Özellikle 17 Aralık sürecinden sonra zor bir döneme giren Türkiye'de toplumsal olguları olduğu gibi göstermek hem meslekî; hem de vicdanî; bir yükümlülük. “Darbe Oyunu” kitabı da bugünün yaşanmışlıklarını, yıllar sonra sağlıklı bir şekilde okumak isteyenler için yazılmış.
Veysel Ayhan'ın kaleme aldığı kitap, yaşananları gerçek dışı gibi gösterip, yalanlar ve iftiralar eşliğinde milyonlarca insanın inandırılabileceğini anlatıyor. Alkım Yayınevi tarafından neşredilen kitap, Türkiye'de yaşanan oyunun perde arkasını ortaya koyma gayesini güdüyor. Sürükleyici üslubu ve yaşananları sistematik olarak ele almasıyla bir solukta okunabilecek olan ve ilk aşamada, 50 bin adet basılan çalışmanın editörlüğü de Şemsi Açıkgöz'e ait.
Şemsi Açıkgöz, kitabın isminden başlıyor anlatmaya: “Bu ülkeye ait hayallerimiz var bizim. Bunun önündeki engeller ise ülkedeki hukuksuzluk, rüşvet ve yolsuzluk ağı ve pervasızca yapılan hırsızlıklardır. Ve bütün bunları örtbas etmek için uydurulan yalanlar, iftiralar ve kumpaslar… Ülkeyi bu hale getirenler, algıyı tam tersine çevirmek amacıyla kendilerine darbe yapıldığını söylüyor. Adı bu sebeple ‘Darbe Oyunu'. Kitap da, iktidar temsilcilerinin iddialarının tam aksini söylüyor.”
Bugün iktidar tarafından, devletin bütün imkanları kullanılarak bir cemaate karşı alınan tavrın, on bir yıl önceye dayandığının altını çiziyor Açıkgöz. “Ağustos 2004'te, MGK'da imzalanan ‘Gülen'i bitirme kararı' çok talihsiz bir karar. Aslında AK Parti mantığının kendini zehirleme kararı o… 2006'da Dolmabahçe'deki, Erdoğan-Büyükanıt görüşmesiyle de (ki iddiaya göre cemaatleri bitirme anlaşması yapılmıştı) dinî; cemaatler için sıkıntılı zamanlar başlamıştı. Çünkü MİT, ‘Tüm dinî; grupları takip edin' talimatıyla bu işi artık aleni bir şekilde yapmaya başladı.” diyen Açıkgöz'e göre, yapılanların altında muhafazakâr insanların imzasının olması daha da üzücü.
Kronolojik olarak gidecek olursak, en çok zikredilen tezlerden biri dershanelerin kapatılmasıyla bir çatışma başladığı iddiası. Dershaneler, devlete vergilerini veren ve milyonlarca gencin üniversiteyi kazanmasını sağlayan kurumlar. Dershanelerin kapatılmaya zorlanması, zorbalığı halktan gizli yapan gücün artık aleni bir şekilde yapması aslında. İktidarda olmanın en asgari hassasiyeti, yönettiğiniz insanların fikirlerine karşı tahammül göstermesi olmalı. Hâsılı, bu hukuksuzluğu Anayasa Mahkemesi ve Danıştay da reddetti. “Dershanelerin kapatılması da bu türden bir duygu ve fikrin ürünü müydü?” sualine cevaben şöyle diyor, Açıkgöz: “Sizinle aynı fikirde olmadığı için bir kişiyi, grubu yok etmeye çalışmak, müesseselerini kapatmak zorbalık değil de nedir? Hukukun bu kadar ayaklar altına alındığı başka bir dönem hakikaten yok. Darbe dönemlerine bile rahmet okutan zulümler yapılıyor. İki yüksek mahkeme kararına rağmen, iktidar dershaneleri engellemeye çalışırsa bu, hukuksuzluğun, zorbalığın ilanı olur.”
