Katliama tanıklık edenler, bir gecede annesini, babasını, eşini kaybedenler, yetim kalan çocuklar… Bilge köyünden ne kaldı geriye?Bilge köyü deyince peşinden ‘katliam’ kelimesi dökülüyor dudaklarımızdan. Zira 4 Mayıs 2009 akşamı, Mardin’de o köyde tam 44 can ruhunu teslim etti Hakk’a. Altı masum yavru, üçü hamile 16 kadın ve onların babaları, ağabeyleri, eşleri… Öyle bir düşmanlık ki ne çocuk tanıdı ne de kadın. Ev, uzun namlulu silahlarla tarandı. 60 çocuk bir gecede yetim kaldı.Arı ailesi hayırlı bir iş için Çelebi ailesinin kapısını çalmıştı. Çelebi ailesi de bu mutlu günü akrabalarıyla paylaşmak istemiş, mütevazı evlerine herkesi davet etmişti. Yemekler yendi, çaylar içildi. Oğlan tarafı Allah’ın emri peygamberin kavliyle Sevgi’yi Habib’e istedi. Çelebi ailesi de kızı verdi gitti. Köyün gencecik imamı ellerini açtı, hayırlı bir yuva için dualar etti. Yatsı ezanı okununca beyler ayaklandı. Genç imam namazı evde kıldırmak istedi, hemen akabinde saflar tutuldu. Son namazları olacağından habersiz Allah’ın huzurundaydılar işte. O anda 12 saldırgan içeri girdi ve… Mermi yağdı herkesin üzerine.Bilge köyü deyince bu hikâye akla geliyor da dehşet içinde haberlerini izlediğimiz o köye bir bayram günü misafir olacağımız zihnimize uğramıyor. Gönüllüsü olduğumuz Kimse Yok mu Derneği, Mardin’e davet ediyor ve Bilge köyüne düşüyor yolumuz. Nitekim hiçbir bayram ihmal edilmezmiş köyün yetimleri. Üzerimizde derneğin amblemini görenler de tanıyor ve koşarak yanımıza geliyor. Sonrasında ev ziyaretlerimiz başlıyor.Köyün girişindeki ilk eve misafir oluyoruz. Ekibimizden biri “Katliamın yaşandığı ev burası, aman mevzuya girip incitmeyin.” diyor. Ev, katliamın izlerini taşıyor hâlâ. Köy halkı da yaşadıkları şoku atlatabilmiş değil. Her an tetikte “Ne oldu o gece?” diye sormamızı bekliyorlar. Yaralarını deşmek gibi bir niyetimiz olmadığı için soru işaretiyle biten cümleler kurmuyoruz, bayram neşvesini paylaşmak niyetimiz. Fakat onlar dile geliyor. Mekkiye Çelebi, “Şu gördüğün çocukların hepsi yetim.” deyince boğazımız düğümleniyor. Derin bir sessizlik hâkim oluyor ortama. “Kimin kanadının altına gireyim? Annemin mi, babamın mı, eşimin mi? Kimim kaldı?” diye soruyor hanımlardan biri. Sözü alan diğer genç kız “Anne-babasızlık çok zor. Keşke beni öldürselerdi.” diyor. Bu cümleler üzerine susarak koruyoruz dilimizi... ‘Beş senedir evladımı görmüyorum’O dönem çıkan haberlerle köyün sembolü haline gelen Asuman Çelebi’yle tanışıyoruz. Sohbet esnasında yaşını sorduğumuzda “26 ama çok yaşlı görünüyorum” deyip üzülüyor. Dostlarımızdan biri “Sen hepimizden güzelsin.” cevabını verince yüzü aydınlanıyor genç kadının. Yaşadıklarının onu erkenden yaşlandırdığını söyleyip hayat hikâyesini paylaşıyor.Asuman, annesini ve 4 kardeşini o gece kaybettiğini anlatıyor anlatmasına ama asıl film sonrasında kopuyor. Zira Asuman 5 yıldır oğlunu göremiyor. Eşi saldırganın ailesinden olduğu için onlarla beraber gidememiş köyden. Gitse bile annesini, kardeşlerini öldürenlerin yüzüne nasıl baksın? Oğlu