Sayıları gittikçe azalan kuşçu kahvelerini gezen fotoğraf sanatçıları Cemre Yeşil ve Maria Sturm, kuşlarla kuşçular arasındaki gizemli ilişkiyi araştırdı. ‘Kuşların Hatrına' sergisinde örtülü kafeslere sığdırılan tutkunun öyküsü var.
Kuşçularla kuşların arasındaki bağ, dünyanın en tuhaf ve gizemli ilişkilerinden biri gibi. Dışarıdan üstünkörü bakıldığında ‘bir adamın özgürlüğünü elinden aldığı bir canlıya duyduğu saplantılı tutku' demek mümkün. Daha da yüzeysel bakacak olursanız bir adamın üzeri bezle örtülmüş bir kafesle kurduğu garip bağ da diyebilirsiniz. Biraz işin içine girildiğinde ise ‘sevgi mi işkence mi' olduğuna karar verilemeyen çelişkilerle dolu bir sevda... Örtünün anlamı derin. Kuşun örtülü iken çok daha güzel öttüğü söyleniyor. Zira aslolan ötüş ve kuşun sesinin yanında görüntüsünün hiçbir kıymeti yok sahipleri için. Bunun için eskiden sayıları çok daha fazla olan, bugün ise tek tük kalan kuşçu kahvelerinde yarışmalar düzenleniyor. Sesine büyülenip talip olunan kuşa bir araba parası bile veriliyor. Karı koca ilişkileri sekteye uğruyor, evlatlar ihmal ediliyor. Biraz delilik hali. Az biraz da yasak olmanın çekiciliği… Örtünün bir sebebi de yasaktan kaynaklanıyordur kim bilir?
Osmanlı'dan beri süregelen bu kültür, hiçbir zaman tam olarak şeffaf bir şekilde icra edilmese de son altı-yedi yıldır çok sıkı bir şekilde denetim altında. AB'ye uyum yasaları kapsamında doğadan kuş yakalayıp kuşçuluk yaptığı tespit edilen kişilere yüksek cezalar veriliyor. Biraz da bu yüzden kuşçulukla ilgili bilgiler sınırlı. Bu zamana kadar bildiklerimiz de İstanbul'un Kuşçuları adlı belgeselden.
O belgeselden yıllar sonra Cemre Yeşil ve Maria Sturm adlı iki kadın sanatçı, bu sevdanın örtüsünü kaldırmaya niyet etmiş. Ve İstanbul'un Edirnekapı, Silivrikapı, Üsküdar, Beykoz gibi semtlerinde bir buçuk yıl boyunca kuşçu kahvelerini gezip bu gizemli dünyanın detaylarını fotoğraflamışlar. Ortaya da ‘Kuşların Hatrına' adıyla bir sergi ve kitap çıkmış.
Efsanelere konu olabilecek denli çılgınlıkla dolu bu dünyayı ve serginin hikâyesini Cemre Yeşil'den dinledik.
Sergide yer alan fotoğrafların hiçbirinde kuş olmaması da bu örtülü ilişkiden kaynaklanıyor aslında. Cemre Yeşil de aslında bir sürü kuş fotoğrafı çektiklerini ama bunları sergide kullanmama kararı aldıklarını söylüyor: “Dışarıdan gelen biri olduğunuzda kuşu hiç görmüyorsunuz. Bir temsil söz konusu. Kuş taşıma çantasında mutlaka bir kuş motifi vs. var ama kuşun kendisi yok. O kuş izleyicinin zihninde belirsin, biz onun bir kuş olduğunu göstermeyelim diye düşündük.”
Özgürlüğün önemini
hatırlatan kuşlar
Yeşil, bir buçuk yıl süren çalışmaları sırasında kendisini dahi çok şaşırtan ayrıntıları ise şu şekilde anlatıyor: “İçlerinde hiç kadın yok fakat örtü işi çok kadınsı bir şey. Motifli dantelli, çeşit çeşit örtüler var ve erkekler bunları seçip beğeniyor. Bir kişi dışında bu işe ilgi duyan bir kadınla karşılaşmadım. Kuşların tüyü döküldüğünde ya da sesleriyle ilgili problem yaşandığında bu hayvanları iyileştiren kişiye iyileştirici deniyor. Onun eşi seviyordu kuşları ama diğer bütün kuşçuların karıları hoşlanmıyor bu işten.”
Bir başka çılgınlık da sergide fotoğrafı yer alan genç kuşçulardan birine ait. Kuşçunun boynunda İngilizce ‘özgürlüğüme dokunma' yazıyor. Yeşil, bunu inanılmaz bulduğunu anlatıyor: “Bu kişi kuşçuluğa bu kadar gönül kaptırmasını, özgürlüğün ne kadar önemli bir şey olduğunu kendisine hatırlatması üzerine bina ettiğini söyledi. Düşünebiliyor musunuz, ne kadar çelişkilerle dolu bir ilişki.”
Cemre Yeşil, zaten sürecin bütünüyle çelişkili olduğunu düşünüyor: “Mesela devlet, doğa kuşlarını yakalamayı yasaklıyor. Yasayı koyan devlet ama projelerle kuşların kökünü kazıyan da devlet. Biz projeyi çalışırken Kilyos'a gitmemizi önerdiler. Orada çok sayıda kuşçu bulunurmuş fakat üçüncü havalimanı, üçüncü köprü projeleri dolayısıyla göç yolları değişti ve eskiden o kadar dolu olan yerlerde bu yıl hiçbir kuşçuyla karşılaşmadık. Kuşçuların kuş tutamamasının sebebi kuşçuların tutacağı kuşların doğadan azalıyor olması.”
Doğadan yakalanan
kuşlar daha güzel ötüyor
Bu arada Cemre Yeşil'den aldığımız bilgiye göre kuşçuluğun esası özgür kuşlara yani doğadan yakalanan kuşlara dayanıyor. Bu işin mahirleri, halihazırda yasal olan kuş yetiştiriciliğiyle yapılan kuşçuluğu makul bulmuyor. Çünkü özgür kuşların ötüşü makbul. Nedeni bu kuşların doğadaki bütün sesleri taklit ediyor olması. Bir de yarışlarda birinci olan kuşa talip çıkmıyor. Çünkü artık onun üstüne bir şey konulamayacağı düşünülüyor. Nitekim öttürmek biraz da sahibiyle ilgili bir şey. Ama potansiyeli olup da birinci filan olamayan kuşlar varsa ona talip çıkılıyor.
Kuşların hiçbirinin ismi yok
Bir başka ilginç noktayı da Cemre Yeşil şöyle anlatıyor: “Çelişki dedik ya, bu kişiler kuşlarını gerçekten çok seviyor ama ilginçtir kuşlarının hiçbirinin ismi yok.”
Tophane'deki Daire Galeri'de açılan sergi 13 Şubat'a kadar gezilebilir. Kitap da sergi alanında satışta. Ufak bir sürprizle...