Bosna, bu kez kahramanlık hikâyesiyle karşımızda. Savaşı bizzat yaşayan ve uzuvlarını kaybeden insanlardan oluşan Bosna Hersek Paralimpik Milli Erkek Voleybol Takımı, önemli başarılara imza atıyor. 2012 Londra Olimpiyatları’nda paralimpik voleybolda altın madalya alan takım Bosna’nın tarihini yeniden yazmak istiyor.Bosna son yıllarda belgesellere, filmlere, kitaplara savaş dolayısıyla konu oldu. Oysa sadece Mostar Köprüsü, Bosna Hersek Savaşı ya da şehitlikten ibaret değil. Geçmişten bu yana birçok kahramanlık hikâyesine imza atmış bu ülkenin, hâlâ yazılmayı bekleyen hikâyeleri var. Bunlardan biri de Bosna Hersek Paralimpik Milli Erkek Voleybol Takımı. Bosna Hersek Savaşı’nı bizzat yaşamış, savaşmış ve uzuvlarını kaybetmiş kişilerden oluşuyor. Ekip en son 2012 Londra Olimpiyatları’nda paralimpik voleybolda (oturarak oynanıyor) altın madalya almış. Aslına bakarsanız onlar olimpiyatlara ya da farklı müsabakalara katılıp ülkeye sadece madalya kazandıran bir takım değil. 30 yıllık bir geçmişi olan Bosna’nın tarihini yeniden yazan, engellerini aşan, kendilerine güvenen ve inanan bir grup insandan oluşuyor.El Cezire Türk için belgesel çeken yönetmen Ensar Altay, ‘Golden Boys’ (altın çocuklar) ismiyle bu takımın hikâyesinin belgeselini çekti. Ümraniye Belediyesi’nin düzenlediği bir etkinlik vesilesiyle İstanbul’a gelen ekip ve yönetmen Ensar Altay ile bir araya geldik. Takımın koçu Mirza Hrustemoviç 44 yaşında. İki yaşında geçirdiği ateşli hastalık ve yanlış tedavi sonucu sakat kalıyor. Spor yapmaya başlıyor. Teknik okulu bitiriyor ve bir yandan voleybol oynuyor. Yıllar sonra üstüne bir de savaş darbesi alıyor. Mirza, takımı nasıl kurduğunu anlatırken, geçmişe gidemeden edemiyor: “Bosna, farklı kültür ve dinden insanları barındırıyordu. Avrupa’nın göbeğinde canlar yok olurken herkes sessizdi. Anarşik bir savaş vardı. Biz savaşa el yapımı tüfeklerle gidiyorduk. Ancak 6-7 ay sonra ordu kuruldu.” Mirza, savaştan en çok 18-22 yaşlarındaki gençlerin zarar gördüğünü, kiminin öldüğünü, kiminin de sakat kaldığını anlatıyor: “O süreçte sakat kalan gençleri rehabilite amaçlı bir program yapma fikri oluştu. Öyle bir şey yapmalıydım ki, bu insanlar hayata tutunmalıydı. Savaştan önce de paralimpik sporlar başkanıydım. Sonra bu gençleri toplayıp voleybol takımı kurdum. Sdi Spid voleybol kulübü ülkenin ana kulübüydü. Bombaların altında yapılan antrenmanlardan, güzel başarılara imza atacak bir takım, bir kardeşlik ruhu çıktı.”Aliya İzzetbegoviç, ödülünü satıp takıma hibe ettiMirza Hrustemoviç, Bosna Hersek’in ilk cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’i anmadan geçmek istemiyor. Merhum İzzetbegoviç’in savaşa rağmen takımı desteklediğini söylüyor. “Bir anne çocuğuna nasıl davranırsa o da bize öyle davrandı.” diyor ve bir anısını anlatıyor: “Estonya’daki Avrupa Şampiyonası’na katılmamız için İtalya’daki ön elemelere girmemiz gerekiyordu. Maddi olarak buna imkân yoktu. O zaman rahmetli İzzetbegoviç, Birleşik Arap Emirlikleri’nin kendisine verdiği ödülü satıp takıma 20 bin kayme hibe etti. Bir spor kulübü için bu büyük bir paraydı. Sonra onun verdiği hibeyle Avrupa şampiyonu olduk. Yeni bir şey başlattık. İnşallah sonraki nesil de bu sporu devam ettirebilir.”Takıma ekip ruhunu aşılayan bir isim daha var: Kaptan Sabahudin Delaliç. O aynı zamanda Bosna Demokratik Hareket Partisi üyesi. Sabahudin, bu sporla Bosna’yı temsil etmenin ve takımın kaptanı olmanın kendisi için çok özel olduğunu söylüyor. Sabahudin, başarılarını Bosna’ya olan sevgi, inanç ve inatlarına bağlıyor. Her şeyden önce bu sporun artık yaşam tarzı olduğunu şöyle anlatıyor: “Biz sadece oynamıyoruz, inancımızı, hayat felsefemizi ortaya koyuyoruz. Camsız –17 derecede antrenman yaptık. Halı sahada antrenman yapıp çıktıktan 5 dakika sonra oranın bombalandığını bildiğimiz halde pes etmedik. Voleybol filemiz bile yoktu. Ayakkabı bağcıklarıyla file yaparak oynadık.”Mağduriyeti başarıya çevirmiş kahramanlık hikâyeleri var“Bir arkadaşım bahsetmişti takımın varlığından. Savaş gazilerinin kurduğu bir takımdı. Bosna zaten geçmiş ve tarihi itibarıyla kişisel alanıma giren bir ülkeydi. Daha özel bir hikâyeyle orayı anlatmak istiyordum. Kronolojik bir süreci ya da mağduriyeti değil de hikâyesini çekmekti amacım. Biraz araştırdım, mağduriyeti başarıya çevirmiş bir kahramanlık hikâyesi vardı. Bunu anlatırken Bosna’nın yakın tarihine de ışık tutmak istedim. Takımın koçu Mirza ile tanıştım. Çevremizdeki sıradan bir insanın başaramayacağı bir hayat tecrübesine sahipti. Beni çok etkiledi.”
↧