Hatay’da 1919’da Fransızlara karşı direnişi başlatanlar arasında bulunan Dedebeyoğlu Hakkı Bey’in Milli Mücadele’nin ardından hatıralarını yazdığı kayıp defter bulundu.İngiltere ve Fransa, Mondros Mütarekesi’nin maddelerini gerekçe göstererek, Aralık 1918’de İskenderun’u işgal eder. İngiliz ve Fransız ortak yönetiminde İskenderun Sancağı kurulur. Sancağın yönetimine Arap asıllı Beşir Tabbare getirilse de asıl idare müttefiklerin elindedir. İkinci iş olarak da hükümet konağındaki Türk bayrağını indirerek yerine Arap bayrağı asarlar. Bir kısım vatanperver, yapılanlara sessiz kalmayarak çete faaliyetleriyle Fransızlara karşı direnişe başlar. Bu direniş hareketinin öncüleri arasında Kara Mehmet, Tayfur Ata Bey (Sökmen) ve Dedebeyoğlu Hakkı gibi kahramanlar var.Hatay’ın Payas ilçesinde yaşayan Hakkı Bey’in Milli Mücadele’nin ardından hatıralarını kaleme aldığı defteri, araştırmacı Kasım Kocabaş tarafından Ankara’da bir sahafta bulundu. Hakkı Bey, bir kısmını mürekkepli kalemle bir kısmı da kurşun kalemle Osmanlıca yazdığı hatıra defterinde Milli Mücadele günlerinde Hatay ve çevresinde cereyan eden olayları detaylıca anlatıyor. Defterin bir bölümünde ise Hakkı Bey’in kaleme aldığı şiirler mevcut. Hatıratı Osmanlıcadan günümüz Türkçesine çevirerek kitaplaştırma çalışmalarında son aşamaya gelen Kocabaş, Milli Mücadele açısından son derece önemli yerde bulunan bir kahramanın hatıratını kültür tarihine kazandırmanın heyecanı içinde. Kocabaş, hatıratla ilgili şunları söylüyor: “Hatıratı okurken kendimi yokluk ve sıkıntılara rağmen ümit ve azimle verilen milli mücadelenin içinde hissettim. Hatıratta kendilerine sunulan para, mevki ve rahat yaşam karşısında yabancı bir milletin bayrağı altında yaşamaya tahammül edemeyen onurlu insanların bağımsızlık öyküsü anlatılıyor.” Hakkı Bey’in hayattaki torunlarından Bestami Özeroğlu, Payas’ta ikamet ediyor. Dedesinin Cumhuriyet’ten sonra ‘Özeroğlu’ soyadını aldığını söyleyen Bestami Özeroğlu, dedesinin hatıratının bulunarak yayımlanacak olmasının kendilerini memnun ettiğini belirtiyor. Dedesinin manevi mirasına yeteri kadar sahip çıkılamadığını ifade eden Özeroğlu, kahramanca mücadele veren birinin torunu olduğu için gurur duyuyor.Hakkı Bey, 1888 yılında Hatay’da doğmuş ve ilk tahsilini burada yapmış. 1919 yılında Fransızlara karşı direniş süresince aktif rol alan Hakkı Bey’in kangren olan sağ ayağı 1927’de kesilmiş. Hayatının geri kalan kısmını malul geçirmek zorunda kalan Hakkı Bey, Milli Mücadele’den sonra 1954 yılına kadar münzevi ve mütevazı bir hayat yaşamış. Gösterdiği kahramanlıklar karşısında hiçbir dünyevi beklentisi olmamış. Osmanlıca olarak yazdığı hatırat ve bazı şiirlerle, Milli Mücadele günlerinin zorluklarını gelecek nesillere aktarmak istemiş. 1953’te Adana Yurt Matbaası’nda ‘İşgalde Antakya Baskını’ isminde 16 sayfalık ve 7 bölümden oluşan piyes şeklinde bir kitap yayımlamış. Sadece Antakya baskınını anlatan bu eser, piyes tekniğine çok uygun olmadığından sahnede temsil edilememiş. 1959 yılında Kuvayi Milliye Mücahit ve Gazileri Derneği Antakya şube reisi Hüseyin Karabay, Antakya baskınını Mersin’de yayımlanan Kuvayi Milliye Dergisi’ne göndererek, birkaç sayıda neşredilmesini sağlamış. Hakkı Bey’in hatıratı ve şiirleri toplu halde yayımlanamamış. Nüfus kaydına ve mezar taşına göre 1954 yılında vefat eden Hakkı Bey’in kabri, Payas’ta bulunuyor.‘Eğer rahat etmek istiyorsan Fransızlara destek ol’Hakkı Bey, Fransız işgalinin başladığı dönemde babasından kalan maaşı almak üzere Antakya’daki hükümet konağına gider. Burada Türk bayrağı yerine Arap bayrağının asılması çok zoruna gider. Ardından kendisine, “Eğer rahat etmek istiyorsan Fransızlara destek ol” denilir. Hakkı Bey, hatıratında bu olayları şöyle anlatıyor: “Memleket halkının her sınıfının ve hatta Türkler bile memuriyet almak için Fransız’a tapınıyor. Sübhanallah! Üç beş ay içerisinde memleket yarım Fransız oldu gitti. Yukarıda zikri geçen on lira yurtluk ve ocaklık maaşı almak üzere Karabeyzade Ali Refik Bey ile hükümete gittim. Mal müdürü Fuad Bey beni beklemeyerek iki maaşı yirmi lira olarak Mısır parası verdi. Her ne kadar seferberlik davası müddetince böyle altın kıymetinde lira almamış isek de, Fransız idaresi altında maaş yerine cevher de verse, (halis kanlı bir Türk’e) zor geldiğini hissettim. İdaresizliğimiz yüzünden biçare millet kurban oldu. Bu da Allah’ın mukadderatı imiş dedi. Ben doğruca eve gelmiştim. İki kız çocuğumla bir oğlum, altmış yaşında bir validem vardı. Üzerimdeki maaşım olan yirmi lirayı önlerine bırakarak bunların altın kıymetinde sarf olduğunu da anlattım. Biçare validem gözlerinden yaş dökerek: ‘Ah oğlum, keşke hükümet kalaydı da bize hiç maaş vermese bundan daha mesut olurduk.’ demesi beni ve ailemi de ağlattı.”
↧