Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil, televizyonda karşımıza çıkan tarihçilerden. Tarihe geçmiş olarak bakılmaması gerektiğini söyleyen Şimşirgil’e göre müfredattaki Osmanlı anlatımı hiç iyi değil: “O bilgilerin yüzde 70’i çıkmalı. Bilgi yığınını felaket olarak görüyorum. Tarihi yük haline getirmeden, ibretlik hadiseleri gençlere anlatmak daha faydalı olur.”Tarihçiler bir bir ekrana çıkıyor. Sizin modaya uyma süreciniz nasıl başladı?Fetih 1453 filmi çekilmiş, tartışmalar da beraberinde gelmişti. Beni de CINE5’ten davet ettiler. Teknik olarak en iyi tarih filmiydi ama bu çalışmanın Fatih’in bütün şahsiyetini öldürdüğünü söyledim. Herhalde anlatış tarzım hoşlarına gitti. Ve benimle bir tarih programı yapmak teklifinde bulundular. Ben de ‘hay hay’ dedim. ‘Tarih ve Medeniyet’ başlamış oldu. Bu program şu an tatilde. Yine CINE5’te ‘Bir Bani Bir Cami’ programını yapıyoruz.Televizyon hoşunuza gitti galiba.(Gülüyor) Ben TV’leri çok isteyen biri değilim. Konferansları daha çok severim. Ancak son zamanlarda konferanslarda şöyle bir talep ile karşılaştım: ‘Neden TV’lerde yoksunuz. Herkes tarih konuşuyor, siz de çıkın konuşun.’ dendi.Tarih, ders kitaplarına kalmış ‘sıkıcı’ bir anlatıyken artık kitle iletişim araçlarında yoğun bir şekilde karşımıza çıkıyor.Tarihi sadece üniversitelerde değil topluma da anlatmanın lüzumuna inanıyorum. Bu arada tarih sadece bugün popüler olan bir şey değil, hep gündemdeydi. Mesela eskiden gazetelerde tarihî roman tefrikaları vardı. Yine Malkoçoğlu, Kara Murat filmleri en çok izlenen yapımlardı. Hayat Tarih dergisi 100 bine çıkmıştı. Bizim akademisyenlerimiz tarihi sadece makale yazmak olarak gördüler. Yaptıkları işi halka sunmadılar. Popüler tarih Türkiye’de son 20 senedir başladı.Kim öncülük etti size göre?En etkili isim olarak İlber Ortaylı’yı ifade edebilirim. Yansız bir şekilde tarihi halka anlatmaya başladı.Peki, siz yansız bir Osmanlı mı anlatıyorsunuz?İnsanlar taraftır ama bu asla ilimde objektifliği yıkmamalı, değiştirmemeli. Ben kendimi kesinlikle objektif olarak görüyorum. Tarih yapanlar daha sonra tarihi yazmaya başlarlar. Ve bu tarih, kendilerine uygun bir tarih olur. Ben Osmanlı toplumu ne ise onu anlatıyorum. 1,5 senedir program yapıyorum. Hiç kimse bana ‘Senin bu söylediğin yanlış, belgesi yok.’ diyemedi. Tarihî film ya da dizilerde bu işi yapanlar, ‘Biz film çekiyoruz yahut roman yazıyoruz. Bire bir gerçeklik olamaz.’ diyorlar.Kesinlikle doğru. Siz mutlaka bir şeyler katacaksınız. Benim söylediğim şu: Bu katılan şeyler, o kişinin şahsiyeti ile özdeşleşmeli. Ortaya başka bir şey çıkmamalı. Mesela Mustafa Kemal Paşa ile ilgili böyle bir şey yapabilirler mi? Yapamazlar. Ölüye hürmetimiz kalktı mı?Osmanlı padişahlarını koruma kanunu ister misiniz?İstemem. İşin içine yine siyaset karışır. Ama en azından Türk Tarih Kurumu bu tip roman, film gibi çalışmaları yayınlanmadan önce tetkik etmeli.Türk-İslâm sentezine dayalı bir Osmanlı anlatıyorsunuz. Bu, hem seviliyor hem de eleştiriliyor.Fransa, İngiltere, İran tarihini anlatırsam o günün toplumunun inancı, ahlakı ne, bunun gibi konuları araştıracağım. Şimdi ben Osmanlı’yı anlatıyorum. Osmanlı bir İslâm, ehl-i sünnet devleti... Padişahların özellikleri var. Ben bunu nasıl anlatacağım? İnsanlar Ahmet Şimşirgil’e değil, anlatılanlara bakmalı. Ömer Lütfi Barkan’a Osmanlı toprak sisteminin Marksizm’e yakın olduğunu söylemesi için adeta yalvarmışlardı. Ama o, bunu kabul etmedi, ilmin namusunu çiğnemedi. Ben de kendi ideolojimi değil, olanı anlatıyorum, hadise budur.Osmanlı, Kayı’dan gelmediyse nereden geldi?Halil İnalcık, Osmanlı’nın Kayı boyundan gelmediğini ve bunun ‘siyasî bir teori’ olduğunu söylüyor. Ama sizin de Kayı ile ilgili 4 kitabınız var.Kayı serisi devam ediyor. Beşincisi de ekimde çıkacak. Halil Bey, ‘Ben bunu 40 yıldır savunuyorum.’ diyor. Ben de bir soru yöneltiyorum: ‘Osmanlı, Kayı değilse ne? 40 yıldır bulamadın mı?’ Halil Bey, Aşıkpaşazade’yi, Oruç Bey’i, Neşrî’yi kullanır. Bu kaynakların hepsinde Kayı geçer. Neden bunu kabul etmiyor? Osmanlı, Kayı olmasaydı mutlaka ‘Selçukî’yim.’ derdi. Başka bir boy derseniz sizi paçavraya çevirirler. Kayı, asla tartışması olmayan bir husustur bugün.İnalcık Hoca neden böyle söylüyor o zaman? Bazıları söylettiriyor olabilir. Halil Bey, Türkiye’nin tartışmasız en büyük ilim adamıdır ve tarihçilerin duayenidir. Şimdi burada yayınevleri de bazı şeylerin peşinde, reyting için. Hâlbuki Halil Bey’in böyle bir şeye ihtiyacı yok. Bundan önce de başka bir söz ortaya atıldı: “Osmanlı, 1302’de Yalova’da kuruldu.” Yalakabad’da sadece bir savaş oldu ve geri gitti bizimkiler, oralar Bizans’ındı. Bir savaşla devlet kurulmaz.İslâm tarihinde bir devletin kurulduğu ne ile sabit olur? Para, hutbe, tımar vermek... Bunlar en önemli üç husus. Peki, Halil Bey delil olarak neyi gösteriyor: Bafeus Savaşı’nı. Savaş kazanmak, devlet kurmak demek değildir. 1299’da hutbe var, 1301 yılında dirlik var. Bafeus Savaşı, Osman Gazi’nin sadece karizmasını yükseltti o kadar… Tarih, geçmiş midir sadece?Kesinlikle değildir. Geleceği bilgi ile okursunuz. Geçmişten güç alanların ufku geniş olur. Tarih, bilim dallarının en önemlisidir. Tarihe, penaltı atan futbolcu gibi bakmalıyız. Geriye doğru gerilmeden ileri şut atamazsınız. Ders kitaplarındaki Osmanlı nasıl?Hiç iyi değil. O bilgilerin yüzde 70’i çıkmalı. Bilgi yığınını felaket olarak görüyorum. Tarihi yük haline getirmeden ibretlik hadiseleri gençlere anlatmak daha faydalı olur.Ama o zaman da çok hikâyeci bir tarih olmaz mı?Ama sana faydalı. Toplumu öldürmek mi kurtarmak mı maksadımız? Kaldı ki bunlar uydurma değil, yaşanmış şeyler. Bunlar, toplum mühendisliğinin en önemli ölçüleri bence. Halka sunulan, tarihin özü olsun. O zaman faydalı oluruz.Yaşım ilerledikçe notum yükseliyor, şimdikiler şanslı...Tarih dışında neler yapıyorsunuz? Bugün birtakım hizmetleri yapmanın yolu STK’lardan geçiyor. Biz de Âdem-Der diye bir dernek kurduk. Bugün 100 tane talebenin neredeyse 50’sinin de ücretsiz okuduğu bir oluşum içindeyiz. Kitaplarımın telifini de derneğe bağışladım. Kitap yazıyorum, konferans veriyorum. Yani yine tarihle bağlantısı olan işlerle meşgulüm.Konuşmalarınızın arasına şiirler de serpiştiriyorsunuz.Ana kaynaklarımızı okurken aralara beyitler konduğuna ve bunların beni rahatlattığına şahit oldum. Ben de derslerde hangi padişahı anlatıyorsam beyitlerini aralarda söylemeye başladım. Kanunî’yi anlatıyorsunuz; 3 bin beyti var ama hiç kimse bahsetmiyor. Kanunî’nin gazelini okumazsınız onu nasıl anlatacaksınız?Padişah divanları ezberinizde mi?Yok, bu çok büyük bir iddia olur. Ama her birinden bilirim.Siz şiir yazıyor musunuz?İnsanın şiire ilgisi olmasa şiir ezberleyemez. Bir zamanlar başlamıştım. Şeyh Galib’in ‘Deme sakın şöyle böyle bir söz/Gel sen dahi söyle böyle bir söz’ beyti beni çok etkilemişti. Şunu söyleyemezsiniz; bizde böyle bir şiir altyapısı yok. Bari bunları unutturmayalım. Yunus’un bir dizesi, benim hiç okunmayacak binlerce şiirimden daha kıymetli diye düşündüm. Bunları sevdirmem daha mühim.Sevdiğiniz şairler kimlerdir?Nabî, Bakî, Fuzulî, Taşlıcalı Yahya, Nef’î, Ziya Paşa, Yahya Kemal, Necip Fazıl, Ârif Nihat Asya, Nâzım’ı sayabilirim. Bu arada notunuz kıt diyorlar?(Gülüyor) Yaş ilerledikçe notumun yükseldiğini düşünüyorum. Şimdiki talebelerim şanslılar.Takım tutar mısınız?Fenerbahçeliyim.Taraftarlığınız nasıl?Maçlara gidemiyorum ama iyi bir taraftarımdır. Çocukluğumdan beri futbolu takip ederim.En son gittiğiniz maç hangisi?1978’de Fenerbahçe-Galatasaray maçıydı. 2-1 yenmiştik.Maç yapıyor musunuz peki?1982’de ayağım kırılana kadar yaptım. Hatta asistanlık sınavına koltuk değnekleri ile gitmiştim. Sınav salonuna önceden girip, koltuk değneklerini gizlemiştim. Sınavı o şekilde vermiştim.
↧