Atlas’ın eski genel yayın yönetmeni Özcan Yüksek’in, arkadaşlarıyla birlikte kurduğu yeni dergi Magma ilk sayısıyla bayilerde. Patronsuz ve kolektif bir yayın anlayışıyla yola çıkan ekip, “Güçsüzlüğümüz gücümüz olacak.” diyor.Özcan Yüksek, Türkiye’de coğrafya dergisi denilince akla gelen ilk isimlerden. Uzun yıllar Atlas Dergisi’nin genel yayın yönetmenliğini yürüten Yüksek’in dergiyle yolu Gezi olayları sırasında yaptıkları iki özel sayının ardından ayrılmıştı. Veda yazısında “Kendimi özgür hissetmediğim atmosferde cümlelerimin hakiki olmayacağını düşündüm.” diyen Yüksek, yine Atlas’tan ayrılan arkadaşlarıyla yeni bir dergi kurdu. İlk sayısı geçtiğimiz çarşamba çıkan Magma, Yüksek’in kendini özgür hissedip hakiki cümleler kuracağı bir dergi. Özcan Yüksek ile hem yeni dergilerini hem de son yıllarda artan doğa tahribatını konuştuk.Arkanızda artık bir holding yok. Bunun maddi anlamda zorlukları olacaktır belki ama getireceği kolaylıklar neler olacak? Tabii birtakım maddi sıkıntılar olacaktır ama parayla satın alınamayan bir şey de var. Çok paran olabilir ama çok iyi bir resim yapamazsın. Bizim burada da güçsüzlüğümüz gücümüz olacak. Bunu metafor olarak demiyorum. Dünyaya da böyle bakıyoruz. Şiddetsizlik şiddetten daha güçlüdür. Durmak hareketten daha güçlüdür. Bu dergiyi çıkarırken bu felsefeyi, bu dünya görüşünü benimsiyoruz. Aslında çok rahat para bulabilirdik. Çünkü şimdiden geniş bir okur kitlemiz var. Türkiye’nin büyük firmaları reklam veriyor. Bize yatırım da yapabilirlerdi. Ama onu istemedik. O zaman güçsüzlüğün gücünü kullanamayız.Özcan Yüksek ismi Atlas Dergisi ile özdeşleşmişti. Şu anki ekibinizdeki birçok isim de yine Atlas ile özdeşleşen kişiler. Sanıyoruz bir süre daha Atlas ile birlikte anılmaya devam edeceksiniz. Bu sizi rahatsız ediyor mu?İlk etapta Magma’nın okurlarının neredeyse tamamı aynı zamanda Atlas okuru kişiler olacak. Çünkü o dergiyi yapan, oluşturan biziz zaten. Atlas ile anılmamız doğal ve rahatsız değiliz. Doğanın korunmasına hizmet eden bir işte rekabetin hiçbir şekilde gezegen için iyi olmadığını düşünüyoruz. Maçlarda, spor karşılaşmalarında rekabet olabilir ama onun dışında biz rekabet için çaba içerisine girmeyeceğiz. ‘Güzel dergi yapılsın, güzel gazete yapılsın, herkes okusun’ yanlısıyız. Magma’nın Atlas’tan ve diğer coğrafya dergilerinden ne gibi farklılıkları olacak?En önemlisi kuruluşunun bir farkı var. Bu, derginin içeriğine yansıyacak. Belli bir kolektif ortaklığa dayalı bir yapısı olduğu için ve bunun içerisinde hem şahıslar hem de doğa koruma sivil toplum kuruluşları olduğu için. Doğa Derneği, Buğday Derneği, Gola gibi dernekler destekçimiz. Kendimizi böyle bir girişime katmamızın nedeni aslında gezegeni koruma çabasına bir katkı sağlamak. Bilgimizle, kalabalık kitlemizle. Bu bir fark olacak. Bağımsız ve özgür olması da dergiyi editöryal anlamda daha farklı kılacak. Okurun biraz daha sahiplendiği bir dergi olacak. Reklamveren de bundan dolayı dergiyi tercih edecek. Böyle bir okuru olduğu için. Çünkü çok bilinçli, çok eğitimli ve kalabalık bir okur. İçeriği daha zengin olacak. Patronsuz bir yayın olacağı için gelirini derginin içeriğine dönüştürmek gibi bir amacımız var. Çok büyük gelir elde etmek gibi şahsi bir amacımız yok. Ama dergi çok satsın ve biz onunla çok daha pahalı içerikler hazırlayalım istiyoruz. Bu dergide onu göreceksiniz. Onun dışında tablette olacağız. Bir süre sonra da İngilizce çıkmak istiyoruz. Gezegene ilişkin bir şefkatle yola çıktığımız için bu bilgilerin dünyaya yayılmasını istiyoruz.Atlas’ta dünyanın hiç gidilmeyen yerlerine de gittiniz ama ağırlıklı olarak Türkiye vardı. Magma’da da böyle mi olacak?Biz Atlas’ı bile o şekilde çıkardık. Özgün, buraya ait. Türkiye coğrafyasından daha fazla konu işliyorduk. Bu tür bir dergi dünyada çok yok. Çok büyük para ile dahi çıkmaz böyle bir dergi. Bunun teknik sebepleri vardır. Bir de Anadolu coğrafyası biyolojik ve kültürel çeşitlilik açısından dünyanın sayılı yerlerinden biri. Belki bir Çin’de çıkabilir, Amerika’da çıkabilir. Ama bir Hollanda’da çıkmaz. Türkiye’de üç büyük iklim var. Dolayısıyla bunun yarattığı çok farklı biyolojik çeşitlilik var. Bundan da dolayı aslında kültürel çeşitlilik de var. Bütün bunlar bu tür dergilerin içeriği için bir kaynak. Bir sürü dil var bir sürü kültür var bir sürü inanç var. Bir sürü folklor var. Bu, Türkiye’ye özgü bir yapı. Bu bakımdan ağırlıklı olarak Türkiye’yi işliyoruz biz. Yoksa dünyayı işlemek aslında biraz daha kolay ve ucuz. Çünkü büyük bir coğrafya. Yol uzun. Benzin pahalı. Buradan Hindistan’a gitseniz daha ucuza gidebilirsiniz. Türkiye pahalı bir yer. Ama Türkiye’yi önemsiyoruz.Atlas’ın sloganı ‘Keşfetmek için bak’tı. Magma’nınki ‘bilmek isteyen yola çıkar’. Okuyucuyu keşfetmeye çağıran sloganlar bunlar. Bu tür dergiler gerçekten okuyucuyu yola çıkartıyor mu? Yoksa okuyucularınız zaten halihazırda seyahat eden kişiler mi?Aslında klasik seyahat dergisi mantığıyla hareket etmiyoruz. Ama mesela şimdiki sloganımız ‘bilmek isteyen yola çıkar’daki gibi ‘Dünya seni çağırıyor’daki gibi biraz daha sıradan bir turist gibi değil daha derinlikli gez diyoruz. Mesela ‘bilmek isteyen yola çıkar’ esasında birkaç dünyayı yani sadece görülen dünyayı değil görünmeyen dünyayı da gez anlamında bir slogan. Benim Altaylar’a gittiğimde işittiğim bir Şaman duasıydı. Ve duyduğum en güzel şeydi. Bu kadar güçlü bir şeyi zaten bizim söylememiz mümkün değil. Aslında gitmesi de gerekmiyor. Odasından bile çıkmasına gerek yok. Çok metaforik konuşmak istemiyorum ama insan nehir gibi dolaşmalı yer değiştirmeli. Ancak hareket de etmeli. Hem iç dünyasında zihinsel olarak hem de bedensel olarak dolaşmalı. Biri diğerinden eksik olmasın. Eskiden yapılıyormuş. Şimdi de yapılsın.Çok uzun yıllar yayıncılık yaptınız ve bunu yaparken çok uzak coğrafyalara gittiniz. Türkiye’yi de çok iyi biliyorsunuz. Bu yolculuklar sırasında doğanın tahrip edilişine de şahitlik ettiniz. Gidişat nasıl? Hakikaten kötüye mi gidiyor?Maalesef kötüye gidiyor. Türkiye çok kıymetli bir yer. Ilıman kuşaktayız biraz yukarımız kutup, biraz aşağımız ekvator. Dolayısıyla biyolojik çeşitliliği en zengin ülkelerden biriyiz. Avrupa’nın toplamı kadar zenginiz belki ama bunu çok fazla bilmiyoruz. Bitki çeşitliliği açısından en azından. Türkiye’de bunlar hesap edilmeden, düşünülmeden bir arsa gibi