Kupayla ilgili olarak her zaman yayıncı kuruluş çok tartışılır, spiker ve yorumcular bazen paramparça edilir ama bu kez öyle olmadı. Ömer Üründül’ün finali yorumlayamadan dönmek zorunda kalmasının talihsizlik olduğunu maçı izlerken anlayacağız... Artık sonuna geldiğimiz Dünya Kupası’yla ilgili olarak ‘anılara dön!’ diyen okurlar da az değil, yaşananların yeterince iyi aktarılmadığından yakınanlar da. Bu yazıda ikisini de yapmaya çalışalım. Bir yandan Brezilya’da yaşananları buradan değerlendirmeye çalışırken öte yandan da mini albüm ile geçmiş kupalardan esintilerle işi noktalayalım. Her kupada yayıncı kuruluş, maçları anlatan spikerler ve yorumcular önemli bir hedeftir. Hemen her vatandaşın bu işlerin çok daha iyi yapılabileceği noktasında bir düşüncesi var gibidir. Özellikle spiker anlatımları beğenilmez, yorumcularsa bir felakettir onlara göre! Futbolcu adlarının söylenişinden başlanıp herşeye tepki gösterilir... Bu kapsamda “Ömer Üründül’ü herkes konuşuyor, niye yazmıyorsun?” diyen okurlar hiç de az değil. Üründül benim dostum. Onunla ilgili tarafsız olamam. O nedenle sessiz kalmayı yeğliyorum. Ayrıca yorumculuğunu beğeniyorum. Beğenmediklerini söyleyenler hatta dalga geçenler, futbol yorumuyla ilgili pek çok şeyi ondan öğrendiklerinin farkında bile değiller. Üründül, bu ülkenin önemli işadamlarından biri. Brezilya’da maçtan maça koşarak çektiği çile yerine aynı ülkede çok daha keyifli bir tatil yapabilir. Bunun için her türlü imkana sahip. Fakat o futbolu ölesiye seviyor ve dünyanın dörtbir yanında topun peşinden koşuyor. Benim nazarımda ülkenin en saygıdeğer futbol adamlarından biri o. Kuşkusuz beğenilmeyen değerlendirmeleri ve başka rahatsızlıklar olabilir. Ancak bunca yıldır ayakta duruyor ve yanına koyabileceğimiz bir başka yorumcuyu yetiştirebilme konusunda pek becerikli sayılmayız. Sonuçta, iş hayatıyla ilgili zorunluluklar yüzünden Türkiye’ye dönmek zorunda kalışı ve bu akşamki finalde yorum yapamayacak oluşu talihsizliktir. Bunu maçı izlerken göreceğiz.TRT başarılıydı TRT bir bütün olarak iyi iş çıkardı. Zaten bu kadar büyük bir organizasyonu hakkıyla yapabilecek herhangi bir özel kanal var mı, daha açık deyişle Lig TV bu işin altından kalkabilir miydi, bunu bilmiyoruz. Çok daha fazlası yapılabilirdi belki. Örneğin, bir Mondragon röportajı, kupaya Avustralya adına katılan yardımcı hakem Hasan Anaz’la görüşme yapılabilir, ligimizde oynayan 27 futbolcuyla ilgili başka birşeyler olabilirdi. Yurtiçindeki yayınların yorumcuları da iyi seçilmişti. Kimi zaman sahura kadar süren programlarla kupa bütün yönleriyle yansıtılmaya çalışıldı. Özellikle Ali Ece gibi TRT’ye aykırı gelebilecek yorumculardan epeyce bir süredir yararlanılması akıllıca bir iş. Ayrıca TRT yorumcu olarak Ahmet Akcan’ı da kupa sırasında keşfetmiş oldu ki önemli bir kazançtır. Akcan herşeyiyle TRT yorumculuğuna çok yakışan biri. Yazılı basın olarak pek iyi sınav verildiği söylenemez. Masrafın büyüklüğü nedeniyle hemen