İstanbul'un kedileri hep mutlu haberlerin konusu olarak yer alsa da durum pek öyle değil. Cihangir'de yaşayan Hilary Sable'ın hemen her gün yaralı, hasta bir kediyle karşılaşması bunun en açık göstergesi. O da çareyi ‘Cihangir Cool for Cats' grubunun yardımıyla bu kedilere göz kulak olmakta bulmuş.
‘İyi insan lafın üstüne gelir' sözü kediler için de geçerli olabilir miydi? Öyle değilse, onlarca sokak kedisine bakan Cihangirli Hilary Sable ile buluşmak üzere konuşurken odamdan içeri bir kedinin girmesini nereye koymalıydım? Tam da dediğim gibi oldu. Ne bir eksik ne bir fazla… Haber daha yazılmadan ses getirmişti ya da… Hilary Sable ile tanışmamız bu şekilde oldu. Fakat Cihangir ve civarında yaşayanlarla İstanbul'un hayvan sever popülasyonu kendisini yıllardır tanıyor. Sable, 10 yıl önce ilk kez geldiği İstanbul'a hayran kalarak burada yaşamaya karar veren bir İngiliz. Aslında hikâyesi Türkiye'ye yerleşen diğer yabancılarla benzer. Onun hikâyesinin farklılaşması 5 sene öncesine dayanıyor. Yaşadığı Cihangir'de her köşe başında karşısına çıkan kediler için İstanbul'un hiç de anlatıldığı gibi ‘cennet' bir yer olmadığını fark ettiği 5 yıl öncesine… Sable'ın hayvanların sokaklarda hem araçların hem de insanların bazen bilinçsiz bazen de bile isteye verdiği zararlara karşı korunmaya muhtaç olduğunu fark etmesi iki kör kediyi neredeyse ölmek üzereyken bulması ile olmuş. Sable'ın korumaya aldığı iki kediden biri hayatta kalamamış, diğeri yaşamış. İşte beş yıl önceki o günden beri sokak kedilerini koruyup gözetiyor Hilary.
İstanbul'da uzun yıllar İngilizce öğretmenliği yapan bir süre önce de emekli olan Sable'ın Cihangir'de ilgilendiği ve hepsine birer isim verdiği 60 kedi var bir de evdeki 5 kedisi. Tam da bu sırada ekleme ihtiyacı hissediyor: “İnsanların ismini unutuyorum ama kedilerin ismini hiç unutmuyorum. Bak bunun adı Pussy mesela.”
Sable ile Cihangir'deki Pür Cafe'de buluşmak üzere sözleşiyoruz. Kendisini beklerken masanın etrafında dolaşan tek tük kediler Hilary'nin gelişi ile birden çoğalıyor. Röportaja başlamadan telefonda veteriner olduğunu tahmin ettiğimiz biri ile konuşuyor Sable. Yaralı bir kediden haber veriyor olmalı. “Hemen 20 metre ileride, biri gelip alabilir mi?” deyip biraz daha ayrıntı veriyor. Telefonu kapatırken iki gün önce götürdüğü bir başka kedinin durumunu soruyor: “Hani üç renkli olan. Gruptaki herkes onu merak ediyor.” diyor. Karşıdan gelen cevaba karşı “Allah'a şükür” deyip kapatıyor telefonu ve bize dönüyor.
Hilary'nin bahsettiği grup, ‘Cihangir Cool for Cats' adı Facebook grubu. Sokak kedilerini koruma-gözetme işine daha fazla kişiyi dahil etme düşüncesiyle Sable'ın 2011'de açtığı grubun 2 bin 500 civarında üyesi var. ‘Bu iyi bir rakam değil mi?' diye sorduğumuzda “2 bin 500 kişi aktif olsaydı evet iyi bir rakam olabilirdi ama genelde aynı kişiler sürece dahil oluyor.” diye cevap veriyor Sable. Sorduğu üç renkli kedi ise yedi gün boyunca kapalı bir yerde kilitli kalan ve durumu çok kötü olan kedi. Sable'ın telefonda ‘Çok şükür' demesinin sebebi yaşayacağına dair pek umudu olmadığı kedinin üç gündür hayatta kalması.
