Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatını kaybetmesine sebep olan helikopter kazası, geride zihinleri bulandıran onlarca soru bıraktı. Gazeteci Emre Soncan, “Son Akıncı-Muhsin Yazıcıoğlu’nun Sır Ölümü” isimli kitabında, 25 Mart 2009’da gerçekleşen kazanın üzerindeki sır perdesini aralıyor.
25 Mart 2009... Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekileri taşıyan helikopterin Yozgat’a giderken düştüğüne dair ilk haberin ardından başlayan heyecanlı ve endişeli bekleyiş zaman zaman yerini cılız ümitlere bırakıyordu. Büyük Birlik Partisi Genel Merkezi’nde toplanan kalabalık, ellerinde telefonla bir taraftan son dakika gelişmelerini takip ederken diğer taraftan da dudaklarından dökülen dualarla semaya ulaşmaya çalışıyordu. İki gün sonra gelen vefat haberi bir anda bütün ülkeyi yasa boğdu. Küskünlükler ve düşmanlıklar unutuldu. Cenazesi yüz binlerce insanı bir araya getirdi. Yıllarca peşinden koştuğu ‘Büyük Birlik’i vuslatında sağladı. Şüpheli kaza, arkasında birçok soru işareti bıraktı. Helikopterin üzerinde uçan savaş uçakları, kararan radarlar, çelişkili otopsi raporları, arama kurtarma faaliyetlerinde gizlenen haritalar, enkazdan çalınan cihazlar… Herhangi bir kazada bu kadar ‘tesadüf’ bir araya gelebilir miydi?
Zaman Gazetesi Cumhurbaşkanlığı muhabiri Emre Soncan, Son Akıncı - Muhsin Yazıcıoğlu’nun Sır Ölümü isimli kitabında merhum BBP lideri ve beraberindeki 5 kişinin yaşamını yitirdiği kazadaki sis perdesini aralıyor. Kitapta, Yazıcıoğlu’nun hayatı ve kaza sürecine dair ilk kez yayımlanan birçok çarpıcı bilgi ve anekdot yer alıyor. Soncan, tanık ve şüphelilerin ifadelerinden yola çıkarak, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT), Yazıcıoğlu’nun öldüğünü üç saat gibi kısa bir sürede öğrendiğini söylüyor. Halbuki helikopter enkazına ancak 48 saat sonra ulaşılabilmişti. MİT’i, soruşturmayı yürüten savcılara gerekli yardımı yapmamakla eleştiren Soncan, “Teşkilat üzerine düşeni yapsaydı, soruşturma bambaşka bir yerde olabilirdi. Fakat bilgi paylaşmaktan hep uzak durdular.” diyor. Yazıcıoğlu’nun ‘ortadan kaldırıldığına inanan Soncan, ‘Neden?’ sorusuna ise şu cevabı veriyor:
“Ortadoğu’da haritalar değişirken ve terör örgütü PKK uluslararası alanda AKP hükümetinin de desteğiyle meşruluk kazanırken, Türkiye içindeki hangi ideolojik geçmişten gelirse gelsin tüm milli unsurlar tasfiye edilmeliydi. Eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’dan başladılar. Ardından Muhsin Yazıcıoğlu ortadan kaldırıldı. 2009’da yaşananlar olmasaydı, Yazıcıoğlu daha sonra mutlaka hedefte olacaktı. Ardından milli unsurları tasfiyeye Hizmet Hareketi ile devam ettiler. Ülkenin milli refleksleri kör edilecek ve geleceği ipotek altına alınacaktı. Tayyip Erdoğan’ın tabiriyle ‘üst akıl’ düğmeye basmıştı. Özellikle Hizmet Hareketi’nin tasfiye plânının taşeronluğunu Erdoğan’a verdiler.”
Gazeteci-yazar Emre Soncan, 28 Şubat soruşturması sırasında, dönemin Genelkurmay Psikolojik Harekât Dairesi başkanı olan Oğuz Kalelioğlu’nun evinde bulunan ve ‘Sayın Komutanım’ diye başlayan iki sayfalık listeye dikkat çekiyor: “Suikasta kurban gidenlerin isim listelerinin yer aldığı belge, ‘askerler’ ve ‘siviller’ olarak kategorize edilmişti. Sivillere ait listenin başında 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal bulunuyordu. Özal’dan sonra suikastla öldürüldüğü belirtilen diğer isimler ise şöyle sıralanıyordu: “eski MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş, Muhsin Yazıcıoğlu, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Hrant Dink.”
Olayın aydınlatılması konusunda pek de ümitli olmayan Soncan, sözlerini şöyle noktalıyor: “Yargının siyasi iktidar tarafından kuşatıldığı dikkate alındığında, en azından bugün için kararı tarihe ve kamu vicdanına bırakıyorum.”