Çin'in Müslüman Uygur halkına uyguladığı baskı, sosyal medyada paylaşılan ve çoğu Uygurlarla da Çin'le de alâkası olmayan fotoğraflarla lanetleniyor. Oysa bu ‘sahte' fotoğraflara ihtiyacımız yok tepkimizi ortaya koymak için. Memurların oruç tutmasının ve camiye gitmesinin yasaklandığına, bölgenin ekonomik ve kültürel anlamda kasıtlı olarak geri bırakıldığına dair gerçekler yeter de artar.
Uygurlar denildiğinde aklımıza tarih ders kitaplarından ‘Türk devletleri' konu başlığı altında hayal meyal hatırladığımız cümleler gelmiyor çoktandır. Son zamanlarda ‘Uygur' kelimesinin çağrıştırdığı tek bir şey var, o da Çin'in baskı rejimi altında hayatlarına zorlukla devam etmeye çalışan Müslüman bir halk. Duyduklarımız, gördüklerimiz karşısında elimizden gelenler sınırlı. En fazla Facebook'taki profil fotoğraflarımızı ay-yıldızlı mavi bayrakla değiştirebiliyoruz. Belki biraz da dua… Çin'in Sincan Uygur özerk bölgesinde yaşayan Müslümanlara yönelik uygulanan, biraz da sosyal medyaya yansıyan fotoğraflarla tanık olduğumuz zulüm, dünden bugüne bir olay değil aslında. Evveliyatı var. Şu sıralar daha çok gündemimize gelmesinin bir sebebi Ramazan ayı içinde olmamız. Çünkü Çin yönetiminin Uygur halkına uyguladığı baskıyı en net görebildiğimiz zamanlar bu aya tekabül ediyor. Dünyanın bir kısmında şölen havasında geçen Ramazan, Uygur Türkleri için ‘devlet memurlarının oruç tutmasının yasaklandığı, Müslüman öğrencilerin okulda öğretmenlerinin gözetimi altında su içmeye zorlandığı' bir zaman dilimi ne yazık ki. Bugün Doğu Türkistanlıları Müslüman kimliklerini mümkün olduğunca gözlerden uzak yaşamaya zorlayan baskı ortamının geçmişi eskilere dayanıyor. Dünya kamuoyunun gündemine ise sadece somut bir olay yaşandığı zaman girebiliyor. Bir sonraki olay ya da Ramazan gelinceye dek unuttuğumuz bu halka ve Çin yönetimiyle yaşanan gerilime biraz daha yakından bakmakta fayda var.
Uygur halkı ağırlıklı olarak nerede yaşıyor?
Tartışmaların odağındaki bölgenin adı Sincan. Burası Çin'in en büyük eyaleti ve Moğolistan, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan ve Hindistan olmak üzere sekiz ülkeyle sınırı var. Bu da Sincan'ın jeopolitik olarak önemli bir konumda olduğunun göstergesi. Ekonomisi tarım ve ticarete dayalı bölgenin nüfusunun büyük kısmı çok kısa bir zaman öncesine kadar Uygur halkından oluşuyordu. Uygurların büyük çoğunluğu da Müslüman. Bölgede yaklaşık 10 milyon Müslüman yaşıyor. Fakat ekonomik gelişme, son yıllarda Han Çinlilerinden de bu bölgeye göç etmesine neden olmuş.
Sincan hep Çin'e bağlı bir bölge miydi?
18. yüzyıla kadar belli aralıklarla otonom olduğu, nadiren de bağımsızlığını ilan ettiği dönemler olmuş Sincan'ın. Ancak 18. yüzyıldan itibaren Çin egemenliği altına girmiş. 1949'da Doğu Türkistan Devleti adı altında ilan edilen bağımsızlık ise bir yıl bile sürmemiş. Aynı yılın sonunda Komünist Çin'e ilhak edilmiş. Sovyetler'in yıkılmasıyla 1990'lardan itibaren ayrılıkçı gruplara ve Orta Asya'da bağımsız bir Müslüman devletin ortaya çıkması isteğine destek artmış ancak Pekin yönetimi gösterileri bastırarak grupların yeraltına kaymasına sebep olmuş.
Bölgedeki huzursuzluğun kaynağı ne?
