Dünya böyle bir yer galiba. Kimileri tüyü bitmemiş yetimin hakkını gasp ederek bir adaya konma derdinde kimileri de ülkesinden binlerce kilometre uzaklıkta bir adada yetim sevindirme...“Böyle bir şeyi hayal bile edemezdim. Bu bizim için büyük bir yardım. Her zaman Allah’a dua ederdim. Bu iyiliğin kalplerinde Allah sevgisi olan insanlar tarafından yapılmasından dolayı ayrıca çok mutluyum.” diyor ve gözyaşlarını tutamıyor. Marıbel Pitti, yaklaşık 20 yıldır Panama’nın Pananome şehrinde bir yetimhanede müdirelik yapıyor. Kendisini bu denli duygulandıran olay ise Kimse Yok mu tarafından yaptırılan yetimlere hizmet verecek yemekhanenin açılış töreni. “Çok genç yaşta eşimi kaybettim. Bir daha da evlenmedim.” diyen Pitti hayatını yetimhaneye vakfetmiş. 20 yılda 2 binden fazla yetime annelik yapmaya çalışmış. “Bir oğlum var ama kaç çocuğun var diye sorduklarında binlerce diye cevap veriyorum.” diyor. 30 kişi kapasiteli yetimhanede 54 çocuk kalıyor. Mahkeme çocuk gönderince, yerleri olmasa da geleni almak zorunda kalıyorlarmış. Yemekhanenin açılışına, bizi şaşırtacak kadar sevinmesinin nedenini şimdi anlıyoruz, binanın içindeki eski yemekhaneyi oda olarak kullanabilecek artık.Yetimhane sakinlerinin hikâyeleri yürek parçalayıcı. Çoğu, hayatlarının başında hiç hak etmedikleri bir bedeli ödüyor. Maalesef aralarında istismara uğramış, insanın ‘Ne oldu sana?’ diye sormaya dilinin varmadığı talihsizler var. Herkesin içini burkan bir manzara: Yaşıtlarının oyuncak bebeklerle oynadığı bir kız, kucağında taşımakta zorlandığı bir bebek... Yaşı taş çatlasa 12-13. Pedagoğun olmadığı yetimhanede çalışanlar hem annelik hem de babalık yapmaya çalışıyor. Açılış için Türkiye’den gelen Kimse Yok mu Uluslararası İlişkiler Koordinatörü Metin Çetiner’in Hz. Muhammed’in (sas) din, dil, ırk gözetmeksizin buyurduğu ‘En hayırlınız insanlara en faydalı olanınızdır.’ hadisini aktararak “Biz bunu kendimize ilke edindik bunun için buralardayız.” sözleri dinleyenleri duygulandırıyor. Kimse Yok mu’nun dünyanın dört bir yanındaki yardım faaliyetlerini duyunca nerede olduğunu bile bilmedikleri bir ülkenin yardım kuruluşunun bunları başarmış olmasına hayret ediyorlar.Marıbel, açılıştan sonra yetimhaneyi gezdiriyor. Çevredekilerin ilgisizliğinden şikâyetçi. Kimse Yok mu yetkililerinden oyun parkı ve güvenlik amacıyla etrafın çitle çevrilmesi için yardım rica ediyor. Marıbel’e daha önce Türkiye ile ilgili ne bildiğini soruyorum, ilginç bir cevap veriyor: “İlkokuldayken sınıftakilerin aksine beyaz tenli olduğum için öğretmen bana El Turco derdi. Neden derdi bilmiyorum, demek ki bir gün kaderimin Türklerle kesişeceği içine doğmuş.”Orda bir köy var uzaktaPanama’da Kimse Yok mu Derneği’nin el uzattığı çocuklar yetimhanedekilerle sınırlı değil. Başkente uzak Ustupu adasında yaşayan çocukların kalbinde de Türkiye özel bir yere sahip. Kimse Yok mu gönüllülerinin sıkça gittiği adaya okulların açılması münasebetiyle kırtasiye yardımı yapmak üzere uçakla başkent Panama City’den yola çıkıyoruz. Kimse Yok mu’nun Panama’daki en büyük destekçileri Panama Üniversitesi Rektörü Gustavo Garcia de Parades ve yardımcısı Maria Benavides. Maria bizzat yardım dağıtmak için ekibiyle beraber bize katılıyor. Yetimhane açılışında da en önde yerini alan Maria, “Hayal ettiğim, keşke imkanım olsa şunları yapabilsem dediğim işleri Kimse Yok mu sayesinde gerçekleştiriyorum, bu çok güzel.” diyor.Başkentteki havaalanı Survivor izleyicilerinin aşina olduğu küçük havaalanı. Pervaneli bir uçakla yaklaşık 1 saat sürecek yolculuğumuz başlıyor. Uçağa binmeden önce hepimiz tartılıyoruz çünkü uçak yolcularla beraber en fazla bir ton yük alabiliyor. Hostes ve anonsların olmadığı uçakta Panamalılar cep telefonlarını kapatmayınca herhalde burada adet böyle diyoruz. İneceğimiz yerin tabelasında havaalanı yazsa da ada üzerinde bir piste ineceğiz. Ustupu adasının merkezle bağlantısı bu pist. Denizyolu çok uzun sürdüğü için pahalı olsa da uçak tercih ediliyor. Kurban zamanında köye et