İstanbul’un cazibesini tanımak için çok uzaklara gitmeye gerek yok. Ege’nin karşı kıyısından buraya gelip yerleşen eski diplomat Vana Stellou, şimdi Rumca yayın yapan İho Tis Polis radyosundan tüm İstanbul sevenlere sesleniyor.İstanbul’un toplar damarıdır İstiklal Caddesi. Nerede bir düşkün, bezgin, solgun, geçkin, göçkün olsa toplanır gelir. O biteviye nikbinlik sevince, gülünçe, bilince, öğünce tebdil olur burada. Nasıl diye sormaya fırsat bulmadan, kalabalığın akıntısına katıldı mı o terslik düzlüğe, serkeşlik sükunete kavuşuverir. Cadde-i Kebir’in bir yanında dilenen çaresizleri görürseniz, başınızı diğer yana çevirin. Elinde cümbüşüyle mütebessim bir çehre karşılar sizi. Bir cadde düzleminde ortak bir uğultudur hasıl olan. Uzayıp giden ses bulutuna kulak kabartırsanız şayet, o sesler tek tek çalınır kulağınıza. Türkçe, İngilizce, Arapça, Rumca, Ermenice hiç fark etmez. Her bir kültür öz benliğiyle İstiklal Caddesi’nin muhayyel kalıbına girmiş, şehrin bir ses dekoru olmuştur artık. Şimdi buradan, yani caddenin bütün kimliğinden biraz köşelere yakınlaşalım. Derinden ve mütemadiyen çıkan bir sese yöneliyoruz. İstanbul merkezli İho Tis Polis radyosu, bu şehrin ayrılmaz bir cüzü sayılan Rumcanın rengini ve neşesini sunuyor dinleyenlerine. 2012 yılında kurulan radyo istasyonu İstanbul’dan yükselerek tüm dünyadaki Grekofon kitleye hitap ediyor. Harfi harfine çevrildiği zaman şehrin yankısı anlamına geliyor İho Tis Polis. Buna mukabil “Şehrin Sesi” diyerek de tabir etmek mümkün Türkçede. Radyo, geçtiğimiz bu sene mayıs ayında iki yaşını doldurdu. Gazeteci Hristos Vasiliadis ve Andrea Rombopoulos’un iştiraki ile kurulmuş olan radyo, Türkiye’nin ilk ve tek Rumca yayın yapan radyo istasyonu vasfını koruyor. Rumca haberler, rembetiko türküler, pop şarkılar ve muhtelif konulu sohbet programları var yayın akışında… İho Tis Polis, tam da biraz önce tarif ettiğimiz yerden, polis’in (şehir) tıpkı bir gizli özne gibi içine saklanmış İstiklal Caddesi’nden şehrin nabzını yokluyor. Eh dışarıdan bu kadar tarif ettikten sonra dışarıda kalmak olmaz, bir de burayı ziyaret etmek gerekli. Cadde’nin akıntısından kurtulup arkadaki sığ sokaklara yöneliyoruz. Cadde-i Kebir’in Büyükparmakkapı Sokak’la birleştiği yerde, radyonun programcılarından Vana Stellou karşılıyor. Telefondaki beş dakikalık sohbet ile 40 yıllık dost olduğumuz pürneşe tavrıyla rehberlik ediyor bize. Sokağın sonuna vardığımızda 19. asırdan kalma aşı boyalı kadim bir bina karşılıyor bizi. Vaktiyle hastane ve bakımevi vazifesi görmüş bu binanın ilk katında Türkiye’nin köklü spor kulüplerinden Beyoğluspor’un arması selamlıyor gelenleri. Mermer basamaklarından çıkarken bir nostalji koridorundan geçiyoruz adeta. Radyonun mütevazı stüdyosuna giden koridorlar, siyah beyaz fotoğraflardaki sporcuların zafer sarhoşu olduğu günlerden kalma. Vana Stellou, binanın geçmişini anlatırken, bu arada kendi hikâyesinden de bahsediyor hafif hafif. 