Metin Arolat dört yıllık bir aradan sonra Karavan isimli çalışmasıyla müzikseverlere merhaba dedi. Aynı zamanda reklam filmi yönetmeni olan müzisyen, sahneye çıkmanın kendisi için albüm yapmaktan da yönetmenlikten de önemli olduğunu söylüyor. Arolat, “Sahnede olmak terapi gibi.” diyor.Çoban Yıldızı gibisiniz bir görünüp kayboluyorsunuz. Sizi neden çok sık göremiyoruz?Bunun en büyük sebebi iki işi bir arada yürütüyor olmam. Bir yandan yönetmenlik bir yandan da müzik yapıyorum. Sırf şarkı çıkarmış olmak, para kazanmak ve gündemde kalmak için müzik yapmıyorum. Kriterim, kaliteli bir şey yapmak ve yaptığım şeyin benim istediğim gibi olması. Dolayısıyla yapımcı ve dinleyici baskısını biraz arkaya itiyorum. İstediğim zaman ve istediğim ekiple bir şeyler yapıyorum.Dinleyiciye haksızlık etmiş olmuyor musunuz?Dinleyicinin alternatifi bol. Fanatik bir şekilde aynı kişiden bir şey beklemiyorlar. Ama kendi içinde şunun eksikliğini hissediyorum. Ben albümden çok sahne adamıyım. Sahnede olmaya bayılıyorum. Bu albümleri yapma sebebim de zaten sahnede olmak. Sahnenin bana yaptığı terapiyi hayatta hiçbir şeye değişmem. O ışıkların altında hissettiklerim benim için albümden de yönetmenlikten de daha önemli.Bir yandan yönetmenlik öbür taraftan müzik var hayatınızda. İkisinden birini ötelediğinizi düşünmüyor musunuz? Düşünmüyorum. Keşke daha fazla bir şeyler daha yapabilsem derdindeyim. Yapamadığı işleri dert eden insanlardanım. Benim yazmam da lazım, fotoğraf sergileri açmam, moda tasarımı yapmam lazım. Bana verilmiş birtakım yeteneklere haksızlık yapmamam gerektiğini düşünüyorum. Aslında müziğe ya da yönetmenliğe değil yapmadıklarıma haksızlık ettiğimi düşünüyorum. Keşke gün yirmi dört değil daha fazla olsa. Hep mutlu olacağımı bildiğim işlerin peşinden koştum. Daha mutlu olacağımı bildiğim ve yapamadığım birçok şey var.Kamera önündeki Metin Arolat’la arkasındaki arasında fark var mı?Evet ikisi farklı. Orada bir kişilik bölünmesi var. Kamera arkasındayken daha çok disiplinliyim. Çünkü reklam filmleri çekiyorum. Bunları iyi bir ekiple kaliteli olarak ve belli bir sürede çekmem gerekiyor. Kamera önündeyken kamera arkasındaki insanlar bu disipline sahip olacağı için rahat oluyorum. Kamera arkasındaki ben daha ben, kamera önündeki ben fırsat bulmuş aslında olmak istediğim kişi diyebilirim.Karavan adlı yeni single nasıl bir çalışma oldu sizin için?Bu aslında bir maxi single. İki şarkı var ama her şarkının üçer versiyonu var. Her versiyon için en az şarkının orijinali kadar çaba sarf edildi. Bana göre altı şarkı var burada. Şarkının her halinin farklı etkileri var. Bunun için çok uğraştım. Çünkü bizde remix kavramı var. Her şarkının altına bir dımtıs yerleştirilip versiyon oluyor. Böyle olmasın istedim. Artık günümüzde albümler değil şarkılar satıyor. Çünkü internet denen bir şey var. İnsanlar klibi çekilmiş şarkıları dinliyor. Klip çekilmemiş şarkılara yazık oluyor. Bu da beni üzüyor. Bundan sonra iki şarkılık maxi single yapmayı düşünüyorum. Artık daha sık albüm yapacağım.Çıkış şarkınızın adı Karavan. Göçebe ruhlu biri misiniz?Karavan benim ruhum. Hep bir karavanla, dünyanın her yerine gitmek, bir gün orada bir gün burada olayım isterim. Hiç yerleşmek, kök salmak istemeyen göçebe bir ruhum var. Bu şarkının “Bildik evleri yıkalım yerleşelim senle bir karavana” gibi bir sözü var. Bütün yerleşik düşünceleri, kuralları yıkalım biz özgür olalım diyor şarkı ve bunu karavan temsil ediyor.Yirmi yıldır müzik piyasasındasınız. Günümüz müzik dinleyicisi bile sizin de içinde bulunduğunuz 90’ların müziğini özlemle dinliyor. 