hiçbir gazete böyle bir yükün altına girmek istemedi; uluslararası ajanslardan gelen haber ve fotoğraflarla izleme yeğlendi. Hürriyet’ten Mehmet Arslan ve orada da yazan TRT’den Serhan Asker’in ‘Brezilya’nın bir de bu yüzü var’ diyerek gecekondu ve yoksulluğu sergileyen iki sayfalık haberi ne kadar gerekliydi, ne işe yaradı, pek kestiremedim… Kupanın en büyük olayı elbette ki 7-1’lik Almanya-Brezilya maçı oldu. Evinde 42 maçtır yenilmeyen bir takımın bu sonuçla karşılaşması akılla açıklanabilecek bir durum değil. İstediğiniz kadar uzman olun ya da futbol üzerine dünyanın en bilgili adamı sayılın, birşey değişmez; bazı denemelerde bulunabilir, önemli nedenler sıralayabilir ve daha pek çok şey yapabilirsiniz ama bunlar 7-1’i açıklamaz. Almanya adeta futbol tarihini değiştirdi. Güzel ve çirkin Daha az önemli görülen iki konu üzerinde duralım: Birincisi, Kolombiya maçı sonrasında Brezilyalı oyuncuların rakip takımdan James Rodriguez’e gösterdikleri yakınlık, futbolun unutulmaz güzellikleri arasında yer aldı. Özellikle David Luiz’in tribünlere ‘onu alkışlayın’ işareti yapması çok hoştu… Brezilyalı oyuncular Almanya karşısında yaşadıkları yıkım sırasında da herhangi bir tatsızlığa yol açmadılar. Özellikle son dakikalarda tekmeler havada uçuşabilir, bir yığın kırmızı kartla yaşadıkları rezalet daha da büyüyebilirdi… Kupada kişisel olarak en çok takıldığım pozisyonlardan biri Brezilya-Kolombiya maçında Zuniga’nın Neymar’ı sakatlayışı oldu. Mutlak kırmızı kartlık pozisyonda bazı yorumcuların tıpkı İspanyol hakem gibi hiçbirşey görmeyişleri ilginçti. Zuniga’nın hiçbir biçimde topa müdahale şansı da yoktu, böyle bir niyeti de bulunmuyordu. Dizini Neymar’ın beline doğru çıkarmadan da onu rahatlıkla düşürüp durdurabilirdi. Omuriliğe gelen darbe adamın sadece futbol yaşantısını değil bütün hayatını etkileyecek sonuçlar doğurabilir. Dolayısıyla bir değil iki kırmızı kartı gerektirecek kadar ağır ve kasıtlı bir hareketti. TRT’de Altan Tanrıkulu kardeşim pozisyonu doğru değerlendirdi. Tam aklımda değil ama “Bu topa böyle girmek için Brezilya ile Kolombiya arasında savaş yapılıyor olması gerekir” gibi birşeydi… Bunlar sadece birkaç küçük not… Bir bütün olarak harika bir kupa izledik… Grup aşamasındaki müthiş sürprizleri, sonrasında yaşananlarıyla futbol dolu 1 ay geçirdik… 2018 Rusya’yı özlemle bekleyeceğiz…Cüneyt Çakır’ın başarısı Bu kupada bizi doğrudan ilgilendiren konuların başında Cüneyt Çakır’ın durumu geliyordu. 40 yıl aradan sonra bir hakemimizin burada düdük çalabilmesi işi başarıyla noktalandı. Çakır yardımcıları Bahattin Duran ve Tarık Ongun’la birlikte beklenen performansı gösterip bundan sonrası için de işi sağlama aldı. Hollanda-Arjantin yarı final maçı kuşkusuz en önemli sınavdı ve Çakır’la ekibi tartışmasız geçer not aldı… Açıkçası bu tepeden tırnağa bir başarı öyküsü. Özellikle böyle başarılardan pek hoşlanmayan bir ortamda gerçekleştirilmesi de ayrı bir önem taşıyor. Yolun açık olsun Çakır...
↧