Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubat, Beyşehir için “Cennet ya burasıdır ya buranın altındadır.” diyor. Gölü, milli parkı, tarihî; ve kültürel zenginliğiyle görülmeye değer bir yer Beyşehir.
Kızıl deniz ve sarı ay
Beyşehir Gölü: Tadına doyum olmaz bir manzaraya sahip, özellikle gün batımında... Güneş dağın ardında titrek bir mum ışığı gibi ışık salarken, deniz kestane gibi kızarıyor. Sandallarla denize açılanlar, balığa çıkanlar, dudağına ıslık takıp manzarayı seyre dalanlar… Tam kartpostallık. Gölde gün içinde saat başı tekne turları düzenleniyor. En çok rağbet göreni tahmin edileceği gibi akşam vakitleri, güneşin Anamas Dağı'nın arkasına gizlenmeye hazırlandığı saatler. Şehirli, aileleriyle semaverlerini yakıp gölün etrafında seyre dalıyor veyahut misafirleriyle tatlı suya yelken açıyor. Göl, fotoğraflarda görünenden çok daha büyük. Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzunluğu 50 kilometre, buna dik doğrultudaki genişliği yaklaşık 20 kilometre. Geniş ama derin değil. En derin yeri en fazla 10 metre. Hasbelkader, “Pi'nin Yaşamı” filmindeki gibi gölün orta yerinde bir başına kalan biri hiç panik yapmadan çıkış yolu bulabilir. Kuluçkaya yatmak için gölü mesken edinen göçmen kuşlar yol arkadaşlığı eder, bir balıkçı imdadına yetişir tez vakit. En kötü ihtimalle kendini bir adaya atar. Bunu da çok aramasına gerek yok. Zira göl, 33 irili ufaklı adaya sahip. Bazıları minik bir kulübenin sığamayacağı kadar küçük. Bazen suyun seviyesi azalınca yeni adalar ortaya çıkıyor, o kadar yani. Ada bir kulübeye az gelebilir ama bir insan için fazla.
Göçmen kuşların cenneti
Beyşehir Milli Parkı: Gölü çevreleyen Türkiye'nin en büyük milli parkı kabul ediliyor. 22 yıl önce bakanlar kurulu kararıyla ilan edilmiş ‘milli' kimliği. Ormanı, suyu, canlılarıyla yaşıyor, yaşatılmaya çalışılıyor. Yeşille mavinin iç içe geçen manzarası en az göl kadar etkileyici. Park, renkli popülasyonlara ev sahipliği yapıyor. Göçmen kuşların uğrak mekânı burası. Doğal güzelliğin yanı sıra gölün su sporlarına uygun olması, Selçuklu mimarî;sine ait eserlerin bolluğu ve tabii ki henüz tam keşfedilmemiş, pahalı sayılmayacak turistik yöre olması parka olan ilgiyi artırıyor. Gölün çevresinde sazlıklar, çalılıklar var. Doğal ortam olduğu için hiç müdahale edilmiyor. Adaların bazılarına insanlar koyun bırakıyormuş birkaç ay kendi kendine beslensin diye.
