M.Schumacher’in geçirdiği kaza, dünya televizyonlarında 48 saat boyunca birinci haber olarak yer aldı. Bizdeyse bu konuya bültenlerin alt sıralarında yer verildi. Gerçekleşmesi imkânsız birtakım transferlerle ilgili konular ise çok geniş biçimde yer buldu. Bu, bizim dünya spor uygarlığının dışında bir anlayışa sahip olduğumuzun kanıtlarından biriydi.O sırada yurtdışındaydım, durumu başkalarından öğrenmeyip bizzat gördüm: Formula 1’in efsane pilotu M. Schumacher’in Fransa’daki kayak yaparken geçirdiği kaza 48 saat boyunca bütün dünya televizyonlarından birinci haber olarak yayınlandı. Sonrasında da sıralaması en önemli haberlerden biri olarak değiştirildi. Olayın üzerinden iki haftadan fazla süre geçmesine karşın hâlâ dünya medyasında en önemli haberlerden biri olarak yer alıyor.Formula 1 belki bütün dünyayı kasıp kavuruyor ama benim fazla ilgimi çeken bir olay değil. Ancak Schumacher’in bu alanda oluşturduğu efsanenin değerini anlayamayacak kadar da bu işe uzak değilim. Ayrıca Alman Pilot’un bir futbolsever olduğunu da biliyorum. O sırada sakat olmasaydım kendisiyle Formula 1 pilotlarının ülkemizde yaptıkları gösteri maçında karşı karşıya oynamamız sözkonusu olabilirdi. Bu yönüyle de sempati duyduğum biriydi.Aynı olayın bizde nasıl ele alındığı üzerinde uzun boylu durmanın anlamı yok. Biz her konuda kendimize benziyoruz. Dünyanın nelere önem verdiği bizi fazla ilgilendirmiyor. Bize göre o sırada dünyadaki en önemli spor olayı, futbolcu transferleri. Büyük bir bölümünün gerçekleşmesi olanaksız olsa da bunun peşindeyiz.Bir Federer, bütün sporcularımıza bedel!Sadece bu olay değil bütün dünyanın ilgilendiği başka spor olayları da bizim gündemimizde fazla yer bulamayabiliyor. Bu bakımdan dünya spor uygarlığının dışında bir yer olduğumuz söylenebilir. Bunu da kimse acı ya da üzüntü verici filan bulmaz. Kendi dünyamızda yaşamak bize yetiyor. Atletlerimizin ilk kez Avrupa şampiyonluğu kazanmaları gibi olağanüstü gelişmelerin bile bazı spor gazetelerinde fazla bir yer bulamadığına tanık olmuştuk. Dünyada spor uygarlığının doruğunda elbette ki atletizm ve onunla birlikte tenis ve yüzme gibi spor dalları var. Bizim oralarda esamemiz bile okunmuyor. Tenis ve yüzmede dünya sıralamasında belli bir noktada yer alabilmenin çok uzağındayız. Atletizmde bir kıpırdanma olur gibiydi ama orada da doping pisliğiyle karşılaşıp sarsıldık.Dünyada ilk 100’e girebilen tek tenisçimiz bile yok. Yüzmede daha kötü durumdayız. Sporla da yakından ilgilenen bir ekonomist, dünya sıralamasında son dönemde epeyce gerileyen İsviçreli tenisçi Roger Federer’in tek başına 1 yılda oluşturduğu sportif değerin, Türkiye’nin bütün spor sporcularıyla yapabildiğinden daha fazla olduğunu hesaplamıştı.Bu hesabın temeli, Federer’in 1 yıl içinde dünya medyasında aldığı yer ve bunun oluşturduğu reklam değeri ile bizim binlerce sporcu ile yapabildiğimiz -daha doğrusu yapamadığımız- işler kıyaslanmasına dayanıyordu. Uluslararası alanda sözü edilmeye değer işler yapabilen sporcularımız o kadar azdı ki Arda Turan dışında adı bilinen Türkler olarak Mesut Özil ve İlkay Gündoğan’dan başkasını bulmak imkansız gibiydi. Onların da sporumuzla bir ilgileri elbette ki yoktu...Bizde olaysız spor olmaz abi!Dünya spor uygarlığının dışında olma durumumuz sadece bunlarla ilgili değil. Spor alanlarının hemen hepsinde olay çıkarabilme yeteneğimizden tutun da akla gelebilecek her alanda utandırıcı durumlar yaşıyoruz. Bunlardan birini televizyonda izledik. Galatasaray Liv Hospital takımının Edirne Olin deplasmanında seyircilerin çıkardıkları olaylar nedeniyle maça ara verme zorunluluğu doğdu. Sonuçta karşılaşma tamamlandığından bunun üzerinde duran da olmadı.Bir maçta olay çıkması için sebep aranmadığını gösteren karşılaşmalardan biriydi bu. Aradaki güç farkı nedeniyle Galatasaray’ın maçı önde götürmesinin üzerinde durulacak yanı yoktu. Evsahibi takım da iyi oynuyordu. Karşılaşma, izleyenler için keyif verici bir spor olayı olarak gelişiyordu. Fakat olay çıkararak varlığını kanıtlamaya çalışan kesimler mutlaka sahneye çıkıyordu. Bundan bıkmış olan Galatasaray Başantrenörü Ergin Ataman’ın çaresiz çırpınışı karşısında üzülmemek elde değildi. Biz böyle yaşıyoruz ve spor uygarlığından fersah fersah uzak durumlarla ilgili olarak sadece konuşuyoruz. Bunların önlenebilmesi için kalıcı çabalar ortaya koyamıyoruz.Şimdilik bunlarla yetinelimDünya spor uygarlığının uzağında oluşumuzla ilgili sayısız örneğin üzüntüsünü yaşarken arada bir içimizi ferahlatacak işler de olmuyor değil. Örneğin, Schumacher ile ilgili benimle aynı şeyleri düşünen Ercan Taner kardeşimizin varlığını görüp biraz soluklandık. Ercan Taner, NTV Spor’da yayınlanan Futbol Aktüel gibi bununla ilgisiz sayılabilecek bir programda Schumacher’le ilgili gelişmeye yer verdi. Programa katılan gerçek spor adamları olarak gördüğüm Metin Tekin ve Bağış Erten kardeşlerimiz de ona katıldı.Dünya futbolunun efsane isimlerinden Portekizli Eusebio’nun vefatının da gazetelerimizde değilse bile televizyonlarımızda genişçe yer bulabilmesi, sevindirici gelişmelerden biri oldu. Bunda Eusebio ile yaşarken yapılmış bazı röportajların da rolü vardı. Özellikle TRT’de Serhan Asker meslekdaşımızın 2004 Avrupa Şampiyonası sırasında onunla yaptığı röportaj çok keyifliydi ve şimdi bir belgesel değeri kazanmış gibiydi.Bu kapsamda Eusebio’nun bir Galatasaray taraftarı olduğunu da öğrendik ki bu, sporun evrenselliğini gösteren sayısız örneklerden biriydi. Şimdilik böyle ufak tefek hoşluklarla yetinmek zorundayız. Daha çok uzun yıllar dünyadaki spor uygarlığının epeyce uzağında kalma durumu sürecek gibi görünüyor.
↧