‘Dişi aslan, antiloba yaklaşıyor ve onu alaşağı ediyor.' Milletçe belgesele yaklaşımımız bu minvalde. BBC'nin yeni belgeseli The Hunt (Av) ise belgesel kavramına bakışımızı değiştirecek gibi. Türkiye'den de izlenebilecek belgeselin yapımcısı Alastair Fothergill, “Avlanan da avlayan da hayatta kalma mücadelesi veriyor. Ve bu ölüm kalım savaşını birlikte çözüyorlar.” diyor.
“70-80 kadar asker, kantinde 37 ekran televizyona kilitlenmişiz. Uzayla ilgili belgesel var, ona bakıyoruz. Sonradan gelen bir asker yanımıza yaklaştı ‘abi n'apıyorsunuz?' diye sordu. ‘Belgesel izliyoruz' diye cevap verdim. Bir ekrana baktı, bir yüzümüze baktı ve şaşkınlıkla sordu: ‘Ee hayvanlar nerde?'”
Bir arkadaşın anlattığı bu askerlik anısı, belgesel kavramına bakışımızın bir özeti aslında. Geniş kesimlerin belgeselden anladığı, ‘hayvanlar âleminin' birbiriyle kurduğu ilişkiyi gösteren yapımlar hâlâ. Sebebi de genelde evin babasının ‘cık cık'lar ve ‘Allah'ın işine bak' sözleri eşliğinde büyük bir hayranlıkla izlediği hayvan belgeselleriyle büyümüş olmamız. Aslında çok da haksız sayılmayız. Nitekim belgesel demek sadece hayvanlar âlemi demek olmasa da çok önemli bir yer kapladığı su götürmez bir gerçek.
Bu uzun girizgâhtan sonra belgesel severlere bir müjde verebiliriz artık. Hayvanlar âleminin akıl almaz dünyasına şahit olmak için ekranlarda belli aralıklarla dönen aynı belgesellerle yetinmek zorunda kalmayacağız. Çünkü Planet Earth ve Blue Planet adlı belgeselleriyle dünya çapında dikkat çeken BBC World ekibi, kasım ayından itibaren yeni bir yapımla ekranlara dönüyor.Bu iki dev yapımın ardından gelen belgeselin adı ‘The Hunt' yani ‘Av'. The Hunt, avın sadece avlanan ile avlayan arasında gelişen bir süreç olmadığını, avı kolaylaştıran ya da zorlaştıran doğal yaşam alanlarını da bu olguya dahil eden bir yapım. Dolayısıyla belgeselde sadece hayvanlar yok. Tanıtım metninde yer alan şu ifadeler, durumu özetler nitelikte: “Avcının üstesinden gelmek zorunda olduğu tek şey avının belirgin savunma sistemi değil. Bulunduğu doğal yaşam alanının kendine özgü zorluklarını da yenmek zorunda. Açık bir alanda görünmeden avına nasıl yaklaşabilirsin? Çok sık bir ormanda avını nasıl bulabilirsin? Her yaz ayaklarının altında eriyen dünya ile nasıl başa çıkarsın?”
Avlananın ölümü ilginç değil
Baş yapımcılığını Alastair Fothergill, dizi yapımcılığını ise Silverback Films'ten Huw Cordey'in üstleneceği yapımı yine Sir David Attenborough seslendirecek. İlk bölümü kasım ayında BBC Earth kanalında yayınlanacak olan belgesel Türkiye'den de izlenebilecek. Bu heyecan verici yapım ekranlara gelmeden önce yapımcıların belgeselin özgünlüğüne dair verdiği bilgiler var. Alastair Fothergill, The Hunt'in benzer içerikli diğer belgesellerden farkını şu sözlerle anlatıyor: “Avın ölümü tek başına ilginç değil. Çünkü hayvanlar öldürdüğünde hikâye sona eriyor. İlginç olan, hem av hem avcı tarafından geliştirilen stratejiler. Bu, hiçbir zaman bu kadar detaylı çekilmemişti. The Hunt'ın amacı da buydu zaten.”
Fothergill, The Hunt ile izleyiciye özellikle göstermek istedikleri şeyin ‘avlanmanın çoğu zaman başarısızlıkla sonuçlandığı' gerçeği olduğunu söylüyor ve ekliyor: “İnsanlar avlanma sürecinin ne kadar zor olduğunun farkında değil. Biz izleyiciyi bu ‘gerçek hayat hikâyesi'ne şahit etmek istiyoruz. Umarım avcının da avlananın da çok çalışkan mükemmel hayvanlar olduğu ve ölüm kalım savaşını birlikte çözdüğü gerçeği insanlara yansır. Bu süreçte kahraman da yok, kurban da...”
Dizinin yapımcısı Huw Cordey'in ‘Belgeseli çekerken avcının mı, avlananın mı tarafındaydınız?' sorusuna verdiği cevap Fothergill ile benzerlik taşıyor: “Durumdan duruma farklılık gösteriyor. Bir Afrika antilobuna bir krokodil tarafından boğulurken ya da yaban köpekleri tarafından parça parça edilirken sempati beslememek zor. Ama her bir av için o devasa efora hayranlık duymamak da mümkün değil. Hayatta kalmanın hem avlanan hem de avlayanın ortak amacı olduğu unutulmamalı. Hatta ilginç bir şekilde avlayan için çok daha zor bir süreç bu. Mesela bir Nil krokodili, her on girişiminden sadece birini yakalayabiliyor.”
Fil üzerine yerleştirilen kameralar
The Hunt'ı benzer içerikli diğer belgesellerden ayıran bir başka şey de kullanılan teknoloji. Yapımcı Alastair Fotergill, kendisini heyecanlandıran işin çekimlerle, izleyiciye hayvanların arasındaymışçasına bir seyir imkânı sunmaları. Bunu nasıl yaptıklarına gelince, fillerin üzerine döner kameralar yerleştirmişler mesela. Dört tekerlekli araçlar ve helikopterler vasıtasıyla tüm dizileri farklı farklı açılardan, hayvanları rahatsız etmeden çekme imkânı bulmuşlar.
En etkileyici kamera arkası ayrıntılar
Huw Cordey'e göre çekimler sırasında yaşanan en çarpıcı anlardan biri, kameraman Rolf Steinmann'ın bir kutup ayısı tarafından takip edilmesi. Dünyanın en küçük susamurunu çekmeye çalışan kameraman Mark Smith'in çabaları ve çilesi de Cordey'in favorileri arasında. Bir de Hindistan'da kaplanları çekmek için kullanılan ‘fil kameralar' ve daha önce hiç çekilmemiş olan mavi balinanın beslenme anı var. Bengal kaplanlarının ormanlık alanda gerçekleştirdikleri av görüntüleri de bu belgesele özgü. Yapımcılardan Jonnie Hughes, bu zamana kadar defalarca kaplan avı çektiklerini ancak bunların genelde açık alanda gerçekleşen avlar olduğunu söylüyor. Ormanda kayıt yapmaları, bahsi geçen filler sayesinde olmuş.