2010 yılından beri yaşadığı şehir olan İstanbul’u sevip, yerleşmesi pek sıra dışı olmasa da İstanbul’u tarif ettiği cümleler zihne kazılacak türden. Uzun uzun konuşmadan önce şöyle diyor Stellou: “İstanbul tam anlamıyla bir şehir. Tarih boyunca onu fethetmek için her kim gelmişse, İstanbul onu fethetmiş, gönlünü çalmıştır bir kere. Ben de böyle bir sevgi ile burada kalmaya karar verdim.”Dünyayı gezdi İstanbul’a yerleştiAynı katta İstanbullu Rumların uzun soluklu gazetesi İhotis’in editöryası var. Eski tarz yüksek pencerelerden içeriye süzülen ışıkla aydınlanan odaların birine kurulmuş stüdyo. İstiklal Caddesi dar bir aralıktan görünüyor. Radyonun alamet-i farikası sayılacak geniş bir pano, kenarda ayaklı dikiş makinesi… Genişçe ahşap bir masanın üzerine kurulmuş, ekran ve yüksekten inen bir mikrofon… İşte dünyaya ulaşmanın o kadar da zor olmadığını gösteren bir tablo. Bu mütevazı duruşun diğer ucunda yeryüzünün dört bir yanından kulak veren dinleyiciler var. Almanya, İsveç, Amerika Birleşik Devletleri ve hatta Avustralya… Tıpkı Türkler gibi gurbete giden Rumların ortak noktası İstanbul’dan sevinci ve hicranı paylaşıyor Stellou. Bu topraklardan ayrılmak zorunda bırakılan binlerce insanın geçmişle olan köprüsünü kuruyorken, kalıcı dostluklara da yelken açılmış. Henüz iki yaşındaki radyonun tüm dünyadan 22 bin civarında takipçisi varmış. Türkiye’nin her yanından gelen tebrik ve iyi niyet mesajları yıllar yılı öğrenilmiş düşmanlığı eritir olmuş. Van’dan Gaziantep’e, Erzurum’dan Edirne’ye kadar geniş bir Türk dinleyicisine hitap ediyor IHO. Ne konuştuklarına gelince “insanlık mühim olan” diyor Vana. Siyasi gündemin o bıçkın tavrına kapılmadan, insanların ortak dertlerini danışıp konuştukları bir dert dinleme odası olmuş Vana Stellou ile Mes Tis Polis Ta Stena. Üzüntüler, dertler, kederler dünyanın neresine gitseniz aynı diyor. Her gün 12 ile 14 saatlerinde mikrofonun önüne geçince hem kendi için hem hayata sarılacak ortak değerleri konuşuyorlar. Ara sıra can sıkıcı mesajlar da alsa, aşırı milliyetçi, kırıcı, mütecaviz dinleyicilerle de karşılaşsa, takılıp kalmadan sohbete devam ettiğini ifade ediyor. Samimiyet onun vazgeçilmezi. “İnsanlar bunu hissedince yumuşuyorlar.” diyor.Şehri tanımak vakit isterVana, Yunanistan Dışişleri Bakanlığı’nda yirmi yıldan fazla çalışmış, dünyanın birçok ülkesinde yaşamış. İlk defa 2010 senesinde geldiği İstanbul’da uzun vakit kalamaz. Ne varki zihninin ucunda bir resim yer etmiş ve İstanbul’un tadını almıştır bir kere. Bir sonraki gelişinde birkaç gün ister bakanlıktan, sonra birkaç gün daha, derken bu şehir kaçınılmaz olur kendisi için. İzmir göçmeni bir babanın evladı olduğundan bu toprakları yabancılamaz. Sonra istifa edip İstanbul’da yaşamaya karar verir. Andrea Rombopoulos’un program teklifi gelince, biraz düşünür ve kabul eder bu gönüllü program işini. Bir şartı vardır, bana bu şehri tanımam için vakit vereceksin der. Kendi gibi samimi insanlardan oluşan çevresinde kendisini hiçbir vakit pişman etmeyecek karşılıklı güven zemini oluşunca, ömrü boyunca burada kalacağına inanır. Radyodaki programlarına pek çok tanınmış isim konuk olur. Onların deneyimlerini aktarırken de bilhassa Yunanistan’daki dinleyici kitlesi günden güne artar. Ege’nin karşı kıyısından buraya gelenlerle sosyal projeler gerçekleştirir. Yatırım yapmak isteyen şirketlerine aracılık eder ve zaman içinde büyük bir ağ elde eder. Onunla sohbet ederken söz dönüp dolaşıp İstanbul’un verimli yaşamına geliyor. Buradaki etkileşimden çokça nasiplenmiş Vana. “Burası bir şehir.” diyor. “Hiçbir şehirde hissetmediğim duyguları yaşattı İstanbul bana. Büyüdüğüm şehirden bile fazlası belki. Yüzyıllarca medeniyet merkezi olmuş, bu yüzden bir kızıl elma gibi duruyor karşımızda. İstanbul coğrafyası ise bu doğup büyüyen medeniyetlere bir zemin teşkil etmiş. Kim buraya gelmişse, şehir onu fethetmiştir.” sözleriyle duygularını ifade ediyor.
↧