Aile fertleri arasında bir anlaşmazlık yüzünden oluşan dargınlıklar, ister istemez çocuklarına da yansıyor. Yıllar yılı birbiriyle tek kelime etmeyen evlatlar ise, “Babalarımızın husumetini biz yüklendik.” diyor.Aile fertleri arasındaki kırgınlık başkaca dokunur. O, hiçbir husumete benzemez. Kan bağıyla bağlı kimselerin daha çabuk barışıp kaynaşması beklenirken, hadiseler pek öyle şekillenmez. Öyle ki, yıllar yılı aynı aşa kaşık atmış kardeşler, küs oldu mu hiçbir kuvvet onları bir araya getiremez. İncir çekirdeğini doldurmayan sebepler, imalı sözler, ufak borçlar derinden bir yara açar kalplerde. Memnuniyetsizlikle başlayan bir kıvılcım, yıllar yılı sürecek dargınlığa kapı aralar. Kardeşler arasındaki kırgınlık, belki iki kişi arasında kalacakken, kuşaktan kuşağa geçen ve zihinlerde devam eden kan davasına dönüşür. Birbirlerini hiç görmemiş amcaoğlu, teyze kızı akrabalar, istemeden de olsa başkalarının kinine ortak olarak yetişir. Böyle olunca da aile arasındaki fay hattı seneler içinde büyüdükçe büyür. Birbirlerini sokakta görse tanımayacak yakın akrabaların ilginç hikâyelerini dinledik. Umarız yaklaşan bayram, anlamsızca devam eden küskünlüklerin son bulmasına vesile olur.Begüm Çebe: Ne ben amcamı ne amcam beni tanır!İlkokula gidiyordum, bir amcam daha olduğunu biliyordum, adını da… Ama hiç görmemiştim. Anne ve babamın evde olmadığı bir akşam aramıştı. Babamla görüşmek istedi, ben de evde olmadığını söyledim. Telefonun yanındaki kâğıda şöyle not aldım: “Baba İzmit’ten İsmet Çebe aradı.” Gece geç gelen babam notu gördüğünde çok duygulanmış. Ertesi gün bana, “Arayan kişi sana amcan olduğunu söylemedi mi?” diye sordu. Ben de hayır dedim. Sonra öğrendik ki, amcam o zaman babamdan borç para istemek için aramış. Yıllar sonra mezun olup çalışmaya başladığımda amcamı ziyarete evine gittim. Şimdilerde bazen arıyorum ama ortak bir geçmişim, çocukluğa dair bu hatıra dışında bir anım olmadığı için ilişkiyi ilerletemiyorum. Amcamın dört oğlu var. Sokakta görsem tanımam herhalde. İkisini hiç görmedim zaten. Gördüklerimle de ne arkadaş olabiliyorum ne de akraba.Rahime Güzelce: Okul bitince akrabalık da bittiİstanbul Üniversitesi’ni kazanmıştım. Kayıt sırasında beklerken, iki ön sırada duran erkek öğrenciye kanım ısındı. Hayatımda ilk defa görmeme rağmen sanki bir yerden tanıyormuşum hissine kapıldım. Sonra okul başladı. Ders aralarında, okul bahçesinde onu gördükçe alakam daha da artıyordu. Acaba ben âşık mı oluyorum diyordum. Hatta dünya görüşüm izin verse gidip açılmayı düşündüm ve arkadaşlarıma anlattım. Sonra akrabalarımızdan biri, benimle aynı sene amcamın oğlunun da aynı bölümü kazandığını söyledi. Fakat o amcamı hayatımda görmüş değilim. Niçin konuşmadığımızı da bilmem. Amcamın oğlunun ismi Yasin’miş. Sorup soruşturunca işte o kanımın ısındığı çocuğun akrabamız Yasin olduğunu öğrendim ve bir gün bahçede tanıştım. Meğerse beni kan çekmiş. Okul zamanı selamlaşıp konuşuyorduk. Sonra okul bitince, amcamı düğünüme çağırdıysam da gelmedi. Oğlu da babası gibiydi, okul bittikten sonra bir daha görmedim.Hakkı Kilimci: Halamı ilk defa 25 yaşında gördümBaba tarafımın ilginç bir hikâyesi var. Dedem iki defa evlilik yapmış, ilk eşinden üç, ikinci eşinden yine üç çocuğu olmuş. Babam ikinci üçün ortancası. Dedem ilk eşinden ayrıldıktan sonra çocukların velayeti dedemin üzerineymiş. İrtibat devam ediyormuş fakat ilk kızı Nurşen adeta annesinde rehin kalmış. İlk eşi biraz şirret olduğundan çocuklarına babasını kötüleyip durmuş. Sonra babamlar da dünyaya gelip tüm çocuklar bir evde yaşamaya devam ederken, dedem ve öz babaannem 1977’de kırk gün arayla vefat ediyor. Sahipsiz kalan çocuklar sağda solda büyüyor. Tabii şirret nine yine sahneye çıkıyor ve kardeşler arasındaki samimi bağın öz-üvey diye araya girip fitne tohumları ekiyor. Bu cici halamı iki defa ya gördüm ya görmedim. Birkaç sene evvel tüm kardeşler bayram günü bir araya gelelim deyip toplanmıştı. Bana dediler, işte Nurşen hala orada oturuyor. 25 yaşında gördüm halamı. Üvey ninem böyle yapmasaydı belki de çok farklı bir hayat yolu çizer, sever sevilirdik.Rüstem Kanaryacı: Amcam beni tanımadıKüçüktük... Annem ve babam vefat edince onlardan kalan altınları büyük ağabeyimiz idare ediyordu. Ona güvenmiş ve iaşemizi sağlayan parayı teslim etmiştik. Bir akraba ziyaretinde öğrendik ki parayı har vurup harman savuruyormuş. Dayılarım olayı öğrendi ve elinde kalanlara el koydu. Bu altınlar, yıllar yılı Ankara’daki amcamda muhafaza edildi. Annemin, kız kardeşim için sakladığı altınları… Bizi anne-babamızın sağlığında arayan dayım, sonra hiç aramadı. Yıllar sonra kardeşimiz evlenme yaşına gelince altınları dayımdan teslim almaya gittim. Çalıştığı yere gidip selam verdim. “Nasıl yardımcı olabilirim?” dedi. Annemin ismini söyledim ve kendimi tanıttım. Çok soğuk davrandı. Bileziklerin bulunduğu eve gittik ve bize, aldığımıza dair bir mukavele imzalattı. O günden sonra görüşmek için bir çabaya girmedim.Elif Yılmazoğlu: Facebook’tan ötesine geçemiyoruzBundan on sene öncesine kadar çok sıkı bir şekilde görüştüğümüz annemin amca kızlarıyla aramız bıçak kesiğiyle kopuverdi. Beni büyüten hatta elimize fıstık alıp gece yarısı kapısını çaldığımız Şehriban ablalarla içtiğimiz su ayrı gitmezdi. Sonra dedem ile kardeşi arasında bir arsa meselesi oldu. Babam ve annem onların arasını bulmak isterken kötü oldular. Ayrılık o hadisede başladı ve aileler arasında kapanmaz bir uçurum açıldı. Biz yaşıt çocuklar arasında su sızmazken büyüklerimizin husumetini yükleniverdik. Geçen on yıl süresinde neredeyse hiç görüşemedik. Annemin amcası, kızlarına, ‘Görüşürseniz hakkımı helal etmem’ demiş. Tabii aradan uzun zaman geçti. Aradaki soğukluktan dolayı beraberce bir şey yaşayamadık. Bu yüzden de samimiyetimiz bir yerden ötesine geçemedi. Şimdi birbirimizi Facebook’tan takip ediyoruz. Fotoğrafı beğeniyoruz, yorum yapıyoruz ama iki taraf da, bir kez olsun ‘yüz yüze görüşelim’ isteğinde bulunmadı ne yazık ki!
↧