Otokratizm, liderin halktan, hukuktan, kısacası her şeyden üstün olduğu bir rejim. Devletin bütün güçlerinin tek bir kişinin elinde toplanması, o kişiden sonra sistemin çöküşüne zemin hazırlıyor.
Otokrasi, monarşinin bir çeşidi. Kelime anlamı itibarıyla Yunancadan geliyor. ‘Oto’ ‘kendi kendiliğinden’ manasına sahip. ‘Krasi’ ise ‘hükmetmek’ demek. Bu yönetim şeklinde yönetici, bütün siyasî; yetkileri tek başına elinde bulundurur. Lakin monarşiden farkı, yönetim miras yoluyla değil kişi tarafından ele geçirilmiştir. Otokrat rejimlerin temel özelliği, yönetimlerin halk adına karar vermesi, kendince iyi ve doğruları dayatması olarak tanımlanıyor. Ayrıca otokrasilerde başta bulunan kişi o kadar güçlüdür ki kanunları da istediği gibi değiştirebilir.
Bir örnek üzerinden gidelim. Otto von Bismarck 19. yüzyılın sonlarında güçsüz bir konfederasyon olan Almanya’nın güçlü bir imparatorluğa dönüşmesinde en önemli rolü oynayan bir devlet adamı. Lakin uzun yıllar siyaset arenasında yer alması, kendisinden sonra gelecek iktidarlar ve sistem açısından bazı olumsuzlukların da gün yüzüne çıkmasına sebebiyet vermiş. Alman düşünür Max Weber’e göre, Bismarck sonrası Alman yönetiminin karşı karşıya olduğu en büyük sorun, yine Bismarck’ın olumsuz mirasından kaynaklanıyordu. Peki, neydi bu olumsuz miras? Bismarck, yönetime dair yetkilerin neredeyse tamamını elinde bulunduruyordu ve kendisinden sonra devlet, lider sıkıntısı çekecekti. Almanya siyasi birliğini ‘Sezar’ın hâkimiyeti altında sağlama almıştı ve onun çöküşüyle yeni devlet, ehil siyasi liderlik kıtlığı çekmeye başlamıştı. Hepsinden önemlisi Bismarck, kendine ait siyasi bir iradesi olmayan, baştaki büyük devlet adamlarının gerekli siyasi kararları alacağı fikrine alışmış bir ulus bıraktı.
Otokratik yönetimlerde görülen önemli sorunlardan biri bu. Devletin bütün güçlerinin tek bir kişinin elinde toplanması, o kişiden sonra devletin çöküşüne de zemin hazırlıyor. Sistemi değil de şahsı baz alan yönetimlerin, devlet ve sistemin bekası noktasında pek de sağlıklı bir yönü yok. Böyle bir yönetim biçiminde otokratik bir lider her anlamda devletin bizzat kendisi haline gelirken devlet ise liderin sözünün dışına çıkmayan bir itaatkârlar ordusu toplamı şeklini alıyor. Sosyolog Uğur Kömeçoğlu’na göre, Türkiye’deki sistemde ‘seçilenler’ seçenler üzerinde mutlak egemenlik kurmak istiyor. “Bu tip rejimlerin yönetiminde tepeden atılan ilmeğe boynunu uzatan yönetici de çok olur.” diyen Kömeçoğlu şunları söylüyor: “Otokratik liderler kontrol ve denetimi, şûrayı ve ortak aklı kaldırdıkları için problemler karşısında sahici ve kalıcı çözümler üretemez. Sadece rakiplerinin tepki ve nefretini değil, karar alma süreçlerine katılımı engellenen diğer grup üyelerinin de tepki ve nefretini çekmeye başlarlar. Süreç eninde sonunda bu tür rejimlerin yıkımıyla sonuçlanır.”
Tek adamlık hata
yapmaya en müsait yönetim
Tek adam yönetimlerinin zararının geleceğe de aktarılacağını düşünen Kömeçoğlu, “Çünkü sadece siyasi kültür değil, yapısal hukuk da zedelenir. Tek adamlık hata yapmaya en müsait yönetim. Ekonomik ve siyasal hamlelerin yapılar aracılığıyla değil de tek adamlar aracılığıyla ortaya konması hiçbir zaman ‘sürdürülebilir sistemlere’ yol açmaz. Demokrasilerde şahıslar değil; yerleşmiş, yapı haline gelmiş kurumlar önemlidir. Denge ve fren mekanizmaları gibi... Demokrasi, liderlere sınırsız hürriyet vermez. Türkiye’deki rejim demokrasi değil, seçimli otoriterizmdir ya da seçimli sultanizmdir.” diyor.