Bir haftada 10 kedi sokağa atıldı
Cool for Cats (Kediler İçin Soğuk), İngiliz müzik grubu Squezze'in 70'li yıllarda yaptığı bir şarkı ile aynı ismi taşıyor. Şarkının sözleri olumsuzluk çağrıştırsa da Sable bunun daha akılda kalacağını düşünüyor. Peki Cool for Cats neler yapıyor? Sable, “Aslında sokakta yaşayan hayvanlara daha efektif bir şekilde yardım etmek için kurulmuş bir network. Üyeler kaybolan kedilerini bulabiliyor. Yeni kedilere ev bulunuyor.” diye cevap veriyor. Kurtarma, kayıp kedileri bulma, onlara yuva bulma gibi işlere imza atmaya çalışan grup maddi güçleri oranında kedilerin kısırlaştırılması işini de üstleniyor. Maddi güçleri dediysek öyle aman aman bir güçleri yok. Hilary'nin düzenlediği karaoke akşamları ve quiz şovlardan elde edilen gelirle küçük hediyelik eşyaları satmasından kazandıkları, grubun tek mal varlığı. Yaralı ve hasta kedileri götürdüğü klinikten sık sık övgüyle bahsediyor Sable. Klinik kendilerine indirimli fiyat uyguluyormuş. “Diğer türlü çok zor olurdu.” diyor.
İstanbul kediler için gerçekten cennet mi?
Grup dolayısıyla Sable ile bu zamana kadar çeşitli röportajlar yapılmış fakat o haberlerin gerçekten uzak bir konuya odaklanmasından şikayetçi. “Yazılan haberlerin çoğu İstanbul'un kediler için nasıl da cennet gibi bir yer olduğuna dairdi. Ama gerçek bu değil.” deyip devam ediyor: “Evet, özellikle bu bölgede hayvanlara yardım konusunda mükemmel insanlar var ama aynı bölgede geçen hafta 10 kedi birden sokağa terk edildi. Çocuklar kedilere işkence edebiliyor. Aileleri ya da büyükleri müdahale etmiyor. Böylece çocuk yaptığı şeyin yanlış olduğunu düşünmüyor. Ben kedileri beslediğim için iki kez saldırıya uğradım. Bana kedileri doğal yaşamına bırakmamı söylüyorlar. Siz doğal bir yaşam görebiliyor musunuz? İşte az önce sorduğum kediyi düşünün, bir hafta boyunca bir odada aç ve susuz bırakılmış. Yeme kabiliyetini kaybetmiş, ağzından yeşil bir salya akıyor. Yarı ölü vaziyette. Hâlâ yaşıyor olmasına şaşırıyorum.” Her gün buna benzer olaylarla karşılaştığını anlatan Sable, en büyük zararın da dikkatsiz sürücüler tarafından verildiğini anlatıyor. Sable'ın belediyelere de bir sitemi var. Hayvanlardan şikayet geldiğinde kedileri oradan alıp başka bir yere bırakan sistemin çok sıkıntılı olduğunu söylüyor ve “Kediler çok yerel hayvanlardır. Bulundukları yere çabuk bağlanırlar. Bir de onları bulundukları yerde besleyen gönüllü insanlar oluyor. O kedileri alıştıkları yerden alıp başka bir yere bırakmak onları ölüme terk etmek gibi bir şey.” diyor.
Kedinin adı Zaman olsun!
Röportaj, sık sık çevreden gelenlerin Hilary'ye selam vermeleri ile bölünüyor. Hilary'yi burada herkes tanıyor. Her gelen ayrı bir kedinin durumundan haber veriyor kendisine. Son olarak elinde tir tir titreyen üç haftalık bir yavru ile başka bir kadın geliyor. Sonradan adının Lisa olduğunu öğrendiğimiz kadının gözleri dolu dolu. Kedinin durumu ise hayvanlarla arası çok olmayanları bile etkileyecek kadar içler acısı. Lisa anlatıyor: “Annesi Gümüşsuyu'nda bir okuldaki insanlar tarafından tekmelenip atılmış. Yavrusu da ölüme terk edilmiş böylece.” İlk geldiğinde gözleri iltihaptan tamamen kapanmış ve pirelerin istilasına uğramış halde olan kediyi hep birlikte Anipoli Veteriner Kliniği'ne götürüyoruz. Henüz üç haftalık olması dolayısıyla zaten çok küçük olan yavru bir deri bir kemik. Klinikte önce antibiyotikli göz damlası ile gözleri açılıyor, sonra pireler temizleniyor, son olarak da enjektör yardımıyla besleniyor. Kedi kendine geldikçe Lisa ve Hilary karşılıklı ağlıyor. Kediyi alıp alamayacağını soruyor Hilary Sable, Lisa'ya. Evde zaten yeterince hayvanı olması dolayısıyla ancak birkaç hafta bakabileceğini anlatıyor genç kadın. Daha sonra Hilary'ye teslim edilecek olan kediye isim aranıyor. Hiç düşünmeden ‘Zaman olsun' diyor Hilary: “Bugünün bir anlamı olmalı. Hem zamanlama önemli.” Diyor demesine de röportajdan iki gün sonra minik Zaman'ın öldüğü haberi geliyor. ‘Zaman'ın zamanı bu kadarmış' diye düşünsek de Gandhi'ye ait sözü hatırlıyoruz: “Bir millettin büyüklüğü ve ahlaki gelişimi hayvanlara nasıl davrandıklarına bakılarak anlaşılabilir.”