93 Harbi diye bilinen Osmanlı-Rus Savaşı’nda askerlerin kıyafetinin bir kısmı, Diyarbakırlı Ermeniler tarafından temin edilmiş. Savaştan sonra da askerlerin ihtiyaçlarının karşılanması için Ermeniler tarafından ciddi bağışlar yapılmış.
Tehcirin yüzüncü yılı münasebetiyle Ermeni meselesi uluslararası alanda tartışılırken Şırnak Üniversitesi’nde gerçekleşen bir doktora çalışması, Türklerin ile Ermenilerin tarihteki ilişkilerine ışık tuttu. 19’uncu yüzyıl başlarına kadar, Ermeni halkının Osmanlı İmparatorluğu’na sadakatini anlatmak için kullanılan ‘Millet-i Sadıka’ tabirinin hayatın gerçeklerinden kaynaklandığı anlaşıldı. Dr. Kasım Ertaş’ın yaptığı çalışmaya göre 1877-1878 Osmanlı–Rus savaşında Osmanlı askerlerinin kıyafetini Diyarbakır Ermenileri temin etti.
Savaştan sonra da yaraların sarılması ve askerlerin ihtiyaçlarının karşılanması için Ermeniler tarafından ciddi bağışlar yapıldı. II. Abdülhamid döneminde yapılan Diyarbekir Hamidiye Sanayi Mektebi’nin inşaat sponsorluğunu da Ermeniler üstlendi. Dr. Ertaş, “93 Harbi olarak bilinen savaşta Ermenilerin, Osmanlı İmparatorluğu’na ihanet ettikleri ve Rusya ile beraber hareket ettikleri ifade edilerek Ermeni milleti topyekûn ‘hain’ ilan edilmektedir. Ancak dönemin çalkantılı siyasi ortamını göz ardı ederek ve Ermenilerin çok az bir kesimi tarafından gerçekleştirilen söz konusu hareketi bütün Ermeni milletine mal etmek bilimsel ve sağlıklı bir yaklaşım değil.” diyor.
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Kasım Ertaş’ın doktora tezi, Osmanlı İmparatorluğu’nda Diyarbakır Ermenileri adıyla yayınlandı. Osmanlı arşiv belgeleri, şer’iyye sicilleri, salnâmeler ve seyahatnamelerden yararlanan Ertaş, Ermenilerin, daha önce hâkimiyeti altında yaşadıkları hiçbir devlette Osmanlı’da sahip oldukları itibara sahip olamadıklarını vurguluyor. Ertaş, Ermenilerin de bunu karşılıksız bırakmadığını, devletin iktisadi, idari, sosyal ve kültürel hayatında çok önemli görevler üstlendiğini kaydediyor. 19. yüzyılın son çeyreğinde baş gösteren tatsız hadiselerin de Ermeni toplumunun önemli bir kısmı tarafından tasvip edilmediğinin altını çiziyor.
HEM TÜRKÇE HEM de KÜRTÇE KONUŞUYORLARDI
Dr. Ertaş’ın verdiği bilgiye göre, Diyarbakırlı Ermeniler şehrin sosyal ve iktisadi hayatının hemen her alanında Müslümanlar ile beraber hareket ediyor, kendilerini her zaman o toplumun bir parçası olarak görüyor, Müslümanların başına bir felaket geldiği zaman yardıma koşuyordu. Kendi dillerinin yanı sıra Türkçe, Kürtçe ve Zazaca konuşmaktaydılar. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Diyarbakır’daki nüfuslarıyla ilgili Ermeni Patrikliği’nin rakamları Osmanlı’nın resmi kayıtlarıyla örtüşüyor. Patriklik, o dönem için Diyarbakır merkezinde 16 bin 352 Ermeni yaşadığını belirtiyor. Dâhiliye Nezareti’nin 1920 yılında yayınladığı 1914 yılına ait nüfus kayıtlarının yer aldığı ‘Memâlik-i Osmaniye’nin 1330 Senesi Nüfus İstatistiki’ adlı kitapçıkta ise Diyarbakır merkezinde Ortodoks Ermeni nüfusu 13 bin 970, Katolik Ermeni nüfusu bin 296 ve Protestanların nüfusunun ise bin 228 olduğu belirtiliyor. Bu kayıtlara göre Diyarbakır merkezindeki toplam Ermeni nüfusunun 16 bin 494 olduğu anlaşılıyor. Bu dönemde Diyarbakır merkezindeki toplam Müslüman nüfus ise yaklaşık 25 bin...
ERMENİ KOMİTACILARINI TAŞLAYAN ERMENİ ŞAİR
Çalışmasının merkezine Diyarbakır Ermenilerini alan Ertaş’ın ulaştığı detaylardan biri de şu: 1895 yılında Diyarbakır’da meydana gelen Ermeni olaylarına dair Ermeni bir şair bir destan yazıyor ve Ermeni komitacıları ağır bir dille taşlıyor. Levon isimli şair, aynı yılın sonunda bir Ermeni tarafından öldürülüyor. Bu dönemde meydana gelen hadiseleri ele alan Ermeni akademisyen Susie Hoogasian Villa da rahatsızlığını şöyle dile getiriyor: “Avrupa’nın hırslı ve güçlü devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki çatışmalardan kaynaklanan karmaşık bir etki-tepki zinciri, Osmanlı Ermenileri için ölümcül sonuçlar getirmiştir.”