Maden faciasının birinci ayında Soma’nın üzerinde yalnızca kayıpların ağırlığı yok. Ölenlerin 40’ı için ilk on beş gün durmadan çalışan lokma makineleri yeniden çıkarılırken insanlar giderek umutsuz, kendilerine önce ilgi gösterip sonra unutanlara sesleniyor: “Şimdi ne yapacağız?”“Yere indim gök yakın, göğe çıktım yer yakın…”Bir ay sonra yeniden Soma. Merkezdeki Emir Hıdır Bey Camii’ne uğruyorum. Her tarafı süslemelerle kaplı nevi şahsına münhasır caminin kapısı kilitli. Avlusunda soluklanırken cemaatten Ahmet Çölek önce “Dışarıdan mı geldin?” diye sorup, sonra anlatmaya başlıyor. Soma’da bir iç dökme derdi var ki, taşa dokunsanız konuşacak. Yukarıdaki söz de ondan.1999’da madenden emekli. Emekli olunca emekli olunmuyor tabii. 2007’ye kadar yine çalışmış. Yer altında tünel açmakla vazifeli olduğu için rağbet gören elemanlardan. 2007’de maden onu ve 200 arkadaşını gerekçe göstermeden işten çıkarıp kapıya da kilit vurunca, 7 yıllık çalışması, tazminatı da ocakla beraber kapanmış. Şimdinin parasıyla 600 lira geliri varken, iki çocuğu üniversitede okurken, devlet elinden tutmak dursun ‘vergi’ diye peşine düşerken, olur mu? Olur. “Ah” etmiş. Elleriyle yaptığı hesaba göre tam tamına 250 bin lira borçla kapatmışlar madeni. O kadar işçinin hakkı.Kazanın üzerinden bir ay geçmişken, Soma’dan gelen haberlerdeki tek değişiklik giderek seyreliyor olmaları. “İşçiler kaymakamlığa yürüdü…”, “Maaşlar yatmadı…”, “Bordrolar verilmedi…”, “Bir dram daha açığa çıktı…” ya da “Felaket göz göre göre ‘geliyorum’ dedi…” eksenindeyiz. Peki 301 ölüm, kurtarma çalışmalarında yaşanan aksaklıklar, madencilik konusunda yapılan tartışmalar ilçeye nasıl yansıdı?Kasklarla dolu bir hoş geldinGittiğimizde maaş gerginliği henüz çözülmemiş. Bu gerginliğin çözülmediğini anlamanız için de insanlarla konuşmanıza gerek yok. Sağlı sollu bütün gölge noktalarda dinlenmeye çekilmiş yüzlerce polis, durumun gergin olduğunun en canlı habercisi.Polislerin yan yana dizdikleri beyaz kaskları yaz ortasında öbeklenmiş karlar gibi çimlerin üzerindeyken, üniformalı değil, üniformasız polislerin de görevde olduğunu anlamak uzun sürmüyor. Arabadan iner inmez bize “refakat” eden genç adamı, çarşıda pazarda kahvede camide “tesadüfen” göreceğiz.Soma’nın pazar günü. Altı neredeyse tamamen kazılmış ilçenin üstündeki toprak fazla kullanılmadığından ürünlerin çoğu Kırkağaç, Akhisar menşeli. Pazarda mısır satan Durak Keser, “Toprak yok ki ekecek.” deyip aşağıyı işaret ediyor: “Bastığımız yer bile kazılmış… Bir deprem olsa her şey her şeye karışır…”İlk gelişimde yadırgadığım gündelik hayat ritmini yavaşlatmış. Herkes daha durgun, insanlar gergin. Belki bir ayda yaşananların ağırlığı, belki travmayı yavaş yavaş hissetmenin etkisi. “Başımız sağolsun” yazıları camlardan inmemiş.Konuşacak bir insan bulmak için yürürken karşıdan gelen bir adam telefondakine “İhmali iş kazası diye değiştirtti bana” diye söyleniyor. Sıradan bir Soma manzarası.‘Hanımla karşılıklı oturuyoruz’Kahvede dönüp bakan başlar hemen öne eğiliyor. Bir aydır hiç olmadığı kadar çok “dışarıdan” insan gören Somalılar için artık dünyanın onlar dışında kalan tarafı tekinsiz, gurbete gidip zengin olmuş da hediyesiyle yılda bir kez gelen küçük kardeşleri gibi.“Açılsın maden…”İlk konuştuğum madenci. Adı bende saklı, bu sözle konuşuyor. Neden açılsın? Madene girmek o kadar kolay mı?“Ocak kendini kapatmaya başladı. Kil havayla bile irtibat ederse şişer. Dağın altında çalışıyoruz, onun baskısı var, o da yüklenir. Vekil Meclis’te konuşur burayı bilmez. Şehirliler şehirde atar tutar sonra sıkılır. İşçilerin sabrı taştı. Ailemizden 301 kişiyi kaybettik. Hâlâ gelip bize akıl öğreten var…”Masanın etrafı yavaş yavaş doluyor… Bu sefer söz başka bir işçide; Vural…“Kredileri erteleyen iki-üç banka var. Bazı bankalar da kartları erteledi. Maaş bankamız Yapı Kredi’ydi, zorla iki ay erteledi. İki ay iki günde gelir. Cebimizdeki para bitiyor, sürekli evde oturuyoruz. Hanım bize bakıyor biz hanıma bakıyoruz… Zor…”Bir haftadır gündem verilmeyen maaşlar. İşçiler patlayamadan küllenen volkan gibi