Quantcast
Channel: ZAMAN-PAZAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Hepimiz devleti metafizik bir olguymuş gibi tanıyoruz

$
0
0
Pamukkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Güney Çeğin, İletişim Yayınları’ndan çıkan Türkiye’de Siyasal Şiddetin Boyutları isimli kitabında, Türkiye’de siyasete şiddetin nasıl yerleştiğini ele aldıklarını anlatıyor.Siyasal şiddet, Türkiye’de yerleşmiş bir sorun. Militarizmi, etnik ve mezhepsel çatışmayı, iktisadi müdahaleleri kapsayan geniş bir alana yayılıyor. Bu şiddetten nasibini alanlar ise bazen bir Ermeni, Rum, Kürt, Alevi bazen bir kadın, bazen bir devrimci ya da İslamcı oluyor. 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat, Gezi Parkı olayları gibi kritik dönemlerle pekişen devlet şiddetine maruz kalanların listesini uzatmak mümkün. İletişim Yayınları’ndan çıkan Güney Çeğin ve İbrahim Şirin’in derlediği Türkiye’de Siyasal Şiddetin Boyutları kitabı ise, bu listeyi uzatma gereksinimini ortadan kaldırıyor. Osmanlı’nın son döneminden günümüze Türkiye siyasetinin, akademyasının ve gündelik hayatın içine yerleşen şiddeti inceliyor. Kitabın editörü, Pamukkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Güney Çeğin ile Türkiye’de siyasal şiddetten ne anlamamız gerektiğini,devlet aygıtının nasıl şiddet uyguladığını konuştuk.Siyasal şiddet deyince ne anlamalıyız? Bu şiddetten kimler nasibini alır?Siyasal şiddet, devlet alanı ile doğrudan bir nedensellik ilişkisi içerisinde. Hem toplumsal hem de politik boyutlar içeren bir şiddet biçimi olarak tanımlanabilir. Eğer siyasal şiddet ‘kurucu bir hüviyet’ kazanacak bir biçimde yapılandırıldıysa (yani devlet alanından toplumun muhtelif kesimlerine yönelen veya devlet aleyhtarı rakip varyantlardan devletin egemenlik alanına yönelen), toplumun bütün kesimleri şiddet faaliyetlerine açık hale gelebilir. Ancak bugünün dünyasında devlet, her alana yayılan gözetim teknikleri ve güvenlik tertibatlarıyla, toplumsal alanı bütünüyle şiddetin nesnesi haline getirmiştir. Bu yüzden siyasal şiddetin devletsi tezahürleri pek çok farklı şekilde tecessüm eder: polis şiddetinden kadın cinayetlerine, simgesel şiddet tarzlarından etnik dışlamaya kadar. Ancak buraya kadarki analizimiz fazlasıyla devlet-merkezli bir açıklama olarak anlaşılabilir. Siyasal şiddetin diğer veçhesini de görmemiz gerekiyor. Devletle mücadele içine giren grupların da şiddet üretme kapasiteleri vardır, yani bu iki ucun mütekabil ürettiği bir sarmal söz konusu.Türkiye’de siyasal şiddetin kaynağında neler yatıyor?Çalışmamız bir bütün olarak tam da bu soruyu cevaplamaya çalışıyor. Pek çok kaynağı var tabiî ki. Ama ilk elde şunları hatırlatmakta fayda var. Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyet Türkiye’sinin kuruluş evresinde tasarlanan mevcut politik kültür, her kesime, bir devletin kendisini ancak ‘dış ve iç’ mihrakların varlığı sayesinde yeniden üretebileceğini kanıksattı. Bu tarz bir siyasal paradigmanın merkezi motifi de sosyal-Darwinist bir zeminde tesis edilen Türk milliyetçiliği oldu. Etnik, dinsel ve sınıfsal grupların geliştirdiği politikaların yasal düzlemde temsil edilmesinin sürekli akamete uğratılmasından tutun, askeri darbelerin sürekliliğine, paramiliter yapılanmaların apansızca boy verişinden linç kültürüne değin hepsinin berisinde işte bu ‘doğuş travması’ var.Devletler şiddeti nasıl uyguluyor?Devlet şiddeti kavramı yerine ‘devlet cebri’ kavramının kullanılmasından yanayım. Bunu çalışmamızda özellikle vurguladık. Zaten şiddet pratikleri devletin yasasının kökenidir. ‘Cebir’ ile şunu kastediyoruz: Devletçe icra edilen ve keyfi davranışlardan katliam biçimine kadar uzanan şiddet biçimleri.Peki, bu nasıl somutlaşır?İktidarı bir kapasite olarak tasavvur edecek olursak, yönetici kesim bu kapasiteyi yeniden üretmekle mükelleftir. Bazen bu kapasitenin inandırıcılığını başarılı biçimde pekiştirir. İşler yolunda ise meşruluk tıkır tıkır işler, ama işte kimi zaman da kriz anları çıkagelir. Devlet elitleri cebri pratiklerini hemen işleme sokmak zorunda kalır. Devletin araçları da malumunuz, giderek profesyonelleşen güvenlik aygıtlarıdır. Kıssadan hisse devletin ellerini kirletmemesi egemenlik, disiplin ve yönetim bileşkesinde neredeyse imkânsızdır!Türkiye’de siyasal şiddeti meşru hale getirip, toplumun bu şiddete ikna edildiği yorumları yapılıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?