Fatih Terim, Çek Cumhuriyeti maçı öncesindeki Gökhan Töre olayıyla ilgili gelişmeler nedeniyle öfkeli açıklamalarda bulundu. Belki söylediklerinin önemli bölümünde haklıydı ama krizin iyi yönetilmediği de açıktı. ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ anlayışı içinde hareket etmeye çalışmak, bu kez iyi sonuç vermedi.Önce şunu söylemem gerekiyor: Bu tür olayları kişisel alma ve buradan hareketle ‘çaktırmadan büyüklenme’ gibi dertlerim hiç olmadı bugüne kadar, bugünden sonra da olması mümkün değil. Fatih Terim’in basın toplantısında kendisine yönelik haksız eleştirilerde bulunan ‘dostlar’ arasında görüldüğüme ilişkin güçlü belirtiler var. En azından basın toplantısı günü dostça denilebilecek ama aynı zamanda gazetecilik görevini de ihmal etmeyen bir yazım yayınlanmıştı (“Görmezden gelmek çare olabilir mi?” Zaman, 9 Ekim 2014).Gökhan Töre’nin Hakan Çalhanoğlu ve Ömer Toprak’a silah çektiği ya da gösterdiği iddiası çok vahim bir olay. Sadece Milli Takım hocasının, Futbol Federasyonu’nun ya da ilgili kulübün değil adlî mercilerin bile el koyması gereken boyutlarının olabileceği söylendi. Fakat bu memlekette bundan çok daha vahim olaylar umursanmaz. Bunun bedeli çok ağır ödenir ama o zaman da ‘hayır o öyle değildi de böyleydi’ gibisinden tartışmalarla boğuntuya getirilir.Medya normalde benzer nitelikteki olayların üzerine çok daha fazla gider. Çünkü işin içinde tiraj ve reyting getirecek unsurlar mevcuttur. Şöhret, kadın, silah gibi çoksatar romanların temel formülleri eldedir. Ne kadar kurcalarsanız o kadar iş çıkarırsınız. Ancak bu olayın üzerinde çok durulmadı. Gelgelelim, bizde çok yaygın olan vaziyeti idare etme anlayışı iyi sonuç vermedi, hatta tam tersi oldu.Benzer konularda Batı ülkeleri ile aramızda çok belirgin bir fark var. Onlar mevcut düzenin sağlıklı biçimde yürümesini çok önemsiyor; bunun için gerekli önlemleri çok sert biçimde alıyor. Bizde zaten kaos içinde yaşamaya alışkın olduğumuzdan ‘boşver abi, birşey olmaz’ yaklaşımıyla sorunlar ortada bırakılıyor. İçinde bulunduğumuz günlerde ABD’de olimpiyat şampiyonu yüzücü M.Phelps’e verilen ceza ile bu olay arasında kaçınılmaz olarak bağ kuruldu. Gerçekten de ‘onlar ve biz’ ayrımının çarpıcı örneklerinden biriydi.Fatih Terim’in bu gibi sorunları aile içinde çözmeye çalıştığını biliyoruz. Sorunun çözülmesi için gereken çabayı gösterdiğine de inanıyoruz. Nitekim bunları kendisi de anlattı. Gökhan Töre’nin 1 yıldır milli takım kadrosuna alınmayışının bu konuda gerekli cezanın verilmesi olarak görülmesi gerektiğini vurguladı. Olabilir ama kendini olayın mağduru olarak gören kesim tatmin olmamıştı. İşin uzamasının nedeni de bu. Medyanın bu konuda doğrudan bir rolü yok. Belirleyici olan medyanın şunu ya da bunu yazması değil, bazı oyuncuların milli takıma gelmeyişi.40 yıldır bu işi yapıyorum, hiçbir dönemde milli takım aday kadrosundan sakatlık gerekçesiyle bu kadar çok futbolcunun çıkarılması sözkonusu olmamıştı. Burada milli takım kurmay heyetinin çalışmaları konusundaki bir aksaklıktan da sözedilebilir. Aday kadro açıklanmadan önce oyuncuların sakatlıklarıyla ilgili olarak gerekli bilgilerin alındığını düşünüyorum, bunu doğal bir çalışma olarak görüyorum. Öyleyken ortada anormal bir durum olduğunu medya gözler ve harekete geçer. Yapılan da budur.Yazılmasa daha kötü olurduHürriyet’te Ali Naci Küçük arkadaşımız Hakan Çalhanoğlu’nun babasıyla konuşmasa ve bunu yazmasa, çok daha tatsız dedikodular gündeme sokulacaktı. O olay da daha sıkıntılı bir noktaya gelecekti. Gökhan Töre’ye gerekli cezanın verildiği daha önce açıklansa ve Hakan Çalhanoğlu ile Ömer Toprak arasındaki sorunun giderilmesi için gerekli adımlar atılsaydı bu noktaya gelinmezdi. Demek ki klasik deyişle bu kriz iyi yönetilemedi. Şimdi cenazeyi kaldırmak daha sıkıntılı olacak.Bu tür konulardaki tepkinin kalıplaşmış şekli zamanlama ile ilgilidir ve mutlaka ‘zamanlama manidar’dır. Birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz günlerde bu yapılacak iş midir? Artık geçelim bunları. İşimizi iyi yapmaya çalışmanın en geçerli evrensel değer olduğunu anlayalım.Bu yazıyı yazarken Çek Cumhuriyeti maçının sonucunu bilmeme imkan yok ama siz okurken o karşılaşma ile ilgili konuşmalar bile geride kalmış olacak. Maçın sonucuna göre gündeme gelecek konular değişkenlik gösterecek. Terim’in bu tür sıkıntıları bir motivasyon aracı olarak kullandığı bilinir. Bunu ‘gerilimden beslenmek’ diye adlandıranlar olsa da kötü birşey değil.Durduk yerde amatör psikanalizm denemesinde bulunacak değilim fakat İzlanda maçındaki başarısızlığın Terim’de bir tedirginlik oluşturduğu da görmezden gelinebilecek gibi değil. Kendisi de bunu ima etti aslında. Göreve getirilmesi için aynı medyanın yayınlarını hatırlatmaktan kendini alamadı, şimdi de gönderme yolunda çabaların başladığı değerlendirmesinde bulundu. Gönderilmek istendiği iddiasına katılmak pek mümkün değilse de ayağının altındaki zeminin kayganlığı meydanda. Üst üste iki maç kaybettiğiniz zaman, İmparator da olsanız faturalar önünüze konulmaya başlanır. Türkiye Futbol Direktörü unvanından tutun da yaptığınız ve yapmadığınız bütün işler her tarafından didiklenmeye başlanır. Alanınızdaki herhangi bir sorunla ilgili olarak doğru ve haklı bir noktada bulunmak yetmez, maç kazanıp insanları mutlu etmek gerekir. Yoksa hepimiz için zor günler sürer ve bir çare aranır. Terim bunları bilmeyen biri değil ama yaşamak başka.Üstelik İmparator da olsanız sonuçta olayların size nasıl göründüğünü ve kendi doğrularınızı söylüyorsunuz. Olayın tarafları ve dışarıdan izleyenler başka türlü düşünüyor. Onu ne yapacaksınız? Öfke ve tepki yerine bütün bunları daha serinkanlı biçimde değerlendirmeye çalışmak çok daha doğru olmaz mı?TFF başkanı, işadamı ve gazete patronu olunca...Herhangi bir konuda Sayın Yıldırım Demirören’in konuşacağını öğrendiğim zaman “eyvah!” demekten kendini alamıyorum. Son olarak A Haber’de Serkan Korkmaz arkadaşımızın sorularını yanıtlarken de yine bir yığın çam devirdi ama bunları çok da umursayan biri değil Demirören. Hakan Çalhanoğlu’nun babasının kendilerine de geldiğini (kendileri burada Milliyet ve Vatan gazetelerinin sahibi oluyor) ama anlattıklarına yer vermediklerini söyledi. Bu da gazetecilik etiği açısından birtakım tartışmalara yol açacak bir durumdu.İma filan değil açıkça söyledi, haberi veren yayın organları Milli Takım’a karşı düşmanca hareket etmiş oluyorlardı...Patronların meslekten gazeteci olmaları durumunun çok gerilerde kaldığını biliyoruz ama bu mesleğin bazı temel ilkelerinden haberdar olmayışı çok acıklı durumlara neden olabiliyor. Bir insan hem işadamı hem gazeteci olunca, bunlara bir de TFF başkanlığı eklenince işler epeyce karışabiliyor. Hele ağzından çıkan sözlerin nerelere gidebileceği yolunda bir özeni de yoksa koyverin gitsin!
↧