köyde kalsa ona da huzur vermezler. Hâsılı köyü terk eden eşi, oğlunu da almış gitmiş. O gün bugündür yüzü gülmüyor Asuman’ın. Annesi ve kardeşlerinin yanı sıra dayı, teyze, amca, yeğen derken 21 yakınını kaybetmiş o gece. Koşarak gittiği kanlı evde yaralı ablasıyla karşılaşmış mesela. Onun sırtındaki kurşunları bir bir çıkarmış. Son nefesini kucağında vermiş ablası. Sonra annesi ve karnındaki bebeği derken toprağa teslim etmiş canlarını. Köyün yetimleri için o da tutunmaya çalışıyor hayata ve tembihliyor köyü ziyarete gelenlere: “Yetimlerimize sahip çıkın.”Ayşe Çelebi de eşini, evladını ve kayınpederini kaybetmiş o gece. Evliliğinden geriye acı kalmış onun tabiriyle. Acısını ne geçen yıllar hafifletiyor ne de paylaşıldıkça azalıyor yüreğinin yükü. Çaresizlik ve hasret, öfke doğuruyor belli ki. “Zalım köyde kaldık yetimlerle.” diyor. Onu da yetimlere sahip çıkma arzusu ayakta tutuyor.Evdeki Kur’an-ı Kerim’ler bile kana boyanmış o gece. Diğer eşyaları sormayın bile. Kalaşnikoflarla taranmış çamaşır makinesi, buzdolabı... “Hepsini gömdüm mezarlığa.” diyor Mekkiye Çelebi. Sonra duvardaki delikleri gösteriyor. “Alçıyla kapattık çoğunu. Bu kadar oldu. Bu evde yaşamak ağır geliyor. Bizi yalnız bırakan devletimize sesleniyorum: Evimizi yıkıp yeniden yapsınlar, bize o geceyi unuttursunlar.” Eski muhtar 60 yetime babalık ediyorKatliamdan sonra mezar kazacak kimse bile kalmamıştı köyde. 5 iş makinesi kazmıştı mezar yerlerini. Bir günde Bilge köyünün en büyük mezarlığı kuruluvermişti. Mezar taşlarıyla göz göze geliyoruz: Soy isimleri aynı, ölüm tarihleri aynı… Mezarlığın tamamı aile kabristanlığı. Katliam döneminde muhtarlık yapan Abdurrahman Çelebi, her gün 44 mezara karşı uyandığını anlatıyor. 4 kardeşini, evladını, amcaoğlunu kaybeden eski muhtar, 60 yetime babalık yapıyor. Onlara anne baba şefkatini veremeyeceğinin farkında fakat yurtlara da vermek istemiyor. Fotoğraf makinesini gören minikler yanımıza koşuyor. Büyüklerin bayram burukluğu onlara pek sirayet etmemiş. Miniklerden biri, Kimse Yok mu’dan gelen ağabey ve ablalarına yanaşıp “Ben de büyüyünce çocuklara oyuncak getireceğim.” diyor, afacan bir velet mühendis olmak istediğini anlatıyor, bir başkası “Ben bu köyden gitmicem oğlum!” diyor. Birçoğunun ise hayal kurmaya korktuğu belli. Minikleri geride bırakıp şehrimize dönüyoruz dönmesine ama gönlümüz Bilge’li çocuklarda kalıyor. Bilge köyü gençleri artık üniversiteliKöyün gençleri Ezgi, Mahzun ve Melek Çelebi azmetmiş ve üniversiteyi kazanmış. Üçü de Midyat’ta elektronik haberleşme ve iletişim okuyacak. Hepsi geleceğe dair ümitli. Ezgi ve Mahzun’un maddi durumu Melek’e göre daha iyi. Üniversitenin başlayacağı günü heyecanla bekliyorlar. Melek ise babası izin vermediği için üniversiteye gitme hayalini rafa kaldıracak gibi görünüyor. Gençlerin hikayelerine kulak veren Kimse Yok mu Derneği Başkan Yardımcısı Ayşe Özkalay, dernek olarak Melek’e sahip çıkmak istediklerini söylüyor. Genç kızın gözleri parlıyor ve babasının ikna olacağı günü bekliyor.
↧