Sinan Bengier ile Ayberk Atilla’nın yıllardır yediği içtiği ayrı düşmüyor. Hayata, sanata bakış açıları, hobileri, güldükleri, kızdıkları şeyler aynı. Biraraya getirdiğimiz iki komşunun anlatacak bir hayli hikâyesi var.20 yıldan fazla süredir beraber Sinan Bengier ve Ayberk Atilla. Oyunlarıyla Anadolu’yu dolaşıyor, aynı odada kalıp aynı kaptan yemek yiyorlar. İstanbul Anadolu yakasında komşu olan ikili, birbirine danışmanlık yapıyor. Ellerine proje geldiğinde ilk yaptıkları iş, birbirlerini aramak. Kiminle sahneye çıkılır, hangi yapımcıya güvenilir, istişare ediyorlar. O kadar yakınlar ki, çoğu kimse onları kardeş sanıyor. Ortak hobilere, benzer huylara, sanat görüşlerine sahipler. İkilinin, tanışma hikâyelerinden turne maceralarına keyifli-sıcak birçok anlatacağı var.Tanışma hikâyenizden başlayalım. İki kafadar ne zaman, nasıl bir araya geldi?Sinan Bengier:Tanışmayı, aynı ekipte bulunmayı istediğim bir isimdi Ayberk. Dış görüntümüzü, tarzımızı çok benzetiyor, kardeş sanıyorlardı. Tanıştıktan sonra işin suyu çıktı. Ben bir yere girince arkaya bakıyorlar, ekürin nerede diye.Ayberk Atilla:Tanışıklığımız BKM’ye dayanıyor. 90’lı yılların ortası. O günden beri beraberiz.S.B.: Ama iyi oldu, şikâyetçi değiliz. Çok eğleniyoruz sahnede, dışarıda.İlk oyununuzu hatırlıyor musunuz?S.B.:Bir Demet Tiyatro. Sonrası Haroşa Hayatlar, İşte Budur... 3-4 dakikalık sahneleri 20-25 dakikaya çıkarıyoruz. İkimiz de tuluata çok yakınız, gözlerden her şeyi anlıyoruz. Söylemeden yüzde gülümseme başlıyor.A.A.:Çok uzun turneler yaptık, 24 saat beraberdik. Anadolu’yu köy kasaba dolaştık, sınırlarda sahneye çıktık. Ceylanpınar’da bildiğin tel örgülerin orada oynadık.S.B.:Herife, ‘Irak nerede?’ diye soruyoruz. ‘Suyun öbür yanı,’ diyor. ‘Bizim bayrak bir buçuk kilometre ötede ne arıyor,’ diyorum. Irak bir şey demiyor, ‘ova daha rahat göründüğü için bizimkiler orayı karakol yaptı,’ diyor. Çok matrak.Turnelerde aynı odada mı kalırsınız? Yoksa...A.A.:Aynı odada kalırız. Kahve, çay makinelerimiz hep yanımızdadır. İkimiz de erken kalkıyoruz. Sinan, turneye arabayla gider. Diyelim ki Antep’tesin, oradan Adana’ya geçeceksin. Öğlen hareket ettiğin için şehri göremiyorsun. Biz şehri gezer, öyle geçeriz.S.B.:Zamanla ‘aaa çok iyiymiş’ deyip bütün ekip bize katılmaya başladı. Binnur Kaya, Neslihan Yeldan, Demet Akbağ… Yaz turnesindeyiz. Üç gün Antalya, üç gün Bodrum, İzmir… Kalkıyorsun, öğlene kadar insanların uyanmasını bekliyorsun. Ne bekleyeceksin? Kendi arabamız var. İkimiz de çay meraklısıyız, yolda gözlemeci görünce giriyoruz. On kilometre arayla bütün benzincilere uğrayarak seyahat ediyoruz. İnsanlar birde içmeye gidiyor. İkimiz de alkol almıyoruz. Kalkıyor, o dürümcü senin, bu çaycı benim geziyoruz.A.A.: Bir de öyle bir şey var, içmediğimize inanmıyorlar. Tiyatrocusun ya, bohem yaşayacaksın, kazandığını o gece harcayacaksın. Yok öyle bir şey.Sanat dünyasından çok az dost çıkar. İyi bulmuşsunuz birbirinizi...A.A.:Sanatçılar birbirini tutar falan derler ya yalan. Onlar kadar kıskanç, birbirini çekemeyen yok. Sanatçılar birbirinin gözünü oyar. Maalesef… Allah’a şükür dostluğumuz iyi.S.B.:Senelerdir tiyatronun içinde olmamızın payı büyük. Usta-çırak ilişkisiyle yetişen bir kuşağız. Şimdi elimizi uzattığımız çocuklar, ‘ne haber moruk?’ diyor. Kıymet bilen çok az genç var.İkiniz de yakın zamanda sağlık sorunu yaşadınız. Birbirinize refakatçilik yapmışsınızdır...S.B.:Tabii ki. Ben Antalya’daydım, o burada. Güneydoğu’da yağlı yemek yemekten damarlarım tıkanmış. İyi yemişiz maşallah. Benimki çok acil oldu, elinde kahve fincanıyla hastaneye geldi.A.A.:Sen şanslıydın, hastanenin yakınında fenalaştın. Uzak olsaydı, gitmiştin.S.B.: O gün Erzincan’dan geldik. Yolda ne bir ev vardı, ne bir benzinlik. Kapkaranlıktı... Allah korudu.Çok arayıp soran olmamış galiba...A.A.:Yoğun bakımdaydım, hatırlamıyorum. Sinan, ‘Ayberk kalp krizi geçirdi. Bacakları güzel olmadığı için magazinde yer almadı?’ demiş. Gazetede çıktıktan sonra birçok kişi aradı, sağ olsun.S.B.:Çok kolay yaklaşılan adamlarız biz. ‘Ne yapıyorsunuz la burada,’ diye konuşanlar oluyor.A.A.:İşimizi halk için yapıyoruz, niye uzaklaşalım ki? Minibüse biniyor, çarşı pazar geziyor, çay bahçelerinde oturuyoruz. Sinan’ı görünce sizi bir yerden tanıyorum, diyorlar. ‘Ben size her hafta tüp getiriyorum,’ diyor o da. Sonradan işin rengini anlıyorlar.S.B.:‘Bir dükkâna giriyor, bize çay ısmarlamazsanız mirasımız size kalacak,’ diyoruz. Öyle sıcak muhabbetlerimiz oluyor.Aranızdan kara kedi geçti mi hiç?A.A.:Oluyor. Üstüne basıp öldürüyoruz.S.B.: Tiyatroyla ilgili oldu. Bu yaştan sonra ne dost bulabilirsin, ne arkadaş. Her haltımı bilir bu. Selahattin Taşdöğen ile kankayız mesela ama görüşemiyoruz. Evlerimiz yakın, Ankara turnesinde karşılaşıyoruz. Haydi buyur. Sayımız az, birbirimizin değerini bilmemiz lazım.Twitter benim yüzümden kapandı!Aileler gelip gider mi?A.A.: Tanışıyor ancak komşu olmamıza rağmen sık sık gidip gelemiyoruz. Son dönemde ayrı oyunlarda, dizilerde oynamaya başladık. O yüzden…Birbirinize danışmanlık yapar mısınız?A.A.: Tabii ki. Okur, şu şöyle, bu böyle olmalı deriz. Proje geldiğinde tutar mı diye konuşmayız, ikimiz de bunu çok rahat anlayacak tecrübeye sahibiz çünkü. Çok kazık yediğimiz için teklif getirenler hakkında fikir alışverişinde bulunuruz. Bir daha aynı kazığı yemeyelim.İnternetle aranız nasıl?A.A.:Facebook’u kullanıyorum ama Twitter’la aram yok. Biri açtı ama gir(e)medim.S.B.: Facebook’ta çok aktifim. Fotoğraf paylaşır, gündemi takip eder, yorumlar yaparım. Twitter’da biri benim fotoğrafımı kullanarak sağa sola mesaj atıyor. Günde 20 telefon geliyor. Ben de girdim, ‘yapma, etme oğlum’ dedim. Etrafa musallat olayım derken bir baktım kapattılar. Başbakan, Sinan da girdikten sonra ‘buradan hayır gelmez’ dedi herhalde. Anlayacağınız, kapanma sebeplerinden biri benim.Geyiklerimizden bile çok şey öğrenilirTiyatronuzu kurdunuz, Anadolu’dasınız sürekli...S.B.: BKM’den ayrıldıktan sonra kurduk. Orta oyunu oynuyor, şenliklerde sahne alıyoruz. Gittiğimiz yerlerde çok güzel karşılanıyoruz. Belediye başkanları bizi seyrederek büyümüş. 30 yıldır iyi kötü şöhretiz.A.A.:Komediyle, komikliği karıştırıyorlar. Oyunlarımızda müstehcenlik, küfür, siyasi olarak insanları rahatsız eden bir şey yok. İlla güldürmek için bunlara gerek yok ki.S.B.: Bardan çıkarken görülmemişiz, içki, kumar yok. Onun için seviyor, ilgi gösteriyorlar. Sağ olsunlar.Kim Kavuklu, kim Pişekâr?S.B.:İkisini değiştirerek oynuyoruz. Benim Kavuklu olduğum yerleri o iyi biliyor, onunkileri ben. Sahnelerde Kavuklu-Pişekâr’ı beraber oynayan tek ekibiz herhalde.A.A.: Ustaları izleyip oynayan son kişileriz. Gençler bizden görüp oynuyor. Ustalar gündelik hayatta birbirini taşlayarak yaşarmış. Sizde durum nasıl?A.A.:Bizde de öyle. Kendi kendimizle sürekli gırgır geçeriz. Onu yaptığımız için rahatız.S.B.: Oyun anlatımla başlıyor. Dört ihtiyarız, aralarında en küçük benim. Yaşım 64. Afişlere dikkat ettiyseniz, dört tarihi eserin resmi var, diyorum. Biri ben, üçü içeride sıra bekliyor. Seyirci kopuyor. Dalgamı geçiyor, çamurumu atıyorum.Size ‘tarihi eser’ olduğunuzu hissettirdikleri oluyor mu?S.B.:Dinozor meselesi var. 20. yy’ın ilk yarısındanız ikimiz de. Şimdi başka bir dönem yaşanıyor. Geyiklerimizden bile çok şey öğrenilir ama…A.A.:Sinan, ‘biz dinozoruz’ deyince kimse o geyiğe giremiyor. Fenerbahçelidir, takım yenilince takılalım diye herkes onu bekler. Gelir gelmez ‘nasıl yenildik’ diye başlayınca herkes donup kalır. Orada deniz biter.S.B.: Bu ihtiyar Beşiktaşlı. Takım yenilince ararım, ‘İyi yendiniz. Tebrik ederim.’ derim. Bitti. Daha ne uzatacaksın. O kadar kavganın arasına bir de futbol kavgasını sokanları hiç anlamıyorum. İktisat mezunusunuz. Ekibin para pul işleri sizden mi sorulur?A.A.: Memur çocuğuyum. Babam subaydı, annem bakteriyolog. Tiyatro yap ama bir mesleğin olsun demişlerdi. Galatarasay Lisesi’ni bitirdikten sonra Fransız Filolojisi’ne gittim, baktım son sınıfta bir kişi var, kimse mezun olamıyor. Okulu bıraktım, hukuk, dişçilik derken iktisata gittim. Okul birincisi olarak bitirdim, şirkette çalıştım ama olmadı. Tiyatroya döndüm. Para pulla aramız pek iyi değil. Olsaydı rahat eder, bu yaşta çalışmazdık.Sinema kimsenin tekelinde değilSinan Bengier’in en çok beğendiğiniz performansı hangisi?S.B.:Seçemez ki. O kadar çok var. (Gülüyor)A.A.:Hakikaten öyle. Hepsine çok iyi hazırlanıyor. Bana Bir Şeyhler Oluyor, Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?’deki tipler çok iyi mesela.Tekrardan çektiği Kemal Sunal filmleri?..A.A.:Onun için çok kınadılar, neden böyle şeyler yaptın, dediler. O da cevabını çok güzel verdi. Bir sürü film sayabilirim, 30’larda, 40’larda çevrilmiş, şimdi yeniden oynanan. Kimsenin tekelinde değil, çekilebilir.S.B.: İyi filmler yeni teknoloji, yeni aktörlerle mutlaka çekiliyor. Geçen hesaplamışlar, toplam 37-38 konu var. Terminatör önceden Herkül’dü. İkisi de yenilmiyor. Biri tankları kaldırıp atıyor, biri kayaları. Benzer yüzlerce film sayabilirim.Sizin için Atilla’nın öne çıkan rolleri?S.B.:Ben de seçemiyorum. Gerçekten. Her yerde de söylüyorum, bana rahat oynadığın üç adam söyleyin deseniz en başta bu gelir. Mesela Selahattin’le (Taşdöğen) çok zor oynanır. Ne yapacağı belli olmaz, delidir. Allah rahmet eylesin Erkan Yücel ile de iyiydik. Ama hocalarımdan biri olduğu için biraz ürküyordum. Levent Kırca tuluata açıktır. Oya’dan (Başar) korktuğu için biraz keserdi ama olsun.A.A.: Selahattin, Nejat abinin (Uygur) tiyatrosuna gidiyor. Üç dört provadan sonra kapıdaki kız diyor ki: Lütfen teksti bırakın. Aşağıya inip Nejat abiye neden diye soruyor. Aldığı cevap: ‘Bu tiyatronun komiği benim. Bir yerde iki komik olmaz.’ Tiyatrocular arasında böyle bir çekememezlik de var. Sinan’la öyle bir sorunumuz olmadı. Kimin esprisi varsa diğeri geriye çekilir.Sizin iyi paslaştığınız oyuncular kimler?A.A.:Sinan kadar iyi anlaştığım oyuncu çok az. Epey tiyatro dolaştım, oyuncuyla çalıştım. Şöyle şeyler de oluyor: Metin (Akpınar), Zeki (Alasya) ile Deve Kuşu Kabare yapıyorduk. Haldun Bey (Dormen) metni getiriyor, rolleri aramızda paylaşıyorduk. Aklına espri geliyor, onu yapma diyorlar. Neden? Cevap yok. Kırılıyorsun, bir yerden sonra sadece işini yapmaya başlıyorsun. Bazı tiyatrocular başkalarının öne çıkmasını istemez, ‘hep ben’ der.Sinan’ın kaşlarını kıskanıyorumBengier’in saçlarını mı kıskanıyorsunuz, kaşlarını mı?A.A.:Kaşlarını tabii. Zeytinada’da turnedeyiz. Otelin güzel bir havuzu var, ortada küçük bir ada, bir de zeytin ağacı. Sabah kahvaltı yapmış, havuzu izliyorum. Bir de ne göreyim. İki şey bana doğru geliyor. Meğer bunun kaşlarıymış. Adam sırt üstü yüzüyormuş.S.B.: Suzan Kardeş, Bir Demet Tiyatro’da çalıştığımız dönemde keselim demişti. O makyaj yaparken her halta karışıyorum; neyi, nasıl yapıyor öğrenmeye çalışıyorum. Neyse beni ikna etti, kestik. Şöyle bir baktı, ‘ya sen ne çirkinmişsin’ dedi. 15 günde uzattım, o gün bugündür elletmiyorum.Müzik, resim, heykel… Ortak hobileriniz neler?S.B.: Kendimi eğlendirecek kadar gitar, ud çalıyorum. Sadun Aksüt’ü oynadığım dönem… Beyaz sakal, makyaj, kostüm derken adama benzedim. Ancak Aksüt, yaylı tambur çalıyormuş. Onun yayını çekmek için de üç sene harcanıyormuş. Onu nasıl yapacağım? Gece oturdum, yayla uğraşmaya başladım. Kulak, el yordamı derken bir yolunu buldum. Öğrenciler aramış, ‘Sinan, yaylı tambur çalıyor’ demiş. Çalmıyor ama çalanı iyi oynuyor.Sizin çaldığınız bir enstrüman var mı?A.A.: Gitar çalıyordum tiyatroya başlamadan evvel. Sonra orkestra kurduk ama devamı gelmedi. Kendi kendime klavyeye merak saldım. Profesyonel değilim ama bir şeyler yapıyorum.Birinin çalıp birinin söylediği oluyor mu?A.A.:İkimiz de söylüyoruz.S.B.:Otobüste uyuyamıyorum. Gece başlıyorum, sabaha kadar türkülerden, Türk sanat müziğine her şeyi söylüyorum. Dua etsinler, Fransızca-İngilizceye hâkim değilim. Babalar da alıştı. Söylemesem, hasta sanıyorlar.A.A.:Ninni gibi geliyor valla.S.B.: Tiyatroyla uğraşanların diğer sanatlara da eli yatkın oluyor. Ben bir tek dansta kazmayım. Sahneye çıktığımda insanlar gülme krizine girer. Kızım dansçı, böyle bir talihsizlik olabilir mi? Ağır müzikte üç faili meçhulüm var. Bu, İstanbul’da büyüdü, oldukça iyi.Hoşlanmadığınız huylarınız?A.A.:İkimiz de maalesef sigara tiryakisiyiz. Başka bir şey yok. Sinan’ın insanî yönü çok gelişmiştir, doğayı, hayvanları sever. Yağmur altındaki birini alıp evine bırakır, mahallenin kedileri evini barınak olarak kullanır. S.B.: Ara ara çabuk sinirleniyor. İlaç verdiler, yumuşacık biri oldu. Nadiren patladığımız için karşımızdakiler susuyor, öyle bir avantajımız var. Çıldırdığım bir şey vardır, oyun sırasında kulisten asla ses gelmeyecek. Konuştular mı, çıldırırım. Tuluattan geldiğimiz için arada kulise dönüp arkadaşlar sizi rahatsız etmiyoruz değil mi, diye takılırım. Susmazlarsa konuşmamaya başlarım, herkes anlar. İki saat bir susun be kardeşim.Ayberk Bey biraz ağır abi takılıyor, siz daha matrak…S.B.:Ne ağır başlısı ya? (Gülüyor) Fırsat kolluyor bu. Yılmaz Erdoğan ne dedi biliyor musun: Bir haftada bu adamı nasıl bu hale getirdin? İhtiyar beyefendiyi çok iyi oynuyor.A.A.: Doğru söylüyor. Yılmaz’a verdiğin cevabı söyle: “Zaten bozuktu.” Sinan, BKM’de çok espri yapardı. Hatta biri hastalanırsa sebep olarak onun esprileri gösterilirdi. O kadar yani.
↧