Zorunlu mübadelenin üzerinden tam 93 yıl geçti. O gün bugündür iki kıyıda yaşayanların da içi rahat değil. Ayvali, bu dramı dört yazarın üzerinden çizgi roman formatında anlatıyor.
Serin bir sonbahar günü Midilli'den Ayvalık'a günübirlik seferin meyvesi Ayvali grafik romanı. Yazar Soloup, karikatür ve çizgi romanlarıyla yakın tarihe ışık tutmasıyla ünlü. Dahası mübadelenin Türklerde ve Yunanlarda açtığı yaraları heybesinde yıllar boyu taşımış biri. Ayvalık'ın Rum sakinlerinin Müslüman komşularıyla huzur içinde yaşadığı günlere götürüyor okurunu. Lozan Anlaşması sebebiyle apar topar yerinden yurdundan koparılan iki toplumun yaşadığı çileyi çizimlerle nazara veriyor.
Hatırladığınız üzere, 30 Ocak 1923'te Türk topraklarında yaşayan Elen Ortodoksların, Yunan topraklarında yaşayan Müslüman nüfusun zorunlu değiş tokuşunda karar kılınmıştı. O gün bugündür iki kıyıda yaşayanların içi de rahat değil. Bundan olacak ki Soloup, üç Yunan, bir Türk yazarın öyküsünü ustaca tasvir ediyor. Dört müellifin ortak özelliği Ayvalıklı olmak. Bu sebeple biraz evvel terk edilmiş gibi sapasağlam duran Rum evleri, dostluk ezgileri, iyot ve kekik kokusu her satıra sinmiş. Kitap, 2015 Yunan Çizgi Roman Ödülleri'nde en iyi senaryo ve en iyi çizgi roman ödüllerinin de sahibi.
Fotis Kondoğlu, Ahmet Yorulmaz, İlias Venezis, Agapi Venezi, grafik romanda hikâyeleri yer alan yazarlar. Her biri Lozan Antlaşması'nın sonuçlarına bir defa daha kafa yormayı fısıldıyor. Savaş, göç ve yersiz yurtsuz kalmak... Dile kolay iki milyon kişi evini terk edip meçhul bir yolculuğa çıkmıştı. Yazar, bu yıllar için ‘Hüzünlü gölgelerin resmi geçidi' tanımını kullanıyor. Bakın martı nasıl dile döküyor gördüklerini: “Emir gelmiş çürük mallar, yani kadın ve çocuklar Yunanistan'a götürülmek üzere gemiye binecek. Ama on sekizinden kırkına kadar erkekler Anadolu'da çalıştırılacak. Meşhur amele taburları geçiyor…” Bir de Köroğlu öyküsüne uzanınca kanaatiniz sabitleşecek: “Canım kahve istemişti ama çay söyledim Ayvali'de. Dükkânın içinde rengi solmuş büyük fotoğraf dikkatimi çekiyor. Felaketten önceki Ayvaliler. Yani Hıristiyanlar, Elenler, kıvrık bıyıklar, esnaf, komşular, gelip geçenler...”
Girit'ten zorunlu göç eden Türklerin çilesi az mıydı sanki? Ahmet Yorulmaz ‘Hasanakis'inde savaşın soğuk yüzünü aktarıyor. Anadolu'ya giderken yanlarına alamadıkları bahçeleri, minareleri, martıları anıyor: “Annem Evangelia Teyze'nin omuzunda ağlıyordu. ‘Mademki sen varsın Evangelia, aklım Mahmut'un mezarında kalmaz.' Araba giderken Evangelia Teyze şöyle diyordu: ‘Bizim gibi sıradan insanların yeniden buluşup birlikte yaşayacağı günler gelecek Zeynep Hanım…” Ayvali'nin mimarı Soloup'a ‘Neden mübadele hikâyelerini çizmeyi tercih ettiniz?' sorusu sıkça soruluyor. Bir defa da bizim için cevaplamış oluyor: “Türk-Yunan aynasının iki yüzünde insanların birbirine bağlanmalarının ne kadar kolay olduğunu görüyoruz.”
Kıbrıslı yazar Hasan Özgür Tuna, grafik romanı dilimize kazandıran kişi. O da Kıbrıs'ta benzer anlatıları dinleyerek yetişmiş. Ayvali öykülerinde kelimeler asla çatışmaya çıkmıyor. Zulmün bile naifçe anlatılması çok da kolay değil ona göre. Rumların ve Türklerin antlaşma sonucunda yer değiştirdiği diyarlardan biri de Kıbrıs. Tuna, okura soruyor hal diliyle: “Bu sebeple Adalılar başkalarının eşyalarıyla dolu evlerde, başkalarının aile fotoğraflarıyla yaşamaya devam etmiyor mu?”