Avrupa Parlamentosu seçimlerine AB karşıtı aşırı sağ ve sol partiler damgasını vurdu. Hâlâ ağırlığını koruyan merkez partiler karşısında AB karşıtlarının sesi, bundan sonra daha yüksek çıkacağa benziyor.Geride bıraktığımız hafta sonu Avrupa Birliği mensubu yirmi sekiz ülkede seçim heyecanı yaşandı. Nüfus yoğunluğunun temel kabul edildiği parlamento seçimlerinde 751 milletvekilini belirlemek üzere sandık başına gidildi. İki gün süren oy verme sürecini (23-25 Mayıs) takip eden resmî sonuçlar, Avrupa kamuoyu ve diğer dış basında geniş yankı uyandıracak bir neticeyi doğurdu. Bilhassa Birliğin temel felsefesine karşı bir tutum sergileyen aşırı sağ partiler, başat üyeler sayılacak ülkelerde beklenmedik biçimde ilk sırada yer aldı. Fransa’da evvelden beri göçmen karşıtı tutumları ile bilinen Marine Le Pen liderliğindeki Milli Cephe yüzde 24,95 ile rekor bir sonuç elde ederken, Britanya adasında UKIP, ülke için ayrılan 73 koltuktan 24’üne vekil göndermeye hak kazandı. Her iki ülke basını da AB Parlamentosu seçim sonuçlarını ‘şok’ veya ‘Avrupa karşıtı dalgası’ mahiyetindeki başlıklarla duyurdu. Mevcut vekil dağılımına göre Hıristiyan Demokratlar yüzde 28,16 ve Sosyal Demokratlar da yüzde 25,17’lik oy oranıyla baskın konumunu hâlâ koruyor. Sağ marjinallerin Güney Avrupa’da adeta çakılarak yerini sol partilere teslim etmesi meselenin gölgede kalan diğer tarafı. Bazı çevreler, merkez sağ ve soldan uçlara kayan seçmenin AB ruhuna karşı bir tehdit olacağı yorumunda bulunuyor. Başka bir kesim ise kaygıya mahal verecek bir zeminin henüz oluşmadığı konusunda mutabık. “AB kendi işine baksın” Avrupa Birliği’nin yapısal temelleri 1992 Amsterdam Antlaşması’nda atıldı. Yakın tarihte Birliğe katılan ülkelerle beraber Avrupa Parlamentosu, 388 milyon vatandaşının siyasi iradesini temsil ediyor. Kurulduğu günden bu yana genişleme temayülü gösteren yıldızlar kulübünde son dönemlerde işler tam olarak yolunda değil. Doğu Avrupa ülkelerinden kara Avrupa’sına yaşanan ucuz işçi göçü ve İspanya, İtalya ve Yunanistan’da çıkan büyük çaplı malî krizler Avrupa Birliği’ne olan inancın zayıflamasına neden oldu. Yakın coğrafyada meydana gelen savaşların da etkisiyle tetiklenen kaçak göçler neticesinde, Avrupa ülkelerindeki yabancı karşıtlığında büyük bir artış görülüyor. AB karşıtı marjinal söylemin ilk hedefinde ülkeye yasadışı yollarla giriş yapmış kitleler bulunuyor. Zaman Gazetesi Brüksel Temsilcisi Selçuk Gültaşlı, seçimlerden önce oy kaygısıyla yapılan radikal söylemlerin parlamentoya doğrudan yansımayacağı kanısında. Zira kurulun büyük bir bölümünü hâlâ merkez sağ ve sol partiler domine ediyor. Fakat hafta içi yaşanan gelişmeler seçimin iç siyasete de doğrudan bir biçimde etki edeceği sinyallerini verdi. Güçlü AB destekçisi olarak bilinen Fransa Devlet Başkanı François Hollande, devlet televizyonu TF1’e yaptığı beyanatta tam tersine bir duruş sergileyerek; “AB, çok karmaşık ve halktan kopuk bir yapı haline geldi. Birlik, anlaşılmaktan uzak bir proje görünümü sergiliyor. Avrupa basit, açık olmalı, varlık göstermesi ve çekilmesi gereken yerleri bilmeli.” cümlelerini telaffuz etti. Hollande’ın bu açıklamalarını AB zirvesinde konuşan İngiltere Başbakanı David Cameron’un “Avrupa, büyüme ve istihdam noktalarına yoğunlaşmalıdır.” söylemi de teyit etmiş oldu. Avrupa’nın diğer taşıyıcı gücü Almanya’da da aynı intibaın uyandığını belirtmek gerek. Şansölye Angela Merkel, seçim sonuçları üzerinden yaptığı değerlendirmede, “Artık yeni bir komisyon başkanının atanması üzerinde konuşmalıyız.” diyerek diğer liderler ile aynı pozisyonda bulunduğunu kerhen de olsa belli etti. Kapalı kapılar ardında Uluslararası Para Fonu Başkanı Christine Lagarde veya Danimarka Başbakanı Helle Thorning-Schmidt’in isminin telaffuz edildiği belirtiliyor. Hızını alamayan sağ söylem Seçimler evvelinde keskin çıkışları ve popülist tutumu ile Avrupa’da aşırı sağın sembol ismi haline gelen Fransız lider Marine Le Pen, babası Jean-Mari Le Pen’den devraldığı görevi, rekor sonuçla ileri bir noktaya taşıdı. İslam karşıtı parti, siyasi tarihinde ilk defa bir seçimi birinci parti olarak tamamladı. Milli Cephe Partisi (FN) lideri, şu sıralar siyasi yelpazede aynı çizgide bulunan partilerle flört aşamasında. Bu partiler arasında Hollandalı Geert Wilders’ın Özgürlük Partisi, Matteo Saivini’nin İtalyan Kuzey Ligi Partisi, Heinz Christian Strache liderliğindeki Avusturya Özgürlük Partisi ve Belçikali ayrılıkçı Vlaams Belang bulunuyor. Beri taraftan, İngiltere’nin Avrupa karşıtı partisi UKIP lideri Nigel Farage böyle bir ittifaka destek olmayacaklarını alenen beyan etmişti. Le Pen’in Avrupa Birliği karşıtı ve ulusalcılığı öngören çağrılarının seçim sonrasında da aynı ivmeyle devam ettiğini görüyoruz. Seçimin sıcaklığını yitirmediği günlerde bu sansasyonel taleplerini yenilemekten geri durmadı. Devlet Başkanı Hollande’a acil tedbir paketini açıklayan Le Pen, Türkiye müzakerelerinin reddedilmesini, Birleşik Devletler’le yaptığı Transatlantik Ticaret ve Yatırım Antlaşması’nın iptalini ve Allstom firmasının derhal kamulaştırılmasını istedi. Kuzey’de geniş kitleleri etkileyen bu söylem karşısında sol ve özellikle yeşillerin yüzde 3,4 gibi bir oranda eridiğini belirtmek gerekli. Mesela, tek politik hedefi Avro karşıtlığı olarak görülen Alman Alternative für Deutschlang Partisi, kısa süreli kariyerine karşın bu seçimlerde yüzde yedilik bir oy oranına ulaştı. Katılımın da düşüklüğünü hesaba dahil edilirse, bu akımın Avrupalı ittifak ruhu karşısında etkin bir konum edindikleri söylenebilir. Birlik karşıtı cephenin Parlamento’ya nasıl yansıyacağı ise şimdilik belirsiz. Zira aşırı sağcı kanadın kendi grubunu kurabilmesi için yedi farklı ülkeden milletvekilini ikna etmesi gerekiyor.Elde var husumet Avrupa’da “endişe verici ama şimdilik paniklemeye gerek duyulmayan” bir rahatsızlık söz konusu. Daha da vahimi, Avrupa Birliği kendi değerlerine kast eden bu oluşumu sinesinde barındırıyor. Ulusalcı, göç karşıtı, İslamafobik ve entegrasyonu reddeden bir yapı, üye ülkeler olduğu kadar Birlik üyesi olmayan ülkelerde de endişe verici karşılandı. Katılımların evvelki seçimlere nazaran düşmesi de Avrupa’daki demokratik değerlerin zaafa uğradığının başka bir göstergesi denebilir. Barış ve sınırlar ötesi yardımlaşma üzerine kurulu Avrupa Birliği Projesi, bugüne kadar kudret ve refah vaadinde bulunmuş, çok uluslu bu mekanizmasıyla 2012 yılında Nobel Barış ödülüne layık görülmüştü. Fransız Jean Monnet ve Robert Schumann’dan neşet eden Avrupa Birliği fikri, yine aynı ülkeden gelen aykırı sesler ile ilk artçı sarsıntıyı hissetti. Son siyasi hadiseler de Nobel’den bugüne geçen kısa sürede köprünün altından çok sular aktığına ve daha da akacağına işaret ediyor.İsmail Ertuğ (Avrupa Parlamentosu Birleşik Sosyal Demokratlar Grubu Üyesi): Komisyon başkanının halk tarafından seçilmesi, Avrupa Konseyi açısından bir tedirginlik oluşturuyor. Angela Merkel’in Konsey’i temsilen böyle bir durumdan pek haz edeceğini söyleyemeyiz zira Parlamento’nun Konsey karşısında güçlenmesi kurumlararası bir yetki paylaşmazlığı ile sonuçlanabilir. Seçimlerin sonucunda Parlamento’da komisyon başkanlığı için M. Junker’in başını çektiği bir oluşum mevcut. Eğer Konsey, Junker’e hemen yetki verirse, bu ileride bir otomatizme dönüşebilir ki Lizbon Konferansı da bunu öngörüyordu. Bu sebeple Merkel, alternatifler arama peşinde. Bu isimlerin muhafazakâr kanattan birileri olması gerekecektir. İrlanda veya Polonya Başbakanı’nın adı geçiyor.Selçuk Gültaşlı (Zaman Gazetesi Brüksel Temsilcisi): Merkez sağ ve solun üzerine liberallerin vekillerini de katarsak bu parlamentoda aşırı partilerin hâlâ azınlıkta kaldığını söyleyebiliriz. İngiltere’deki UKIP partisi Fransız aşırı sağıyla bir ortaklık yapmayacaklarını dile getirmişti. Hatta ırkçı söylemi bulunan bir üyeyi de bu sebepten dolayı partiden ihraç ettiler. Bu sebeple ikisi birbirinden ayırt edilmeli. Diğer yandan Fransız Devlet Başkanı Holland’ın değerlendirmelerinin akabinde, göçmen kamplarına müdahalelerin olduğunu öğrendik. Bu sonuçlar çerçevesinde AB siyaset zemininin sağa doğra kayacağını veya bu yönde bir baskı olacağını ortaya koyuyor. Gelecekte göçmenler, vatandaşlık hakları konusundaki icraatların sertleşeceği söylenebilir. Türkiye ile felç olmuş olan müzakerelerin bu bağlamda yürütülmesi de mümkün gözükmüyor.
↧