bakılıyor. Gökyüzüne de bir tavan gibi bakılıyor. Öyle olmadığını insanlara anlatmaya çalışıyoruz. Bir manzara değil yani doğa. Bir yaşam var. O yaşam bütün bir yaşam. Bunları okullarda öğretmedikleri için bilmiyoruz. Ama kırsalda yaşayan insanlar bunu daha iyi biliyor. Şehirde yaşayan, plazada çalışan insan anca bu dergileri okuyunca biliyor.Gezerken karşılaştığınız olumlu olumsuz olaylar gündelik hayatınızı nasıl etkiliyor?Doğanın tahrip edildiği yerlere gitmemeye de çalıştığım çok oluyor. Çok hırpalayıcı bir şey. Bize ilerleme olarak sunulan şeyler bir başka unsura zarar veriyorsa, bunun aslında bir gerileme olabileceğini fark ediyorsunuz. Onun dışında bilge insanlarla da çok karşılaşıyoruz. Gittiğimiz yerlerde insanlara akıl vermiyorduk. O insan ne biliyorsa onun aklını biz almaya çalışıyorduk. Hiçbir zaman şunu şöyle yap demedik. Özellikle onlardan saf bilgiyi öğrenmeye çalıştık. Ne yapıyorsun, toprağa nasıl bakıyorsun? Bunu şehirde plazalarda çalışan insanlara anlatmak için alıyorduk. Saksıda çiçek yetiştirsin diye değil ama orada bir bilgelik vardı. Hâlâ da az da olsa o tip insanlar var Anadolu’da. Doğanın tahribatı söz konusu olduğunda argüman olarak hep kalkınma ya da enerji ihtiyacı sunuluyor. Doğayı tahrip etmeden enerji ihtiyacını karşılamanın bir yolu var mı?Yapılabilir. Ama yapılamıyorsa da yapılmaması lazım. Hiçbir şey yapılamıyorsa referandum yapılabilir. Böyle bir durumda insanlar doğayı ve Hasankeyf’i tercih eder. Ama gerçekler tümüyle anlatılırsa. İnsanlar, Hasankeyf’i yok edecek bir barajın aslında Türkiye’nin elektrik ihtiyacının sadece yüzde biri gibi bir şeyini karşıladığını bilirse tercihini Hasankeyf’ten yana kullanacaktır. Hem ne olacak ki o elektrik? Plazaları aydınlatacak. Bilse üçüncü köprüye de hayır der. Burada yapılacak bir köprünün trafikle bir ilgisi yok, çünkü orada bir şehir yok. Amaç oraya şehri taşımak ve arsa ekonomisi yaratmak olduğu için orman gidecek. Bunu bir efsane olarak anlatmıyorum ama Osmanlı zamanında bir dal koparanın kellesi gidiyor ya da kürek mahkumu oluyor. Aynı şey Roma’da da var. Cumhuriyet kurulduğunda orayı koruma alanı ilan ettiler. Sadece işgal sırasında oraya İngilizler girdi ve dev dev meşeleri götürdüler. Bir de şimdi götürülüyor.Magma’da bu tür konuları sıklıkla okuyacağız gibi görünüyor…Dergimizin biyolojik ve kültürel çeşitliliği korumak gibi bir dünya görüşü var. Tarihi kültürel çeşitliliği koruma konusunda dergi, biraz halk arasındaki deyişiyle militan olacak. Doğayı daha sevdiğimiz için demiyorum ama daha iyi bildiğimiz için. Daha gözümüzün önünde olduğu için hemen fark ediyoruz ve söylemek istiyoruz. Derdimiz bu. Biz herhangi bir görüşten, herhangi bir ideolojiden yana değiliz. Biz sadece doğadan yanayız. Her türlü görüşü de önemsiyoruz. Bu çeşitliliği tehdit eden unsurlarla ilgili yayınlarımız olacak.Okurlardan da yazı kabul edecek misiniz?Evet ilk sayımızda var zaten. Yazı da fotoğraf da geliyor. Amatör ya da profesyonel diye bir ayrım yok. İyi yazı iyi fotoğraf var. Nitelikli bir yazıysa alıyoruz zaten. Fotoğraf için de geçerli. Okurlarımız en büyük gücümüz. Dergiyi satıyorlar, pazarlıyorlar, abone yapıyorlar.
↧