90’ların alametifarikası neydi sizce?Müziğin de organiği var. 90’ların müziği daha organikti. Daha saf, daha umutlu, daha beklentisizdi. Altyapı olarak da akustikti. Günümüzde yapılan şarkılar daha elektronik altyapılı ve birbirine çok benziyor. Şunu biliyorsun: Bu şarkı çıkacak ve üç ay sonra unutulacak. Ama klasikleşmeyecek 90’larda yapılan şarkıların yüzde sekseni unutulmadı çünkü o şarkılar organik. Mesela Dert Değil diye bir şarkı yaptım hayatımda en kötü yorumladığım şarkıdır. Dinlerken tüylerim diken diken oluyor. Aranjörüm Ankara’ya gitmek zorunda kaldı, tonmaister hastaydı. Stüdyoda tek başına kendim kaydettim. Ama o kadar samimiymiş ki insanlar yirmi yıl sonra bile bu şarkıyı dinleyip eğleniyor.Evi soyulsa Gezi’den bilecekSoma faciasından sonra Twitter’da bu faciayı Gezi’ye bağlayan insanlara karşı sert tepkiler verdiniz. O anki ruh halinizi merak ediyorum...Ben bizi bu hale getirmelerinin karşısındayım. Birden içimize bir bomba atıldı ve farklı köşelere fırladık. Siz-biz şeklinde kurulan bir cümle ile paramparça edildik. Sanki aynı memleketin çocukları değiliz gibi. Biz bir aileyiz. Bölücü fikirlere karşıyım. Bırak Soma faciasını, bir yerde bir ev soyulsa Gezi’ye bağlayacak olanlar var. Bir çocuk kayboldu onu bağladılar mesela. Diğer yandan Soma’da ölmüş insanlar ‘müstehaktı’ diye suçlanıyor. Artık çığırından çıkan bir paranoya var.Bu paranoya halinin sona ermesi için ne yapmak gerekiyor sizce?Birazcık sakinleşmemiz gerekiyor. Siyasilerin çok sert söylemlerden kaçınması gerekiyor. Bahsettiğim bomba oydu. Siz-biz lafları edildiği anda bomba atıldı. “Yüzde elliyi içeride zor tutuyorum” gibi. Oysa bu hükümete çoğumuz güvendik. Güvenme sebebimiz de babacan tavırdı. Birden ummadığımız anda bir tokat yedik. Baba dediğiniz insan size bir anda tokat atınca tabi kırgınlık ve kızgınlık hissedersin. Öyle hissedildiği için bu tepkiler doğdu. Siyasetle hiçbir ilgisi olmayan insanlar terörist ilan edildi. Öyleymiş gibi hissettirildi. Öyle olmayanlar kendini savunmaya çalıştı. Oysa bunlar daha ılıman yollarla halledilebilir. Umarım herşey soğur. Birbirimize yeniden saygı duymayı öğrenmeliyiz.Bizim ailede torpil sökmezÖnemli isimlerin olduğu ve geçmişte de önemli insanların bulunduğu bir aileye mensupsunuz.Şanslıyım. Bırak soyu sopu, başarıyı... İyi insanlardan oluşan bir ailem var. Çok fazla birbirimize hayrımız yoktur ve bizim ailede torpil sökmez. Hep birlikteyiz ama kimse kimseden ricada bulunmaz. Kimse kimsenin etiketini kullanmaz. Mesela ben de mimarlık okuyup Emre’yle (Arolat) birlikte mimar olabilirdim. Ya da amcam ünlü bir gazeteciydi ben de gazetecilik okuyup amcamın yanında yükselebilirdim.Amcanız Osman Saffet Arolat sizin için “Yönetmenlikte para kazanıp müzikte batırıyor.” diyor…(Gülüyor) Allah’tan beni bu halimle kabul ediyor. Ailenin yaramaz çocuklarından biriyim ve böyle olmayı da seviyorum. Amcam Deniz Gezmiş’in en yakın arkadaşıydı. Öyle bir adama ‘Olsun varsın ah çekinme’ dediğinizde zıt geliyor. Ama bir yandan da “Bir zamanlar bir Osman Saffet Arolat vardı, şimdi kime söylesem Metin Arolat’ın nesi oluyorsun diye soruyorlar bu nasıl bir durum?” diyor. (Gülüyor)Aynı zamanda Mevlânâ’nın torunlarından birisiniz. İçiniz ürperir mi zaman zaman?Evet, 24. kuşak torunlarından biriyim. Bunun gururu ile değil de onun eserlerini doğru algılayan bir torun muyum şeklinde bir ürperme oluyor. Çünkü yanlış bir şey söylemekten çok korkuyorum. Çünkü Mevlânâ’yı herkes kadar biliyorum. Evde kıyafetlerimi giyip semazen gibi döndüğümü düşünenler bile olabilir ama öyle bir şey yok. Kitaplarını fırsat buldukça okuyorum.
↧