bir taşıp bir sönüyor. Çaresizlik, kıstırılmışlık, “zor zamanda bunu yapmazlar” fikrine inanç onları bu noktaya getirmiş. Vural anlatsın:“Maaşları ayın 15’inde alıyoruz. ‘Hadi hafta sonuna geliyor. Cuma yatırmazlar’ dedik. Pazartesi olduğu gibi maaş için bankanın önünde kuyruğa dizildik. Yatmamış. Cebimizde kuruş kalmamıştı. Salı vereceğiz dediler, çarşamba vereceğiz dediler. Bugün bu saat oldu yok. Şimdi öğrendim, bazı arkadaşların yatmış, onlara da yer üstünde çalışmadan yatmış. Primi düşük, vergi kesilmiş. Bordrolar da yok ortada. Biz dışarıda görevli olduğumuzda izin alırız. O günler de maaşa sayılır. Sayılmayan günlere ‘kaçak’ denir. Bazen işveren ‘kaçak’ günü çok gösterir. Bordro olmayınca hangi günler kaçak sayıldı, hangi günler görevli gösterildik, bilemiyoruz. Çaresizlikten bıçağı gırtlağımızda hisseder olduk.”Soma’da gündelik hayat ritmini yavaşlatmış. Herkes daha durgun, insanlar gergin.‘AFAD paraları nerede?’Olayın hemen ardından Soma’ya gidenler, AFAD’da toplanan paralar, yardım vaatleri, devlet eliyle verilen sözler… Bunlar ne oldu? Cevap bir ay önce de konuştuğum Rıza’dan:“Facia oldu, 1 maaş verilecek, 6 maaş ikramiye dendi. Sonra bunlar unutuldu. Yardım paraları geldi, AFAD bünyesinde 87 milyar var deniliyor, 87 lira almadı insanlar. Hayatını kaybedenlerin yakınları para aldı mı? Bilinmiyor. Kimsenin kimseden haberi yok. Yalnızca yaralıların kaymakamlıktan 500 lira yardım parası aldığını biliyoruz. Aileler de maaş bekliyor. İnsanlar korku içinde. Adliyeye sokmuyorlar. Çamın dibinde oturtmuyorlar. Kiminle muhatap olacağız bilmiyoruz.”Kendi de çalışmıyor. Herkes mecburiyetten madene döneceğini söylese de kimse henüz bunu başaracak gücü kendinde bulamıyor. Bunun gerekçesi Şevket’ten:“Hâlâ burnumda o koku var. İçime fenalık geliyor. 35 gün oldu, 35 gündür tık ilerleme yok. Yıpranma payını verseler tek kişiyi tutamazlar madende. 8 yaşındaki yeğenim paçama yapıştı ‘gitme’ diye. Şirketten para gelmedi… Doluya koydum almıyor, boşa koydum dolmuyor. Başka iş de yok yapacak.”Maden işçisi Vural, “Çaresizlikten bıçağı gırtlağımızda hisseder olduk.” diyor.‘Çayı içiyorsunuz da…’Ya geride kalanlar? 432 yetimin annesi… Onlar sanki hiç yaşamamış gibi kapılar ardında isimleri anılmadan cisimleri görünmeden duruyorlar. Bir ay önce ziyaretine gittiğim Köseler köyünün Cennet’i, Savaştepe’nin Binnaz’ı. Kesif bir suskunluk içinde.Birini buluyorum. “İsmim de ki, Emine” diyor. İsmi diyelim ki Emine. Erzurumlu Binnaz gibi, o da madende çalışan eşinin peşinden gurbette. Haberi aldığından beri kapısını devlet ricalinden kimse çalmamış. Bir vesileyle hikayesini duyanlar gelmiş. Onun dışında hep yalnız. Ne yapacağı konusunda en ufak bir fikri bile yok. Geçen kalbinin üzerinde bir taş hissedince hastaneye gitmiş, tahlil yapmışlar, 35 lira vermiş. 42 lirası varmış zaten.“Eş dost ilgilendi. İnsan da gelsin istemiyorum. Bir bardak çay içiyor, o çay nasıl pişti haberi yok. Ocak nasıl yanar, şeker nereden bulunur. Çayın hesabını yapıyorum koyarken. Kızarsın diye karanfil atıyorum. 40’ı geldi işte. Helva kavuracağım. İki kez dışarı çıktım, işçiler eylem yapıyordu kaymakamlık önünde. Onlara yemek yapmıştım. Bir kez daha çıkacağım, helva dağıtmaya.”Herkes bu kadar sabırlı değil elbette. Mehmet, maya gibi kabaran bir öfkeyle konuşuyor. Ne sendika, ne AFAD, ne devlet, ne muhalefet kurtulamıyor dilinden:“Sendikalar kendi dertleriyle uğraşsın. Daha önce yapmadığını şimdi yapsa ne olur? Herkesin derdi seçim şimdi. Biz çoktan düştük gündemden. Koru Park polis parkı oldu. Dağ üzerimize göçmüş kaçmamışız da şimdi mi kaçacağız? Ya sabır…”Madencilerin maddi manevi tazminat davalarına gönüllü 138 avukat bakıyor. 150 başvuru var.Mezarlığa yollanıyoruzArtık Maden Şehitleri olarak anılan mezarlığın suskunları üstlerinde olan bitenden habersiz. Mesela Şaban İlçi, oğlu Enis’in bu yıl takdirname aldığını ne bilsin? Takdirname henüz mermeri konulmamış mezarın üzerinde güneşin altında solup, yağmurun altında hamurlaşıyor. Kalanlara ne verildiği belirsiz, gidenlere verebildiğimiz, bir testi su, bir Fatiha.
↧