Bölgeyi yakından inceleyen bağımsız kuruluşların büyük kısmı sorunun çeşitli sebepleri olmakla birlikte ekonomik ve kültürel faktörlerin büyük rol oynadığı görüşünde. Sincan'ın son dönemde artan refah seviyesi Çin'de yaşayan en büyük etnik grup olan Han Çinlilerinin ülkenin doğusundan bu bölgeye göç etmesi sonucunu doğurmuş. Bu da eyaletteki kalifiye işlerin Uygurlar yerine Han Çinlilere kaymasına neden olmuş. Sonuç: Eşitsizlikten memnun olmayan bir Uygur halkı. Çin'in sistematik bir şekilde Uygur halkının ticari ve kültürel faaliyetlerini engellemeye çalışmasının yanı sıra tansiyonun artmasına sebep olan bir başka şey de dini hayatın engellenmeye çalışılması. Çin'de özellikle 2009 yılından bu yana Müslümanlara dinî; hayatlarını yaşamalarının önünde engeller çıkarılıyor. Müslüman memurların Ramazan ayında oruç tutması ve camilere gitmesi çok sıkı kontrol altında. Sakal bırakmak ve başörtüsünün önünde de ciddi engeller var.
Baskılar 2009'dan sonra neden arttı?
Çin'in baskıyı artırmasında dönüm noktası diyebileceğimiz iki tarih var. İlki Temmuz 2009'da Sincan'ın başkenti Urumçi'deki ayaklanma. Olaylar sırasında 197 kişi hayatını kaybetmişti. Diğeri ise bölgede meydana gelen farklı olaylarda Uygur, Han Çinlileri ve farklı etnik gruplardan olmak üzere 100 kişinin hayatını kaybettiği 2013 yılında yaşanan karışıklık. Fakat yasakların şiddeti artırdığına dair görüşler de çoğunlukta. 2014 Ramazan'ında uygulanan katı politikanın ardından Sincan'daki ayrılıkçı grupların saldırıları artırdığı biliniyor.
İnsan hakları örgütleri nasıl bakıyor?
İnsan hakları grupları, aydınlar ve hukukçular, Çin'in Sincan'daki baskıcı politikalarını meşrulaştırmak için Uygurlar'ın pozisyonunu sistematik bir şekilde abartarak sunduğu görüşünde. Buna göre burada yaşayan Müslüman halk bölgeye özellikle göç ettirilen Han Çinlileri tarafından marjinalize ediliyor. Amnesty International'ın 2013 yılında yayınladığı bir raporda, Çinli yetkililerin ‘illegal dinci' ve ‘ayrılıkçı' olarak etiketlediği faaliyetlere sahip kesimleri suça ittiği ve kültürel kimliğini barışçıl yollarla ifade edilmesini bastırdığı ifade ediliyor.
ETIM ne kadar güçlü?
Çin, sivilleri hedef alan saldırıların arkasında ETIM (Doğu Türkistan İslam Hareketi) olduğunu iddia ediyor. Çin yönetimi ETIM'in adını ilk kez 2001 yılında George Bush'un ‘teröre karşı küresel savaş ilan ettiklerini' açıklamasından kısa bir süre sonra zikrediyor. ETIM ise henüz hiçbir saldırıyı üstlenmiş değil. Çin'de bağımsız Doğu Türkistan devleti kurulmasını isteyen ETIM için Amerikan Dışişleri Bakanlığı ‘Uygurlar arasındaki ayrılıkçı grupların en militanı' ifadesini kullanıyor. Bu arada Çin medyasında Uygur Türklerinden IŞİD'e üye olanların sayısının kasti olarak olduğundan fazla gösterildiği de yine uzmanlar tarafından dile getirilen gerçek. George Washington Üniversitesi'nden Prof. Sean Roberts, Uygurlar arasından IŞİD'e katılanlar olabileceğini ancak bunun dünyadaki diğer gruplarla kıyaslandığında oldukça küçük bir oran olduğunu söylüyor. Amnesty International'dan Nicholas Bequelin'e göre ise bu kişilerin sayısı Çin medyasında iddia edildiği gibi 300 kişi değil, en fazla 20-30 kişi.
Ilham Tohti'nin mahkûmiyeti ne kadar inandırıcı?
Çin'in marjinal grupları Uygur toplumunun geneline mal etmesi şeklinde kendini gösteren stratejisinin kasıtlı olduğunu en net ortaya koyan vaka, Prof. Ilham Tohti'nin mahkûmiyeti. Tohti'nin ömür boyu hapis cezasına mahkûm edilmesi Amerikan yönetimi dahil bir çok uluslararası kuruluşun tepkisini çekiyor. Uygur Online adlı web sitesinde Uygurların maruz kaldığı sosyal, kültürel sorunlara dikkat çeken makaleler yayınlayan profesörün ‘ayrılıkçı' olduğu gerekçesiyle mahkum edilmesi makul bulunmuyor. Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry, ‘ılımlı sesleri kısmaya çalışmanın olayları daha da kötü hale getirmekten başka bir işe yaramayacağını' söyleyerek Çin yönetimini uyarmıştı.