerimize aktarmamız gerekiyor.

Bu dönemler öğretici olabilir

Seçimlerden önce gazeteciler attıkları tweetler nedeniyle gözaltına alındı, şu an hâlâ yazıları nedeniyle tutuklu olan gazeteciler var. Hürriyet Gazetesi'ne ve Ahmet Hakan'a düzenlenen fiziksel saldırılar, Nokta dergisinin toplatılması olaylarını hatırlarsak sizce muhalifleri susturma girişimi ve bu baskılar artarak devam eder mi yoksa demokrasiye dönüş olur mu?

Örnekleri sıralarken basılmamış kitapların toplatıldığı, suç unsuru sayıldığı, yazarlarının yıllarca hapiste kaldığı yakın geçmişi de hatırlayalım ki sorunun derin köklerini kavrayabilelim. Ahmet Şık'ın başına gelenler yüzlercesi arasından sadece bir örnek. Muhalifleri susturmak için her çeşit antidemokratik yönteme başvurulması, öldürmeye kadar varan kanlı saldırılar bugünün işi değil. Türkiye'de benim kuşağımdan yazdıkları, düşündükleri için hapiste yatmamış, işkence görmemiş, işinden olmamış, ülkesini terk etmek zorunda bırakılmamış pek az insan vardır, hatta hiç yoktur. Mesele şu ki; demokrasiyi kendi kafalarımızda bile yeterince benimseyebilmiş, sindirebilmiş değiliz. Bütün kesimler “kendine demokrat”tır bu ülkede. Bugün baskılardan şikâyet edenlerin büyük bölümü, dün siyasal veya ideolojik hasımlarına uygulanan baskıları görmezden, duymazdan geliyordu. Daha da kötüsü “hak ettiler” diye düşünüyorlardı. AKP iktidarı, herkesi, bütün muhalif kesimleri hedef alınca, o zamana kadar kendileri gibi düşünmeyenlere yönelen baskılar karşısında susmuş olanlarda da, tabiri caizse jeton düştü. Kuyruğuna basılanlar yeni yeni ses çıkarmaya, dayanışma talep etmeye başladı. Bazen böyle dönemler öğretici olabiliyor. Kısa dönem için umutlu değilim ama adaletin, demokrasinin, özgürlüklerin herkese lazım olabileceği, hayatın acımasız deneyleriyle yeni yeni öğreniliyor. Bence Türkiye'deki bütün siyasal-ideolojik kesimlerin kendilerini sorgulamaları gerek. Baskılar bir süre artarak devam edecek, bu da, kısa dönemde acı çekilse de ileride demokratik dayanışma bilincinin güçlenmesine yardım edebilir diye teselli buluyorum.

Böyle pervasızlık ancak Kuzey Kore'de olur

Seçim öncesi İpek Medya Grubu'na bağlı bulunan Bugün TV ve Kanaltürk ile Bugün ve Millet gazetelerinin binasına baskın düzenlendi. Finansal sorunlar bahane edilerek kayyum atandı ama kayyumun ilk işi yayını durdurmak oldu. Gazetede ise kayyumun yayın toplantısına polisle gelmesi, fikrine katılmadığını söyleyen muhabiri işten attığını söylediği görüntüler basına yansımıştı. Bir medya grubuna yapılan bu uygulamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Daha önce, hiçbir dönemde, hatta askerî; darbe ve cunta dönemlerinde bile eşine, benzerine rastlamadığımız bir uygulama. Tümüyle keyfî; ve ürkütücü. Üstelik bununla kalmayacağı, sıranın başka medya kuruluşlarına geleceği, isim verilerek şunların, şunların işten atılacağı, iktidar adına konuşan, gücünü nereden aldığı belirsiz bazı kişilerce açık açık söyleniyor, yazılıyor. Böyle bir pervasızlık ve cezasızlık da Kuzey Kore ve benzeri rejimler dışında, en kötü demokrasilerde bile rastlanabilir bir durum değil.


Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Latest Images