Çınar ağacı gibi kökü derinlerde
Eşrefoğlu Camii: Konya'nın en eski ibadethanelerinden. 700. yaşını çoktan deviren cami, sıra dışı bir mimarî;ye sahip. Şöyle anlatalım: Cami 46 ahşap sütun üzerinde yükseliyor. Sütunlar meşe odunundan. Tabanı gibi tavanı da ahşap. Sütunlar dikilmeden önce altı ay suda bekletilmiş, dayanıklılığı test edildikten sonra kullanılmış. Kök boyalı motifler, çini mozaikler, bitkisel bezemeler, kalem işi süslemeler… Çehresiyle, ruhuyla hakikaten sıra dışı. Caminin ilginç bir de yönü var. Şöyle: Orta tarafında kocaman bir kuyu var. Kuyunun üstüne denk gelen çatı açık. Yağan karın, yağmurun boşluktan süzülerek ortadaki havuza akması istenmiş. Amaç, ortamı nemlendirip yakılan sobalardan ötürü ahşap sütunların çatlayıp kurumasını engellemek. O gün bugündür sütunlar kökü toprağa kelepçelenmiş çınar ağacı gibi ayakta duruyor. Sütunlar bugünlerde biraz kurumaya başlamış. Neden derseniz, ibadethane içindeki nem dolaşımını sağlayan çatının üstü kapalı. 50 yıl önce içerisi soğuk oluyor diye çok değerli büyüklerimiz inanılmaz bir ileri görüşlülükle (!) kuyunun suyunu kesmiş. Doğal denge bozulduğu için tarih, tarihe karışabilir. Not: Caminin çevresindeki Bedestan, Taş Medrese, Demirli Mescidi görülmesi gereken diğer yerler.
Hititlerden miras…
Hitit Çeşmesi (Eflatunpınar Anıtı): Beyşehir'e 22 kilometre mesafedeki Sadıkhacı köyü sınırında bulunan Hititler'den miras tarihi bir çeşme. (M.Ö 1300-1200). 14 taş bloktan oluşan bir su kaynağı. Anıtın blok taşları üzerindeki figürler; üstte güneş kursu, ortada tanrıça ve tanrı diye kabul edilen figürlerin arasında, yanlarındaki ve en alttaki figürler ellerini yukarıya doğru kaldırıp tanrı ve tanrıçayı selamlamakta. Çeşmedeki kabartmalar biraz hasar görmüş ama Allah'tan restorasyon yapılmıyor. Yeni bir Aspendos faciasını kim kaldırabilir!
Osmanlı'nın ilk sulama projesi
Fasıllar Anıtı:Fasıllar, şehrin 18 kilometre doğusunda küçük şirin bir köy. Bizans dönemine ait birçok eseri barındıran Mistia Kenti Harabeleri burada. Rivayete göre bölge IV.Tudhalya dönemine ait. Bereket Anıtı, Çift Süvariler Kabartması, Gavur Meşedi, Yerebatan Çeşmesi ve Kaya Lahitler gibi birçok kalıntı ziyaretçilerini bekliyor.
Kurt Beşiği Anıtı:Fasıllar köyünün 15 metre batısındaki Örenler Konağı bayırında sırt üstü yatan dünyanın en büyük kaya anıtlarından biri. Ankara Anadolu Medeniyetler Müzesi'nde bir örneğini görmek mümkün.
Taş Köprü:İlçenin sembolü, 101 yaşında. Konya ovasını sulamak amacıyla Osmanlı'nın inşa ettirdiği ilk sulama projesi. 15 göze sahip köprü, 1997'den beri trafiğe kapalı. Özellikle akşamları farklı ışıklandırmalarla göz alıcı bir güzelliğe kavuşuyor.
Nerede ne yenir?
Konya sınırlarında olduğunuz için tabii ki ilk akla gelen etli ekmek. Şehir içinde damak tadınıza uygun ekmekler yapan restoranlar bulabilirsiniz. Şehrin etli ekmeği kadar balığı da meşhur. Özellikle sazan. Tolca köyünde çok güzel restoranlar var. Taze taze pişirilip servis ediliyor. Sadece balık yemek için arabaya atlayıp köye gidenlerin sayısı hayli fazla. Bu arada ekleyelim: Gölün üzerinde yüzen bir kafe var. Özgün bir konsepte sahip. Açılışına belediye reisinden milletvekillerine şehrin ileri gelenleri katılınca insanın beklentisi ister istemez artıyor. Kafe, gölün kıyısında küçük mütevazı bir yer. Hatta küçük değil, küçücük. Terk edilmiş bir sandal gibi duruyor öylece. Kapalı. Kafeyi toprağa bağlayan köprü kopsa, kaybolup gitse kimsenin ruhu duymaz.