Hep biz köprüyü düşünecek değiliz ya, köprü de bizi düşünsün. Üzerinden geçen insanların ayak seslerinden nereye gittiklerini tahmin etsin.Ellerini korkuluğa yaslayış şekillerinden dünyaya nasıl baktıklarını, oltayı denize atışlarından beklentilerini… Böyle zamanlarda ihtiyacımız var onlara. Ne güne duruyor şairler! Alışkanlıklarımızı ters yüz edip, “İnsanlar köprüden geçmediği zaman/Acaba köprü düşünür mü?” deyiversinler de Sait Faik gibi, güller gibi açsın içimizde dürbünler ve biz o dürbünlerle seyredelim koskocaman oklavalarla -içlerindeki hamurdan- şeffaf ve titrek memleket rüyalarını açan yufkacıları.Her kelime bir köprüdür şairlerin elinde. Bir ayağı sözlükte diğer ayağı havada. Bir ayağı havada köprü olur mu demeyin. Olur. Hayal hayal gezer o pergel ayak. Yorulmaz mı? Yorulur. Nerede dinlendirirse ayağını işte orada inşa edilir özge köprü, yeter ki geçilmeye değer olsun. Geçilmeye değmeyecek köprü mü var! Var ya. Sen nereye ulaştırdığına bak köprünün. Mektup köprü olup nazlı yârin yad ellere gittiğini haber veriyorsa Karacaoğlan’a, bak nerede dinlendirir ayağını ozan: “Karac’oğlan der ki konmadan göçmem/Her olur olmaza sırrımı açmam/Kötüler köprü olsa üstünden geçmem/Taşık suya uğradırım yolumu”Kâh gözden köprü kurar şairler, “Ruhun bir ırmaktır,” diye yola çıkıp, dağların arasından ovalara, söğütlerin uykusuna, sazlıklara, yeşil başlı ördeklere inebilmek için “geniş köprü gözler”den geçerler Nazım gibi, kâh üzerine köprü kuramadıkları gözyaşlarını Kızılırmak’a benzetip, Seyrani gibi bir geçit yeri ararlar can havliyle: “Can havfından geçit yere varılmaz/Selâmet geçmeye köprü kurulmaz/Kızılırmak gibi asla durulmaz/Hasret ile akan gözden nem benim” Kimi şairlerin köprüsü ise ne gözdür ne gözle görülür. Göklerin yükünü taşımaya kalktığından herkesin koştuğu yerde yürümekte güçlük çeker o. Kâh Necip Fazıl olur ve “Ey akıl, nasıl delinmez küfen?/Ebedi oluşun urbası kefen!/Kursa da boşluğa asma köprü, fen,/Allah derim, başka hiçbir şey demem!” diye döner dili Hakk’a, kâh Pir Sultan olur, “Ulu yol üstünde köprü çatmadım/Hatırlar hoş edip gönül yapmadım/Hakk’ın emrettiği yola gitmedim/Ben nice varayım Hak divanına” diyerek üflemesine rağmen yandıramadığı çerağına hayıflanır.O zaman ömrünü köprüye benzetir şair. “Korkulu” bir köprüdür bu korkulukları olmayan. Üzerinden insan geçmediğinde düşünen köprünün gamı ona geçer bu kez. O zaman ağırlık çöker şairin üstüne, o zaman kurşundan ayaklarını sürümeye başlar, o zaman korkar köprüden geçmeye. Yaşı otuz beşe gelmese de Cahit Sıtkı olur. Yolun yarısı mıdır, sonu mu hesap edemez. Bir ayağı beşik gibi sallanan, diğer ayağı servi gibi kök salan o korkulu köprüden seslenir bize: “Beşikten başlayıp mezara uzanan,/Tenha ve korkulu bir köprüdür ömrüm./Ağır varlığımı aynı hızla her an/Bir baştan bir başa beyhude sürürüm.”Adı bir köprüye verilsin istenmiş, Yunus zaten bir köprü, dervişlere ünleyip, cevap geldiğinde sesine koşan. Sesten bir köprü, “Ben dervişim diyene, bir ün edesim gelir/Seğirdüben sesine, varıp yetesim gelir,” yankısını dudaklarıyla kulaklarımız arasında götürüp getiren. Sadece köprü değil, aynı zamanda mimar. “Sırat kıldan incedir, kılıçtan keskincedir,” mısraının ardından, “Varıp anın üstüne evler yapasım gelir,” diyebilecek kudret ve cesarette bir mimar.Sırat köprüsünün üzerine yapılan evler müşterilerini arıyor. Evsafları mı? Kaç odalı olduğunu açıklamasa da manzarası hakkında bilgi veriyor Yunus. Lebiderya yalıların lafı mı olur: “Altında gayya vardır, içi nar ile pürdür…” Bu sözü işitip bir uğultu koparınca dünya, korkmasın müşterileri diye ekliyor hemen; “Varuben ol gölgede, biraz yatasım gelir” Şaire bak, cehennemde gölgeleniyor. Sıratta ev yapan mimar, cehennemde neden gölgelenmesin! Cehennemin gölgesi mi olur diye itiraz edeceklere de hazır cevabı Yunus’un, “Oda gölgedir deyu, ta’n eylemen hocalar/Hatırınız hoş olsun, biraz yanasım gelir”Yanmaktan yanmaya fark var. Şair yandığında böyle sözler söylüyor işte: “Ben günahımca yanam, rahmet suyunda yunam/İki kanat takınam, biraz uçasım gelir.” Günahkarlıkla masumiyet arasında bir köprü var demek. Ne kadar kansa da dünyaya insan, kanadı hazır, yeter ki uçmak istesin. Kendini cennette hayal edenlerin cehennemini ateşlerken, rahmetten ümidini kesenlerin cehennemini söndürüyor Yunus. Korkulu bir köprüden geçiyoruz madem, elimizi köprü yapalım Allah’a istiyor. “Aldı beni ince yola/İltdi sırat köprüsine/Amelime yok mededüm/Allah sana sundum elim…”Allah’ın eliyle buluşan elden ihtişamlı bir köprü yok dünyada.
↧