Quantcast
Channel: ZAMAN-PAZAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Öztürkçe diye Fransızca kelimeler öğrettiler!

$
0
0
Cumhuriyet devrimleri, hayatın her safhasını olduğu gibi Türk dilini de değiştirmeyi hedeflemişti. Dil erozyonuna maruz kalan bir nesil anne-babasıyla anlaşamayacak ve Öztürkçe diye Fransızca öğrenecekti. ‘Türkçenin Istılah Meselesi ve İdeolojik Kaynaklı Sapmalar’ kitabının yazarı Şakir Alparslan Yasa ile dil devrimini konuştuk.Hacettepe Üniversitesi Fransızca Mütercim-Tercümanlık Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Şakir Alparslan Yasa, ‘Türkçenin Istılah Meselesi ve İdeolojik Kaynaklı Sapmalar’ kitabında, Öztürkçe yanıltmacasını tel tel incelemiş. O devirde zorla uygulanan Öztürkçe politikaları ile özüne döndürülmek istenen Türk dili, tam aksi bir hamle ile Fransızca kelimelerin istilasına uğramış. Yasa, Türkçeden atılan kelimelerin yerine uydurma ve hatta Fransızca kelime koyma işleminin, milletin özüyle bağını kesme projesi olduğunu dile getiriyor.Öztürkçe ideolojik bir devlet projesiydi diyorsunuz. Neydi bu ideolojinin maksadı?Planın birinci ve tek maksadı, târihî Türkçedeki bütün İslâm medeniyeti kaynaklı kelimeleri tasfiye etmek -ki bu hedef, Dil Kurumu’nun 1945 Türkçe Sözlük’ünün “Önsöz”ünde açıkça ifâde edilmiştir- bunların yerine ya Fransızca, ya da uydurmalarını ikame etmekti. ‘Avrupalılaşmak’ için bu elzemdi.Harf ve dil inkılâpları daha umumî bir projenin parçası mıydı?Muhakkak! O günkü adıyla Resmî Temessül İdeolojisi (RESTİ), İslâmla yoğrulmuş Türk kültürünü ortadan kaldırıp yerine Avrupa kültürünü ikame etmek istemiştir. Harf meselesinden hukuk, kıyafet, mûsikî sahalarına kadar her sahada yapılan bütün icrâat bu hedefe ulaşmak içindi. Bunun arkasında diktatör yönetimin kuvvet üstünlüğüne dayanarak, milleti, aslî kültürünü terk edip bir başka kültürü benimsemeye zorlamıştı. Bunun bugünkü adı kültürel soykırımdır.Peki bu dil ve kültürel tahrîbat hangi şekillerde gerçekleştirildi?Beş başlıkta toplayabiliriz bunu. Bunlardan en önemlisi kelime yapısının bozulması. En vahim tahrîbat, bu cihettedir. Bu sûretle önce dilin genetiği bozulmuştu. Tahrîbatın diğer yönleri ise kelime hazinesindeki Fransızca kelimeleri artırma, telâffuz âhengini bozup dili kabalaştırma, (ki bunun sebebi de, ses uyumu kaidelerinin ortadan kaldırılmasıdır), cümle yapısındaki oynamalar ve konuşma tarzında Fransızca söyleyişin taklit edilmesi.O devirde Türkçenin aklın işleyişine aykırı olduğu iddiaları da var…Kelime yapısının ve kelime hazînesinin değiştirilmesi kâfî görülmemişti tabii. Türkçenin yapısı Fransızcanınkine uymadığı için bu husûsta da Fansızca taklîd edilmek istendi. Yazı dilinde giderek yaygınlaştırılan devrik cümle kullanılışı bu anlayışın netîcesidir. Bu fikir, insan aklının normal işleyişinin, Türkçedeki gibi değil, Fransızcadaki gibi bir cümle kuruluşu gerektirdiği iddiâsıyla müdâfaa edilmişti. Yâni ‘özne+nesne+yüklem’ dizilişi yerine, Fransız dilinde olduğu gibi ‘özne+yüklem+nesne’ dizilişi.Değişim, nasıl sağlandı peki?Bu meseleyi, ilk Dil Kurultayı’nda, ‘Öztürkçe’nin de mûcidi Fuad Köserâif ortaya atıyor. Israrla Türkçenin bir Hint-Avrupa dili olduğu, zâten Türklerin de bir Hind-Avrupa kavmi olduğu iddiasını gütmüştür. Zaten bu toplantılar ilmî teblîğlerden çok, hamasî nutukların atıldığı bir parti kongresi gibi tertipleniyordu. Bunlardan en ilginci, Türk Dili Tedkîk Cem’iyeti’nin 7-8 Mart 1933 gecesindeki toplantısıdır. Toplantı sonrası gazete başyazarlarına birer mektup yazılıyor. Heyetin icadı yeni kelimeleri kullanmaları isteniyor tebligatta. Öyle ilginç ki buna uymak mecburiyetinde bulunan ve bu kelimelere alışık olmayan başyazarlar, yazılarını evvelâ bildikleri dilde kaleme alıyorlar sonra da bunları Tarama Sözlüğü’ne bakarak ‘Öztürkçe’ye çevriyorlardı. Hatta o dönem Milli Eğitim Bakanlığı’nda bir Öztürkçe Bürosu kurulmuştu. Üniversite fakültelerinde de benzeri bürolar aynı amaçla hareket ettiler. Hocaların üniversitede bastıracakları kitaplar öncelikle bu bürolardan geçip dili değiştirilerek basılıyordu.Propagandanın sonuçları ne oldu?1930 ve 1940’ların başlarında, bütün memurlar, askerler, üniversite hocaları, gazeteciler, muharrirler, velhâsıl herkes bizzarûre ‘Öztürkçeci’ olmuştu. Yaygın propaganda, Türkçenin irticâî Arapçanın boyunduruğundan kurtarılmasıydı. Gûyâ, milliyetçiliğin îcâbı buydu. Bu zümre, dili ve topyekûn Türk kültürünü değiştirme siyâseti güttü ama millet adına yapılan bu girişimde milletten hiçbir sûretle selâhiyet almadılar.O dönemde Fransızcanın statüsü ne idi?Fransızca, Türkiye’de, 18. asrın sonlarından 1970’lere kadar âdeta ikinci resmî dil statüsündeydi. Devletin Fransızcaya cephe alıp onun yerine İngilizceyi ikame etmesi, Marsilya’da Ermeni âbidesi dikilmesine karşı bir yaptırım olarak başlamıştır. Münevverler, edip ve devlet adamlarımızın o devirde ortak yabacı dili Fransızcaydı.Devrim kastettiği ama rağbet görmediği sebebiyle Türkçe kelimelerden birkaç örnek verir misiniz?Başta Allah, adâlet, can, ruhî, cennet, kanun, cehennem, olmak üzere dinî kelime haznesine el uzatılamadı. Bunun dışında acâyip, şâir, şiir, rağmen, cenâze, rekabet, râzı, şeref, şerîat, şahıs, şahsiyet, imkân, ihtimal, din, iman, mü’min gibi kelimelerin de değiştirilmesi istenmiş fakat bir karşılık görülmediğinden adeta unutulmuştu.Bunları neden değiştiremediler öyleyse?Aslında ellerinden ne geliyorsa yaptılar. En yaygın, en Türkçeleşmiş kelimeler yerine dahi uydurma karşılıklar buldular ve bunları dayattılar. Hatta bir kısım malum çevrelerde, dayatmaya hâlâ devam ediyor. O dönemde bir saydığımız kelimeler için şu veya bu sebeple kelime uyduruyorlar ve tutmadığı vakit yerine de hemen başka karşılık bulabiliyorlardı. Hatta tutmayanları da ısrarla kullanarak benimsetebildiler. Meselâ kitap yerine betik demişler ve bu kelime şimdiye kadar tutmamıştır. Ama mektep gibi bir kelime yerine Fransızcadan (“école”) bozma okul’u, muallim yerine Fransızcanın kaidesine göre teşkil edilmiş öğret-men kelimelerini ikame etmediler mi?Bu değişiklikler halk arasında nasıl karşılık buldu?Halk, uzun bir müddet kendi dilini ‘Öztürkçe’yle biteviye alay ederek müdâfaa etti. Diğer taraftan bilinçli kimseler, ancak için için isyân etmekle yetindi. Mektepteki çocuklar evde ana ve babalarıyla anlaşmakta güçlük çekmeye başlamış, bu yapmacık dil nesiller arasında bir uçurum yaratmaya başlamıştı. Ali Fuad Başgil, Fuad Köprülü, Münir Çapanoğlu gibi devrin akademisyenler de o dönem ya susturulmuş ya da baskılar yüzünden sessiz kalmak zorundaydılar. Mesele hakkında çok zaman sonra beyan ettikleri kanaat biliniyor.Başarılı olunabildi mi peki?Başlarda çok etki edemediler, fakat zaman ilerledikçe bu devrimi yapacak genç bir kitle oluşturdular. Öztürkçe ihtilâlcileri, 1945’te ‘Esas Kanun’ (Anayasa) dilini Öztürkçe yapınca büyük mesâfe kat’ettiler. Çünkü bu sun’î dil artık resmî dil statüsü kazanıyordu. Üniversite, TRT, matbuat ve resmî dâirelerin de bu dili dayatmasıyla Öztürkçe giderek yaygınlaşmaya başladı. Fakat, Menderes devrinde 1952’de Anayasa’nın aslî diline biraz döndürülmesi Öztürkçe çalışmalarının hızını kesti. 1960 darbesinden sonra millete dikte edilen anayasa ile (bu ismi 27 Mayıs ile alıyor) uydurmaca tekrâr resmî dil hâline geldi. Bu târîh, Türkçenin, kırılma noktası ve dilimizde fetret devrinin başlangıcıdır.Arapça, Farsça veya Fransızca… Sonuçta hiçbiri Türkçe değil. Öyle değil mi?Birincisi, Arapça ve Farsça asıllı kelimeler, üç büyük bânisinden biri olduğumuz İslâm medeniyeti kaynaklı kelimeler; yâni öz medeniyetimizin kelimeleri. Avrupa medeniyetinden gelen kelimelere karşı lâkayt olamayız; onlardan ancak ihtiyâç duyduklarımızı alıntı yapabilir. İkincisi, İslâm medeniyeti kaynaklı kelimeler, milletimizin kendi hür irâdesiyle benimseyip yaşattığı kelimelerdir. Hâlbuki Fransızca ve sâir yabancı kelimeler birtakım Sabatay mütegallibenin millete dayattığı, cebren ve hîleyle yaydığı kelimelerdir. Binâenaleyh bu kelimeleri kabûllenmek, bence büyük bir şahsiyetsizlik.Türkçe’de 5 bin Fransızca kelime var“Günümüz Türkçesinde 5 bin civarında Fransızca kelime var. Dahası şimdi halkımız bu kelimelerin Fransızca olduğunu bile bilmiyor. Bunlar sanki “Öztürkçe” gibi gösterildi çünkü. Meselâ matematik, geometri, problem, obje, objektif, baskül, küp, silindir, piramit, rasyonel, reel, kopya, eleman, gaz, motor, paralel, limit, grafik, paragraf, prensip, sistem, teori, gibi. Bütün bu Fransızca ıstılâhlar ve ayrıca yüzlerce uydurma kelime, ders kitaplarına girmek üzere tespit edilmiş ve bütün mekteplere öğretilmek üzere gönderilmişti. Resmî dilin kapıları ardına kadar Fransızca ve uydurma kelimelere açıldı. Hatta, 1920’lerde umûmî lügatlerde 600 civârında olan Fransızca kelimelerin sayısı, günümüzde, yine umûmî dilde 5 bin civârına yükseldi. Bu çok acı vericidir.”

Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Istediginiz bir saatte uyanabilirsiniz


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue