Mustafa Uğurlu, Fox TV’de ekrana gelen ‘Düşler ve Umutlar’ dizisinin kötüsü olarak yeniden karşımızda. İlk gençlik yıllarında aynaya bakıp homurdandığını söyleyen oyuncu, “Ülke yönetimine alıştık, görüntümüze mi alışmayacağız?” diyor. Usta oyuncunun ikizi gibi kendisine benzeyen ağabeyi Ahmet Uğurlu hakkında anlattığı tatlı hikâyeler var.Düşler ve Umutlar dizisiyle ekranlara döndünüz. Hikâyeyi sizden dinleyelim mi?Oliver Twist’ten uyarlama bir dizi. Yetimhaneye düşen bir çocuğun başından geçen hikâyeyi anlatıyor: Yusuf daha doğmadan babasız kalmıştır, annesi meçhul bir kaza sonucu ölür. Yerleştiği yurdun yöneticileri Hicran ve Cabir’in işkence ve dayaklarıyla büyür. Yusuf, acılara daha fazla katlanamayınca yurttan kaçar, kapkaççı çetesi Musa’nın eline düşer ve olaylar gelişir. Kurgusu çok sağlam. İnşallah sac ayakları bozulmadan devam eder. Kurgu mantığını biliyorsunuz, uzadıkça asıl hikâyeden uzaklaşılır. Umut ediyorum, yönetmenimiz Serdar Akar, yazarlarımız ve çok yetenekli oyuncu kadromuzla ana örgüyü kaybetmeden, yan olaylarda boğulmadan seyircide yeni bir tat bırakırız.Siz hikâyenin neresinde duruyorsunuz?Çete lideriyim. Kötü bir karakter. Hırsızlığı öğreten, koruyan, kollayan, kendine göre dünyası olan biri. Çaldığı şeyleri depolayan, ayakkabı fantezisi olan, öpüp koklayan bir adam. Filmdeki gibi işlenirse –ki ilk bölümden işleneceğine dair ipucu aldım- bambaşka bir yere doğru evriliyor.Yoğunluk nasıl?Çok yoğun değil. Böyle devam etmesini umut ediyorum. Dizi dünyasının gecesi gündüzü yok. Allah’tan Serdar Akar çok hızlı çalışıyor; gerekli planları çekiyor, çok tekrar yaptırmıyor. Sadece iki gün sete gidiyorum. Müthiş.Diğer beş gün ne yapıyorsunuz?Evden pek çıkmam. Kedim, köpeğim, eşim ufacık bir dünyamız var. Ara sıra Cihangir’e hava almaya çıkarız, o kadar. Çok televizyon izleyen biriyim. Politikaya burnumu sokar, tartışma programları, anlamsız cinayet programlarını izlerim. Terasım var; çiçek, böcek, toprakla uğraşıyorum. Moralimi bozan tek şey ülkenin durumu. Sevinçler, üzüntülerim herkesin yaşadığı gibi. Ülkemin geleceğiyle ilgili endişeler çok mutsuz ediyor. Gezi olayından sonra toplumsal korku örtüsünün atıldığını görüyorum, daha aydınlık günlere geleceğimizin sinyallerini verdi, o da beni umutlandırıyor.Yoğun gündem omuzlarınıza ne kadar yük bindiriyor?Kanımızı donduran olaylar yaşıyoruz. Gençlerin ölümü beni çok üzüyor. Dönüşüme ihtiyaç duyduğumuz bir dönem yaşıyoruz. Bunun sancıları olduğunu, kısa bir süre sonra düzlüğe çıkacağımızı düşünüyorum. Yönetenle, yönetilenler arasında düşünce farkı oluşmaya başladı. Çok farklı istekler dile getiriliyor. Bu da yönetenlerin karşılık veremediği bir çizgiye geldi. Muhakkak bir şeffaflaşma, demokrasi gelecek. Başka alternatif yok. Düzlüğe çıkmamızın, ferahlamamızın, toplumsal barışın sağlanması lazım. Eski dönemleri yaşamış biri olarak çözüm sürecinde başka bir çatışma dönemine girmek istemiyorum. Toplumsal barış sağlanmalı. En büyük isteğimiz sağduyu. Artık ipliği pazara çıkmışların hesap vereceği bir düzene ihtiyacımız var.Abiniz Ahmet Uğurlu, ‘Etrafında dünyanın döndüğü oyunculardan değilim. Ben de dünyayla beraber dönüyorum.’ diyor. Sizin için durum nasıl?Çok doğru söylemiş. Bence de oyunculuğu çok ciddiye alıyoruz. Sonuçta kansere çare bulmuyoruz, bilim adamı gibi dünyayı değiştirecek bir şeyler yapmıyoruz. Onlar çok daha ciddi, değerli. Sanat böyle. Yaşamı tümden değiştirecek gücü yok. Oyunculuk iç duygularımızı dışarı fırlatan araçtan fazla bir şey değil. Tabii ki disiplinli çalışılması gerekir. Ancak diğer mesleklerle kıyaslandığında bir cerrahtan ön planda olduğunu söyleyemeyiz.İyi gelir ve şöhretle başınızın döndüğü oluyor mu?Çok fazla popüler, iyi paralar kazanan biri değilim. Başımın döndüğü anları hiç hatırlamıyorum. Sanatın içinden gelip de diğer yaptığım işlerde çok mutlu olmayan insanlardanım. Hayatın içinde bir bireyim. Her şeyle ilgilenmeye çalışıyorum. Hayat, salt yaptığınız işin çerçevesinden ibaret olmasa gerek.Abiniz sizden iki buçuk yaş büyük ama herkes sizi ikiz zannediyor.Aynen. Biz çoğunluğa göre tek bir adam olarak tanınıyoruz. Abim benden çok önce tiyatroya başladı, yıllar önce meşhur oldu. Ben bölge tiyatrolarında uzun yıllar oynadım; Mustafa Altıoklar, Ağır Roman filmiyle beni Türkiye’ye tanıttı. Çok sonra çıktığım ve benzediğim için bizi tek adam olarak görmelerinden hiç rahatsızlık duymadım.Tuhaf tepkiler alıyorsunuzdur…Bazen arkadaşları gelir, hatrımı sorar. Tanımayıp soğuk davrandığım için bozulurlar. Ters enstantaneyi çok yaşadık. (Gülüyor) Geçenlerde sette, teknikteki arkadaşlar abimin filmlerini söyleyerek beni övdü. Gırgıra vurup geçiştiriyoruz. Bazen de benim oynadığım roller üzerinden abimi tebrik ederler. Artık çaktırmıyoruz, ‘ben o değilim’ muhabbetine girmiyoruz. Hafif gırgırımsı bir şey oluyor.Onun şöhretinin nimetlerinden faydalandığınız oldu mu?Yoo… Belki de bireysel, kendimce tanınmamın bir ezikliğini yaşamış olabilirim o yıllarda. Ben de aynı mesleği yapıyorum, niye beni tanımıyorlar? Ama gelip geçti.Lisede birbirinizin yerine sınava girdiğiniz oluyor muydu?Sonradan benzemeye başladık biz. Birbirimizin yerine sınava girme durumu olmadı o yüzden.Kıskançlık?Hiç kıskanmam. Onu her seyredişimde gözlerim yaşarır.Aynı sahneye çıktınız mı?Bir tiyatro oyununda oynadık. 1977-78 yılı… Zannediyorum Satıcının Ölümü (Arthur Miller) veya M. Cevdet Anday’ın Yarın Başka Koruda’sı. İsmini çıkaramadım.Başka kardeş var mı?Beş kardeşiz. İkimiz sanatın içindeyiz. Bir büyük abimiz var, Bursa’da tamirci. İki ablam var, ev kadını. Biriyle daha çok, biriyle daha az benziyoruz. (Gülüyor) Anne, babamız damgalarını vurmuş. Karakteristik burunlarımız var, ona bakınca bu aileden çıkmış dersiniz.Hayatta az ve öz görüneyimFarklı bir tipolojiyle sahip olmanın ne tür avantajları var?Farklılık kemik yapısıyla ilgili. Mesela çıkık kemiklilerin sinemada daha avantajlı olduğuna inanıyorum. Işık ve gölgenin belirginleştiği hatlarınız olmaya başlıyor. Yuvarlak hatlar belli bir dönem (çok yakışıklı oldukları) iş yapıyor, sonrası gelmiyor.Bahsini ettiğiniz görüşüne sahip kişiler ‘esas oğlan’ olamıyor.Eski Yeşilçam geleneği ortadan kalktı. Çok düzgün fizikli kadın ve erkeklerin oynadığı dönemden bağımsız sinemaya geçmeye başladık.İlk gençlik dönemlerinizde aynanın karşısına geçince sorgulamalar oluyor muydu?Özellikle şu burnun çıkmaya başladığı dönemdeki halimi hatırlıyorum. 13-14 yaşına kadar belirgin olmuyor, sonrasında kemik çıkıyor. Bu nereden çıktı, diyorsun ama alışıyorsun.Adınız hâlâ ilk filminiz Ağır Roman’la anılıyor...Bu durum beni utandırıyor biraz. Kaç yıl geçmiş aradan ama siz hâlâ milattan önce çekilen bir filmle anılıyorsunuz. Seyircinin ‘Bundan başka bir şey yapamadı.’ düşüncesi beni çok rahatsız eder. Şöyle bir gerçek de var: 20-30 film çeken ama bir-ikisiyle anılan aktörler çok dünyada.Ondan daha iyi performans sergilediğiniz ama bizim ıskaladığımız filminiz hangisidir?Valla çok bir şey yok. Zaten altı filmde oynadım. Baktığım zaman hikâyesi, yönetmen yorumuyla bu daha ön plana çıkıyor. Çamur filmi prodüksiyon olarak beklenen ilgiyi görmedi ama oradaki karakterim de (hiç konuşmayan bir adamdı) bana biraz daha naif geliyor.Kendinizi eliniz boğazınızda izleyenlerden misiniz?Utanırım. Hiç beğenmem ve hep kötü oynadığımı görürüm.Örnek aldığınız oyuncular kimler?O kadar çok ki. Geçtiğimiz gün Oscar’ı seyrettim. İnanılmaz bir atmosfer, inanç. Bir adamı başka filmde tanıyamıyorsun. Fiziksel boyutunun dışında bakışlarına kadar değiştiğini görüyorsun. Dünyada, Türkiye’de iyi aktörler var.Kimler?Şener Şen, Ahmet Uğurlu… O kadar çok ki. İsim gelmiyor aklıma. Gençlerden Kıvanç Tatlıtuğ çok iyi bir serüvenle başladı. Kenan İmirzalıoğlu iyi bir aşamada. Genç kızlardan da var.Küçük rolleri büyütmeyi sevenlerden misiniz? Yoksa…Genç arkadaşlar metni eline aldıklarında rollerinin uzunluğuna bakar, az olunca üzülür. Az ve öz yazılması benim hoşuma gidiyor. Belki de içine kapanıklığımdan kaynaklanan bir duygu. Çok olursa ‘hatalarım daha görünür olur’ endişesi var bilinçaltımda belki.Hayatta da az ve öz görüneyim düşüncesi var mı?Evet, yaşam tarzım da buna benziyor.
↧