getirmek için tekneyle yola çıkan Kimse Yok Mu gönüllüleri havanın bozması ile batma tehlikesi yaşayarak 24 saat sonra adaya varmış. Vardıklarında etlerin yaz ayı olmasına rağmen yüklendiği gibi buz gibi olması herkesi şaşırtmış. Adanın yakınlarındaki piste iniyoruz. Köylüler heyecanla karşılıyor bizi. Ustupu’ya doğru kayıklarla ilerliyoruz. Köye daha önce gelenler otelde kalacağız, demişti ama otel diye hasırlardan yapılmış köy evlerini kastettiklerini adaya ulaşınca öğreniyoruz. Belki de hayatımızın en ilkel ama en güzel oteline yerleşip köy meydanına geçiyoruz. Meydan tıklım tıklım. Yaklaşık 80 yıl önce Panama polisi ve askerlerinin kötü muamelelerine isyan edip kazanılan özerkliğin yıldönümü törenleri yapılıyor. Bizim düşman işgalinden kurtuluş görüntülerini aratmayan sahneler var. Demek ki insanoğlu hangi kıtada, hangi din ve ırktan olursa olsun düşmandan kurtuldu mu yaptığı tören aynı. Sahneye Kimse Yok Mu yetkililerini davet edip dakikalarca alkışlıyorlar. Yerlilerin lideri, verilen burslar sayesinde üniversite okuyabilen öğrenciler adına teşekkür ediyor. Modern dünyanın ilkel kabul edeceği köylülerin insana yapılan yatırımın en büyük yatırım olduğunun farkında olması, ilkellik mevzuunun da ne kadar tartışmalı olduğunu gösteriyor. Kuş uçmaz kervan geçmez, elektriğin olmadığı köyün birçok yerinde güneş panelleri var. Misyonerler bağışlamış. Amerikalı Peace Corps gönüllüsü birkaç beyaz adam da törenleri izlemeye gelmiş. Onlar da temiz su projesi için çalışıyorlar. Kimse Yok mu da olmasa bir şeylerin eksik kalacağı aşikâr. Beyaz adam demişken adanın bir özelliği de genetik albino hastalığına sahip yerlilerin olması. Cilde rengini veren pigment eksikliği yaşayan yerliler, adaya yerleşmiş Hollandalı misali hemen dikkat çekiyor. Hele çocuklar arkadaşlarının yanında pek bir sempatik görünüyor.Barakada yaşıyorlar ama cep telefonları varAkşam yemeği için köyün turistlere özel yapılmış Ege sahillerinde örneklerini görebileceğimiz mütevazı lokantasına geçiyoruz. Bir adada olduğumuz için yemek de haliyle balık. Barakalarda yaşayan insanların hepsinde cep telefonu olması dikkatimizi çekiyor. “El kadar ada arkadaş, kimle ne konuşuyorsun. Bağırsan duyulur mesaj desen okuma yazma bilen yok.” demeye kalmadan her ailenin uzakta akrabası olduğunu öğreniyoruz. Herkeste telefon varsa demek biz de telefonlarımızı şarj edebiliriz diye düşünüp çocukça bir sevinç kaplıyor içimizi. Türkiye’deki gündemi kaçırmamak lazım bugünlerde. Balık dışındaki atıştırmalıklar da harika, bir kere doğal ama pek parayla işleri olmadığı ve gelen giden de az olduğu için hesap olayında zayıflar. İlk getirdikleri hesap beş yıldızlı otel fiyatı, bir hata var galiba deyince defalarca hesaptan sonra doğru sonuca ulaşıyoruz. Geçimlerini, topladıkları Hindistan cevizlerini Kolombiyalı tüccarlara kıyafet ve gıda karşılığı takas ederek sağlıyorlar. Ertesi sabah neredeyse bütün köyün yürüdüğü geçit töreniyle başlıyor günümüz. Devrim adını verdikleri düşman işgalinden kurtuluş törenlerinin devamı var. Bu sefer temsili askerler fena hırpalanıyor. Törenler bitince el megafonuyla Kimse Yok mu’nun kırtasiye yardımı yapacağı ve köy meydanında çocukların beklendiği anons ediliyor.Çocukların yardım için sıraya girerkenki olgunlukları görülmeye değer. Müstağni davranışları insanı duygulandırıyor. Kimse Yok mu Derneği yetkilileri kırtasiye paketinin yanına şeker-çikolata eklemeyi unutmamış. Bu da yüzlerde ekstra bir gülümseme demek. Saatler süren dağıtımın ardından adadan ayrılma vakti. Kayıkla, geldiğimiz piste doğru yola çıkıyoruz. Uçak sözleşilen saatte bizi almak için iniyor. Yorgun ama huzurlu olarak adadan ayrılıyoruz. Geldiğimizden daha da küçük bir uçağın içinde karada el sallayanların bir daha ne zaman gelirsiniz bakışlarını seyrederek ufka dalıyoruz. “Dünya böyle bir yer galiba... Kimileri tüyü bitmemiş yetimin hakkını gasp ederek bir adaya konma derdinde, kimileri de ülkesinden binlerce kilometre uzaklıkta bir adada yetim sevindirme…”
↧