İkna ya da meşruluk konusunda, hele ki mevzu şiddet ise, biraz sakınarak cevap vereyim. Ben insanların şiddete başvurmalarını, ‘ikna edilmelerinden’ ziyade, şiddetle sarmalanmış bir sosyalleşme sürecinden geçmiş olmasına bağlıyorum. Mesela bir protesto esnasında insanların ‘birinin askerleri’ olmaya bu kadar teveccüh etmesini nasıl açıklayabilirsiniz! Türkiye’de birbirine çok uzak ideolojik yapılar bile militarist yatkınlıklardan kendini sıyıramamıştır. Velhasıl biraz da siyasallığımızın nasıl kurulduğuna bakmamız gerekiyor.Gezi Parkı olaylarında da şiddet vardı. Ve bir kesimden ‘Müstahak bunlara, polis bastırmasa daha neler yapacaklar kim bilir!’ yorumlarını duyduk. Devletin uyguladığı şiddeti sizce neden sorgusuz sualsiz kabulleniyoruz?Devletin hâkimiyetini en çok hissettirdiği yer sembolik dünyadır. Hepimiz devleti metafizik bir olguymuş gibi tanıyoruz. Onun tarihsel bir fenomen olduğunu en tahsillimiz bile unutabiliyor. Kutsallık izafe etmenin tabiî ki çok katlı tarihsel nedenleri var. Burada buna girmem mümkün olmasa da, devletin faaliyetlerinden sual olunmamasını en temelde ‘devlet-insanları’ olarak yetişmemize bağlıyorum. Sosyolog Bourdieu, “düşüncemizin en mahrem köşesinde bile mevcut olan devlet fikriyle bağlarımızı kopartmanın” neredeyse imkânsızlığından dem vurur! Sanırım sosyal bilimlerin bu ülkede daha çok mesafe kat etmesi gerekiyor bu konuda.Ötekileştiren tüm kavramlar politik silaha dönüşüyorTürkiye’de iktidarların kullandığı dil siyasal şiddeti tetikliyor mu?Türkiye’de siyasal şiddeti tetikleyen o bir hayli bereketli olan dil, bu coğrafyada yaşanmış trajedilerin yapılandırdığı bir dildir aslında. “Ermeni tohumu”ndan, çapulcu ibaresine, gâvur sözcüğünden ‘dinci’ damgasına uzanan bir katalog var elimizin altında! Bu tarz ötekileştirici, ayrıştırıcı ve husumeti yeniden-üreten tüm kavramların birer politik silaha tahvil edildiğini görüyoruz ne yazık ki!Önceden siyasal şiddetin kaynağı uygulayıcısı bilinmezdi. Bilinse de pek dile getirilmezdi. Çünkü ‘derin devlet, ordu’ kavramlarını kullanmak da bir nevi siyasal şiddete maruz kalmak için yeterliydi. Bugün bu eşik aşıldı mı? Yani insanlar siyasal şiddet karşısında daha mı dirençli?Direnç meselesine şuradan bakmayı öneriyorum: Gündelik hayat sayısız ‘düzene çağrı’ ile dolu. Ve yirmi dört saat bir itaat alanından bir başkasına savruluruz. Sonuç, kurulu-meşru düzen bizim için havadan sudan farksız olduğu bir düzlem. Sorgulamanın düşünmenin dindarlığı olduğunu ise yasaklarla veya fiziksel şiddet ile karşılaştığımızda anlarız. Dirençlerin daimi olmamasının nedeni nedir ya da hep ‘muhalif olmak’ etik bir tutum alış olamaz mı? Bu sorulara kafa yormalıyız belki de!İslam ve şiddet çok sık beraber anılıyor. Bu noktada İslam’ın şiddeti tavsiye eden, onaylayan bir din olduğu yorumları için ne düşünüyorsunuz?Bir dinin ya da ideolojik bir terkibin referans noktaları, şiddete başvurmayı sadece fiiliyattan sonra radikalleştiren bir etken olabilir. Yani bir dinin veya ideolojinin şiddete neden olması, kendi başına şiddete geçişin nedeni olarak görülemez. İslam’ın şiddetperver olduğunu ya da “barışçıl bir din” olduğunu sosyolojik açıdan ileri süremeyiz, çünkü bu tarz bir skolastik tartışmadır. Tarihsel-toplumsal pratikler içinde birbirinde çok farklı pratikler ortaya çıkar. Mesela 60’ların sonundan itibaren solun şiddete kayışını salt Marksizm’in metinlerinden açıklayabilir miyiz? Ya da Türkiye’deki Hizbullah örgütünün faaliyetlerini İslam’ın temel metinleri üzerinden açıklamak ne kadar akla yatkındır? Metinler ile pratikler arasında bağ kurulabilse de bunu inşa edenin uygulayıcı olduklarını gözden kaçırmamak gerekir.

Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Istediginiz bir saatte uyanabilirsiniz


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue