Sinema severlerin merakla beklediği Sürgün İnek filminin setindeydik. Aynı filmde rol almalarına rağmen sette bile bir araya gelemeyen usta oyuncuları röportaj bahanesiyle buluşturduk.Kimi Yeşilçam’ın, kimi sinemanın, kimi tiyatronun, kimi televizyonun duayeni... Film ya da dizi çekimi dışında asla bir araya gelmeyen -ki bunu kendileri söylüyor- beşli ‘niye toplandı?’ dersiniz. 28 Şubat’ta gösterime girecek ‘Sürgün İnek’ filmi için... Yılmaz Gruda, Tarık Pabuçcuoğlu, Eşref Kolçak, Köksal Engür ve Hasan Kaçan’ı aynı kadraja alan film, içinde komiklikleri ve hatta trajikomik pek çok yan hikâyeyi barındırsa da, setin orta yerine kurduğumuz masada konuşuldu aslında gerçek trajedi.Komik bir filmin setinde sadece komiklikler konuşulmadı. Onların nasıl da birbirlerinden kopuk yaşadığına, çekimler dışında asla birbirlerini arayıp sormadıklarına -ki bunu da kendileri söylüyor- ve hatta ‘stop’ sesiyle kendi kabuklarına çekildikleri ‘vah, vahlar!’ arasında dillendirildi. Herkesin kendine göre sebepler sıraladığı sohbette; gençlerden göremedikleri ilgi, devletten göremedikleri vefa, yok olan usta-çırak ilişkisi ve tabii ki ‘Sürgün İnek’ filmi vardı. Ve belki de buradan çıktıktan sonra asla bir daha görüşemeyeceklerdi! Elimi çabuk tutmalı, sohbeti geniş alana yaymalı ve bu tarihi ana tanıklık etmeliydim. Röportaja ilk olarak, Hasan Kaçan’ı moderatör atamakla başladım. “Abi sen yönlendir, ben ara ara sorularla girerim. Sadece Sürgün İnek olmasın. Televizyon da olsun, tiyatro da olsun ve hatta devletin kültür politikaları da...”‘Yeni kuşakta ne sabah ne selâm’Hasan Kaçan’ın uzun tuttuğu açılış girizgahında, oyuncu sinema ilişkisi, film içindeki filmler ve oyuncular olarak hayatlarının nasıl da film olduğu vardı. Söz dönüp dolaşıp ustalarla aynı filmin içinde olmaya gelince, masadakiler kafalarını hafif sağa sola yatırarak, teşekkür mahiyetinde bir şeyler mırıldandı... Kaçan duracak gibi değildi ve istemeden de olsa can alıcı tartışmanın fitilini ateşleyen cümleyi kurdu. “Eşref abiyi ve Yılmaz abiyi filmlerinden tanıyorum. Sanki yıllardır onlarla çalışıyormuş gibiyim. Herkes de öyle hissediyor. ‘Neden derseniz?’ Bu kuşak çok mütevazı bir kuşak. Sanatçı tafraları yapmazlar. Entelle entel, köylü ile köylü olurlar. Bu belki de bir gelenek...” Birbiri ardına sitemkar cümleler aslında tam da bundan sonra gelmeye başladı. ‘Eskiden olan dostluk şimdilerde de var mı?’ ve ‘Birbirinizi arayıp soruyor musunuz?’ sorularına ilk cevap Eşref Kolçak’tan geldi: “Arayıp sormuyoruz. Ancak film ya da dizi çekimi olursa bir araya geliyoruz.” Setlerdeki usta-çırak ilişkisi üzerine de ilginç tespitleri vardı Kolçak’ın. “Gençlerin bizden istifade etme yeteneği yok.” diyerek başladığı konuşmasını, “Ne sabah, ne selam. İlk söyledikleri şey benim işim ne zaman biter? Evvela işe saygı olacak. Geçenlerde bir genç arkadaşımız bizim oyunculuğumuzu beğenmediğini söylemiş. Olabilir. Dilerim o arkadaş bizim seyirci üzerinde bıraktığımız intibaın onda birini bırakır.” diye tamamlıyor.‘Bugün var yarın yokuz, istifade edin’Aralarında 50-60 yıldır aynı filmde oynamayanlar var. Sürgün İnek sayesinde bir araya gelmişler. “Film iyi bir tesadüf oldu. Yoksa bir araya gelmezdik.” diyen Yılmaz Gruda ‘kötü örnek’ olduklarının farkında: “Gençler bizden ders çıkartsın...” Geleceğin sinemacılarının yanlarındaki deryadan ‘bihaber’ yaşadıklarının altını çizen Gruda, “Bizden istifade edin. Bugün var yarın yokuz.” diyor. Hasan Kaçan’ın ısrarlı bir şekilde ‘Sürgün İnek’i hatırlatmasına kayıtsız kalmayan Gruda, neden filmin kadrosunda yer aldığını şöyle açıklıyor: “Senaryo çok hoşuma gitti. Üç adam var. Akıp giden bir olay ve inek etrafında dönüyor olaylar... İnsanın merak olgusu kaybolmuyor. Ben bu yönüyle sevdim.”‘Bana yaşlı deme, önce kendine bak’Masa etrafında hep iltifat dolu cümleler kurulmuyor elbette. Hasan Kaçan’ın, ‘Büyüklerimiz..’ ve ‘Ağabeylerim..’ cümlelerine en sert tepki Tarık Pabuçcuoğlu’ndan geliyor! “Büyüklerim, büyüklerimiz deyip duruyorsun. Benim kafamda beyaz yok. Sen önce kendine bak!” Estağfurullah abi öyle demek istemedim. Bu küçük şakalaşmanın ardından Pabuçcuoğlu yıllar öncesine götürüyor herkesi: “Köksal ile bir filmde oynamıştık. Şimdi yeniden bir araya geldik. Ama inanın nerede bıraktıysak oradan alıp yürüyoruz. Bu da dostluğun sağlam olduğunu gösterir.” Korkarak da olsa (!) Hasan Kaçan ‘Abi film, geldin, nasıl, buraya...’ deme cesaretini gösteriyor. “Hikâye çok güzel. Daha önce olmuş bir olay. Komedi tabii. Benim hoşuma gitti...” Sohbete en az katılan ve kendisine giden soruları ustalıkla savuşturan Köksal Engür içinde, ‘Devlet, destek, kültür, politika’ geçen soruya daha fazla kayıtsız kalamıyor: “Devletin kültüre saygısı hiçbir zaman olmadı. Özellikle son zamanlarda. Elbette Cumhuriyet kurulduğunda birtakım şeyler düşünüldü sanatla ilgili. Her konuda söz var ama benim yaşımdan itibaren devletin sanata desteği çok az. Daha çok köstek oluyor.”Sohbet yandan, sağdan, soldan gelen ‘fotoğraf çektirelim’ tacizleri altında bitiyor. Peki sohbetin başından beri bir araya gelmemekten dostluğun bittiğinden yakınanlar, kayıt cihazı kapandıktan sonra ne yaptı dersiniz. Tabii ki setin dört bir yanına dağıldılar. Belki başka bir filmde...
↧