Tarihî binalara dokunan tahribat eli defalarca gündeme gelmesine rağmen restorasyonlar sırasında yapılan hatalar ilgili kurumlarca kaale alınmıyor. Ehemmiyet verilmeyen binalardan geriye ziyaretçilerin gördüğü trajikomik manzaralar kalıyor.Yıkılma tehlikesi veya tamirat ihtiyacı bulunan cami, tekke, külliye, sebil gibi tarihî eserler yakın dönemde bir bir elden geçiriliyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığı‘nın yürüttüğü projeler, belediyelerin de desteğiyle adeta bir furyaya dönüştü. Restore ediyoruz denilerek süslenen dev reklam panoları şehrin geniş caddelerini kaplıyor. Ne var ki, ortaya çıkan sonuçlar çoğu zaman niteliksiz işçilik ve tarihî dokuya zarar verdiği gerekçesiyle eleştirilerin hedefi konumunda.Fatih’teki Tarihî Murat Molla Kütüphanesi yakın zamanda biten projelerden. Çalınan levha yerindeki boşluğa, yenisi yerleştirilmişti. Fakat şimdiki kitabe okunmaktan çok bir patates baskısını andırıyor.Bugüne kadar uzman restoratör ve meslek mütehassısı çevreler, çeşitli vesilelerle işleyiş konusundaki şikâyetlerini dile getirdi fakat bu çağrılardan ciddi bir netice alınamadı. Sıkıntılar devlet mecralarınca nazar-ı dikkate alınmasa da uluslararası restorasyon forumlarında konuşulmaya ve alay konusu olmaya devam ediyor. Kamuoyu, İstanbul Fındıklı’daki Süheyl Bey Camii, Sultan Vahdettin Köşkü ve İstiklal Caddesi’ndeki Ağa Camii gibi kötü restorasyonla bir nebze hassaslaşırken, aynı türden başka vakalar şehrin başka yerlerinde de görülüyor. Bugüne dek birçok ‘yenilenmiş’ mabet ve kutsal mekân restore edildi denerek halkın hizmetine sunuldu. Aşağıda sayacağımız misaller bir seri katilin hâlâ elini kolunu sallayarak şehirde restorasyon yaptığını gösteriyor.2007 yılında çalınan sağdaki kitabe, binanın Sultan II. Abdülhamid Han tarafından tamir ettirildiğini anlatıyordu. Restorasyonda kitabenin eski hâli bile taklit edilememiş.Adeta Sulu Boya çalışmasıMurat Molla Kütüphanesi Fatih ilçesi sınırları dahilinde bulunan onlarca manevî yapıdan sadece biri. Tevkii Cafer Mahallesi’nde bulunan kütüphane, Damadzade Mehmed Murad Efendi tarafından 1775 senesinde kurulmuş. Beraberindeki tekke ile bir nevi külliye özelliği taşıyor. Zaman içindeki kesintilerle birlikte asli vazifesini sürdüren yapı II. Abdülhamid Han devrinde bir yangın geçirmiş (1890). Tahrip olan binanın tecdidine binaen kapısının üzerindeki kitabeye bir de tamir kitabesi eklenmiş. Restorasyon kazasının hikâyesi de burada başlıyor. Kütüphanenin sülüs hatlı asıl kitabesinin yanındaki manzum talik levha 2007 yılında kaybolmuş. Çevre esnaf, tarihî levhanın kendiliğinden düştüğünü ve kırılan parçaların çöpçü tarafından atıldığını iddia ediyor. Hasılı, uzun bir müddet boş kalan levhanın yerine Fatih Belediyesi ve İl Özel İdaresi tarafından ortak yürütülen çalışmada yeni bir levha eklenmiş. Fakat kitabenin yeni hâli boş kalan hâlini mumla aratıyor. Uzaktan, anlaşılmayacak kadar garip durmuyorsa bile okumaya kalkıştığınız vakit acı gerçek kendini ele veriyor. Kitabedeki yazılar sanki acemice yapılmış siyah ve beyaz bir sulu boya çalışması kıvamında. Üst üste binmiş belirsiz şekillerde Arap harflerinin alakası yok. Eski harfleri bilen dikkatli kimseler de sınırlı olduğu için, civardaki hiç kimse durumun vahametini fark etmemiş. Dahası, kütüphane şimdilerde bir cemaatin İslâmî ilimler ihtisas kursu olarak kullanılıyor. Okunabilseydi, kitabede şunların yazılı olduğunu anlayacaktık:Bu hankâh-ı feyz-penâh-ı Molla MurâdOlmuşdu kalb-i âşık-ı efkende-veş harâbYapdırdı padişâhımız Abdülhamîd HânÜç yüz sekizde oldu nakşibend ü feth-i bâbBu bâb-ı müstetâb açıldıkça subh u şâmVersin o şâh-ı a’zama Hakk ömr-i bî hisâbSene 1308Vefa semtindeki ‘restorasyon’ cemaat eliyle gerçekleşmiş. Eski bir kilise olan Molla Gürâni Camii dışındaki haçlar, el yordamıyla ve çimento sıvanarak kapatılmış.Cemaat eliyle yapılan kapama böyle olurVefa semtinde bulunan Molla Gürani Camii, eski Hagios Theodoros Kilisesi’nden devşirme bir yapı. İstanbul’da kalan en eski kilise yapılarından ve Fatih Sultan Mehmet’in hocası tarafından bir İslam mabedine dönüştürülmüş. 12. asrın başlarında yapıldığı anlaşılan tarihî mabedin günümüze ulaşmasını yine bu tebdil hareketine borçluyuz. Çünkü bugüne kadar insan unsurundan arınmış bütün tarihî yapılar atıl kalıp yok olmaya mahkûm olmuş. Geçtiğimiz aylarda yine aynı sebeple gündeme gelen cami, içinde gerçekleşen kültür cinayetleriyle bir gazetede haber olmuştu.Caminin hemen bitişiğine yapılan gecekondu, harap olan Bizans süslemeleri ve tuvalete çevrilmiş papaz odası kamuoyuna yansımıştı. Yalnız başka bir husus var ki, cemaatin nasıl bir mabette ibadet ettiklerinden habersiz olduklarını gösteriyor. Caminin yola bakan dış cephe panolarındaki haç kabartmalar adeta kör kazmaya kurban edilmiş. Zira namaz kılınan mekânın dışında bulunan haç işaretleri çimento harcıyla sıvanmış. Sıvama işleminin daha ilk bakışta herhangi bir alete gerek duyulmadan el yordamıyla yapıldığı anlaşılıyor. İstanbul’un orta yerindeki bu tarihî camiyi ziyaret edenler, biraz da tarih biliyorlarsa şu soruyu muhakkak soracaktır: Kiliseyi beş yüz sene evvel camiye dönüştüren Fatih Sultan Mehmet’in hocası Molla Gürâni ve Kanunî’nin Seyhülislâm’ı Ebussuud Efendi dahi bu haçları görmedi de günümüz cami cemaati namaz kılınmayan bu yerdeki haçları gördü?Restorasyonla giden Bohemya kristalleriİstanbul Boğazı’nın incilerinden biri olan Hamid-i Evvel Beylerbeyi Camii, 2013 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün başlattığı restorasyon çalışmasıyla yenilendi. Burada bulunan İstavroz Sarayı yerine 1778 yılında inşa edilen cami, Sultan II. Mahmut devrinde önemli değişiklikler geçirmiş, hemen yanına bir muvakkithane ile çeşme yapılmıştı. Bugünlerde o çeşme hemen kıyısında yer alan çay bahçesinde bulunuyor. Tekrar camiye gelirsek, Beylerbeyi Camii son olarak 1983 yılında ciddi bir bakım geçirmişti. Sponsorluğunu özel bir şirketin yaptığı restorasyon çalışmaları geçtiğimiz haftalarda tamamlanarak, cami ibadete açıldı. Fakat caminin tecdit edilmiş halinde birtakım değişiklikler söz konusu. Mihrabın yanında yer alan tarihî balmumu şamdanları ve bohemya tarzı avizeleri eski yerinde değil. Tamire götürüldüğü söyleniyor. Bunun yerine ekseri yeni inşa edilen camilerde kullanılan metal avizeler konulmuş. Yeni cami içindeki farklılıklar bununla da bitmiyor. Üzeri ahşap ile örtülen klimalar tam da caminin çinilerle süslü süpürgelik kısmını kapatmış. Umarız altta kalan çiniler montaj esnasında zarar görmemiştir.
↧