Gazeteci yazar Ali Çimen, Twitter’ı aktif olarak kullanıyor. Her an Twitter’da dersek yanlış olmaz. “Bugün susmayı doğru bulmuyorum.” diyen Çimen’in kurgu romanında anlattığı herşey gerçekleşti.20 yıllık gazetecilik geçmişiniz ve çok sayıda kitabınız var ama Twitter’dan sonra bir başka tanındınız?İlginç bir durum (gülüyor). ‘Birkaç hafta önce bir site benim için ‘Twitter fenomeni’ diye yazmıştı. Çok güldüm ona. Onca yıldır bu işi yapıyoruz, Twitter bir başka oldu. Buna diyecek bir şey bulamıyorum.Ne zamandan beri kullanıyorsunuz?Gezi’de başladım aktif olarak kullanmaya. Sonra ara verdim, bir kitap yazdım. 17 Aralık’ta tekrar başladım. Gezi’den önce çok nadiren kullanıyordum, kitaplarımdan paylaşımlar yapıyordum. Bazen de çiçek böcek muhabbetleri… Hatta kullananlara da bir önyargım vardı. Mesela Ahmet Hakan için ‘Ne kadar boş vakti var, milletle atışıyor’ filan derdim. Ama sonra baktım ki gerçekten olağanüstü bir gücü var. Bir şey yazıyorsun, yüz kişi paylaşıyor, yorum yapıyor. Onların da yüzlerce takipçisi var. Etkileşim, zincirleme oluyor. Bir nevi titan zinciri, pozitif anlamda tabii. Açıkçası ben kitleleri harekete geçireyim, fenomen olayım diye girmedim hadiseye. Daha çok rahatlamak için.Twitter olmasaydı ne yapardınız?Çay kahve içerken birbirimizi dolduruşa getirecektik (gülüyor.) Aslında burada yaptığımız da farklı bir şey değil. Seni hep aynı görüşten olanlar takip ediyor. Sürecin başından beri sürekli AK Partililerle atışıyoruz, 4-5 ay geçmiş, ne kadar inandırıcı argüman koyarsanız koyun kimse kendi bulunduğu pozisyondan geri adım atmıyor. Bu açıdan bakınca herkes kendi blokuna konuşuyor. Kişisel yönü de var, yarın öbür gün bu işler netleştiği zaman çok şükür bunu açıkça deklare etmişim, diyeceğim. En azından vicdanen rahat hissedeceğim.Sürekli yazıyorsunuz? Mesainizden alıkoymuyor mu sizi? Bir yerden sonra rahatsız etmiyor mu?Etmeye başladı. Zaten şimdilerde yeni romanımın çıkması lazımdı. Üçte birini bile bitiremedim. Getirisi olduğu kadar götürüsü de var. Ama sonuçta bunları düşünmüyorsunuz. Çünkü hareket noktam şu; bazı gazeteci ve özellikle yazarlar var, bu tür kriz durumlarında birden suskunluğa kapılıyorlar. Ya da çok ortadan gidiyorlar. Ben çok ahlaki bulmuyorum bunu, özellikle yazarlar için. Çünkü yazarsınız ve fikirlerinizle para kazanıyorsunuz ve bu tür olağanüstü durumlarda fikirlerinizi beyan etmeyip kaçak güreşirseniz, açıkçası bunu çok ahlaki bulmuyorum. Ya da ortalık yıkılırken kalkıp kendi kitabının promosyonunu filan yapacaksınız hiç etliye sütlüye bulaşmadan, bunu da ahlaki bulmuyorum. Ha tornacı olsam amenna… Yani işim tornacılık siyaset beni ilgilendirmez diyebilirim. O yüzden işimi gücümü bir kenara bıraktım, bu dört beş aydır mesaim neredeyse Twitter oldu.Euronews’ten geçen ay ayrıldınız. Sebebi bu muydu?Hayır, onunla ilgili değil, artık kendimi tamamen romancılığa vermek istemem. Roman kesinlikle 24 saatlik bir mesai istiyor. Hayatınızı o işin içine koyacaksınız. Tarih kitapları serisi devam ediyor bir yandan. Bir seçme noktasına geldim. Dedim 20 seneden sonra bir rota çizeyim. Artık kurgu üzerine romanlar yazmak istiyorum. Gazeteciliği bundan sonra keyfî yapacağım.Twitter’da aleni şekilde fikir beyan etmeniz, keskin bir taraf olmanız kitap satışlarını etkiliyor mu?Bu taraf ve tarafsızlık mevzusu tartışılabilir bir hadise. Siz benim görüşlerime karşıysanız beni taraflı buluyorsunuz, aynı şekilde düşünüyorsak tarafsız oluyorum. Yani bu nereden durduğumuza da bağlı. İlk bir ay beşer şaşar demişler, kimseye kefil olmadan hadiseyi okumaya çalışıyordum. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı adına konuşan Mustafa Yeşil ve İhsan Yılmaz’ın dediği şuydu: Sonuçta bu yapının içinde suça karışmış insanlar da olabilir, varsa böyle bir şey hukuk gerekeni yapsın. Bir taraf hukuk deyip diğer taraf hukuk dışına taşıyorsa... Bir de iş cadı avına varacak kadar çığırından çıktı. Şimdi işin geldiği bu noktada kitap satışlarını düşünmek esnaf yazarların işi. Ben esnaf yazar değilim. Okuyucunun da ne kadar çok keskin taraflar olsa da bu işlerde öfkeli hareket ettiğini düşünmüyorum. Ama çok şükür olumlu dönüşler alıyorum. Kitapların satışları arttı. Ha şu da var düşerse de düşsün hamama giren terler demişler. Ayrıca insanlar böyle kriz dönemlerinde sizden bir şeyler duymak istiyor. Kanaat önderlerinden, para verip kitabını aldığı yazarlardan ne düşündüklerini duymak istiyor. Bunca haksızlık oluyor bu adam ne düşünüyor, diyor.Korkmuyor musunuz?Tabiî ki korkmuyorum diyen yalan söyler. Sonuçta arkamızda çok büyük sermayeler devlet filan yok. Kendi fikri sermayemizle ayakta kalmaya çalışıyoruz. Ama bunca insan Türkiye’de belli şeylerin uğruna çile çekmiş, bize iki tane adam küfür etti, tehdit etti diye dönecek değiliz. Sonuçta ben hukuken haklı olduğuma inanıyorum.İlk romanınız Kırık Heykel’de kişiler gerçek, Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Hakan Fidan var… Olayların birçoğu da gerçek. Bu hukuken başınıza iş açmasın?Kırık Heykel’i yazmaya başladığımda hiç bu işler yoktu. Mavi Marmara hadisesinden sonra yazmaya başlamıştım. İsrail-Türkiye ilişkisine dair böyle bir roman yazma fikri vardı aklımda. Tamamen gerçek bir olay üzerinden gitmek istedim. Çok ilginçtir kitabın içindeki pek çok şey artık gerçekleşti ve gerçekleşmeye devam ediyor.Nasıl öngörebildiniz?Dış haberler üzerine çalışıyorum, uluslararası ilişkiler alanında belli bir birikimim var. Hükümetin aktörlerini de tanıyorum. Düşünce yapılarına çok uzak değilim sonuçta. Ortadoğu’daki hadiseler, Arap Baharı nereye gider diye sorguladım ve bir kurgu yaptım. Mısır’da Sisi’nin ordunun demokrasiye izin vermeyeceğini tahmin ediyordum. Kurgunun ana dayanaklarından biri oydu, gerçekleşti. Bunlar bu işe çok kafa yoran insanların üç aşağı beş yukarı çıkarabileceği sonuçlardı. Romanın ana sorunsalı “Arap Bahar’ı Suudi Arabistan’a ulaşırsa ne olacak/olur?”du. Aslında bu dünyada çok tartışılan bir şey. Ben de İsrail, İran, Türkiye ve Amerika’nın da içinde olduğu bu konuyu işledim.Amerika’da bu tarz sıcak gündeme dair çok fazla kurgu roman çıkıyor. Türkçeye çevrilenler de oldu. Türkiye için yeni bir kulvar…Evet. Bizde polisiye romanlar kısmen bu yapılıyor ama politik kurgu dediğimiz alan biraz zayıf. Ben de bu boşluğa talibim.Yaptığım, gerçek hadiseleri kurgulamak. Bu romandan sonra çoğu insan Kâbe’ye bir baskın yapıldığını bilmediğini söyledi. Benim uydurduğumu zannediyorlardı. 1979’da yapılan Kâbe baskını halbuki çok önemli bir hadisedir, hatta El-Kaide’nin çıkışı olarak bilinir. İnsanların ‘dünyada neler oluyor’u roman tadında okumak ilgisini çekiyor tabiî.Peki roman karakterlerinizin birçoğunun önemli politikacılar olması risk değil mi?Yazdığınızın algılanma şekli içinde bulunduğunuz konjonktüre göre de değişiyor. Roman çıktığında ortalık sütlimanken, “Amma AK Parti, Tayyip Erdoğan propagandası yapmışsın, dünya lideri filan…” dediler. O zaman dedim ki böyle bir şey yok; bu analize dayalı bir roman. Şimdi de diyorlar ki; “Vay bunlar böyle, yayınevi Cemaat’e yakınmış, yazar eski Zaman çalışanıymış. Cemaat hükümeti uyarmış bu romanla...” Şimdi aynı şekilde söylüyorum, bu sadece roman.
↧