Yolsuzluğun ekonomiye maliyeti 300 milyar TL
Kim ne derse desin, 17-25 Aralık 2013, siyaset tarihini değiştiren hafta olarak geçti kayıtlara. Cumhuriyet tarihinin, reddedilmesi mümkün olmayan, en büyük rüşvet ve yolsuzluğunun yapıldığı bütün belgeleriyle ortalığa saçıldı. “Bu durum ister demokratik ülkelerde isterse İslâm hukukunun uygulandığı ülkelerde ortaya çıkmış olsa, rüşvet ve yolsuzluğa bulaşanlar hemen görevlerinden uzaklaştırılır ve yargılanırdı. Ülkemizde ise bırakın yargılanmalarını, tam aksine bakanlık düzeyinde ödüllendirildiler. Yolsuzlukları kapatmak için devlet sistemine adeta dinamit koydular. Hükümet bu olaydan ‘paralel' söylemi ve ‘Bize darbe yapıldı' teranesiyle kurtulmaya çalıştı. Görüldüğü gibi ortaya saçılan yolsuzluklar, AB yolunda ilerleyen Türkiye'yi bir Ortadoğu ülkesi görünümüne soktu. Ayrıca bu sürecin ekonomiye maliyeti de yaklaşık 300 milyar TL civarında.” diyen Açıkgöz, bu paranın milletin cebinden çıktığı görüşünde.
Kitapta, ‘AK Parti ve İslâm' bölümü de var. AK Parti, dürüst Müslüman imajına darbe vurdu deniyor. ‘Neden?' sorusuna, “Çünkü Müslüman hırsızlık yapmaz, Müslüman rüşvet yemez, Müslüman harama el uzatmaz, yapılan haksızlık ve zulüm karşısında susmaz. Artık Müslüman deyince akıllara, hırsızlık, rüşvet ve kumpas geliyor. Bu, dine yapılan en büyük ihanettir. Bu, dine gelen bir musibettir ve musibetlerin en büyüğü de dine gelendir.” cevabını veriyor, Açıkgöz. Ayrıca kitapta vahim bir istatistik de mevcut. Türkiye'de yapılan resmi araştırmalar sonucu; lise öğrencilerinin yüzde 45'i sigara, yüzde 32'si alkol ve yüzde 9'u da uyuşturucu kullanıyor. Bunlar henüz lise öğrencisi. AK Parti iktidarları boyunca, intihar olaylarında yüzde 36, kokain kullanımında yüzde 572, esrar kullanımında ise son beş yılda yüzde 140 artış yaşanmış.
Kitabın bir başka önemli başlığı da dinleme olayları, nam-ı diğer telekulak meselesi. Telefon dinlemeleri, yolsuzlukları perdelemede kullanıldı sürekli. “Dinlemelerin hepsini ‘paralel'e yıktılar fakat sonradan Focus dergisi, bu dinlemeleri ABD'nin yaptığını yazdı. ABD, bu iddiayı yalanlamadı. Almanya da, Türkiye'yi dinlediğini üst düzeyde itiraf etti.” diyen Açıkgöz, dinleme iftiralarını atanlara ve ehl-i vicdanlara, “Eee hani Cemaat yapmıştı?” sorusunu yöneltiyor.
Kitapta daha neler var?
400 sayfalık geniş bir arşiv çalışmasının ardından ortaya çıkan eser, 8 bölümden oluşuyor. Kitabın içinde sayfaları özetleyen spotlar yazılmış. Kupür ve belgelerle desteklenen kitaptaki başlıklar şöyle:
2004'teki MGK'da, AKP, Hizmet'i bitirme sözü verdi mi?
17 Aralık, bir yolsuzluk operasyonu muydu, yoksa bir darbe miydi?
Dışişleri dinlemelerini kim yaptı?
Davutoğlu, Erdoğan'ı taklit mi ediyor?
Gülen Cemaati, CIA ya da MOSSAD'a mı çalışıyor?
Tahşiye operasyonunun aslı nedir?
MİT'in Suriye'ye binlerce TIR silah gönderdiği doğru mu?
Erdoğan'ın üniversite diploması sahte mi?