Koç Üniversitesi'ne bağlı ANAMED'de açılan ‘Günlük Sesler' sergisi İstanbul'un karakteristik sesleriyle gündelik yaşamda karşımıza çıkan sesleri dinletiyor. Serginin İstanbul'un Sesleri adlı bölümünde, Pınar Çevikayak'ın İstanbul'da kaydettiği seslerden oluşan ses haritası ‘soundsslike' sitesi de tanıtılıyor.
Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Merkezi, şu sıralar ilginç bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Serginin adı ‘Günlük Sesler: Sesi Gündelik Hayat Üzerinden Keşfetmek'. Sesin kaynağı İstanbul olunca içeride sizi bol miktarda trafik, seyyar satıcı, martı, vapur düdüğü ve Akbil sesi karşılıyor. Bunlar kent yaşamına dair çeşitli tınılar. Bir de dikkatten kaçan gündelik hayata dair sesler var. Mesela çamaşır makinesi, saç kurutma makinesi, klavye, mouse hatta buzdolabının o sadece kapattığımızda fark ettiğimiz rahatsız edici sesi...
Sergi üç bölümden oluşuyor. İlk bölümde günün temposunda duymamaya başladığımız seslerin ayrıştırıldığı etkileşimli bir yerleştirme var. Düğmelere bastığımızda bahsi geçen ağırlıklı elektronik aletlerin çıkardığı sesler geliyor kulağımıza. Bir sonraki bölümde senaryo ve kurgusu Vassilis Danellis'e, hareketli görselleri Hürcan Emre Yılmazer'e ait olan ‘Şehirde Başka Bir Gün Daha' adlı ses yerleştirmesi var. Sokakta kaydedilen ses ve efektlerden oluşan bir hikâye kısa film tadında ziyaretçilerle buluşturuluyor. Sesin üç boyutlu ve dinamik olarak mekânda deneyimlenmesini sağlayan Dolby Atmos teknolojisi, Türkiye'de ilk kez bir sergide kullanılıyor.
Kent seslerinin derlendiği son bölümde ise İstanbul'un Sesleri adlı proje kapsamında bir yıldır semt seslerini kayıt altına alan Pınar Çevikayak Yelmi ile İstanbul'un ses haritası niteliğinde ‘soundsslike' adlı interaktif web sitesini hazırlayan Hüseyin Kuşçu'nun ortak çalışması yer alıyor. Soundsslike'ın en ilgi çekici tarafı kullanıcıların da sisteme girerek etraflarında duydukları sesleri siteye ekleyebilmeleri.
Sergi vesilesiyle hem İstanbul'un seslerini hem de soundsslike sitesini konuşmak üzere Pınar Çevikayak Yelmi ve Hüseyin Kuşçu ile görüştük. İstanbul'un belirgin, kaybolmaya başlayan seslerini ve sessiz yerlerin hâlâ olup olmadığını sorduk.
Çevikayak'ın seslerle ilişkisi 2008'de Milano'da yüksek lisans yaparken başlamış. Orada İstanbul'un sesleriyle ilgili bir proje geliştirmiş. Proje, sesleri kültürel açıdan ele alıp şehri seslerle gezdiren bir rehber tasarımı üzerine. Bu sesleri koruma altına almak amacıyla projeyi geliştirmek istediğini anlatan Çevikayak, İstanbul'un seslerini kaydetmeye başlamış. Elinde oluşan arşiv, daha sonra Hüseyin Kuşçu'nun geliştirdiği soundsslike sitesinin altyapısını oluşturmuş. Arşiv aynı zamanda Koç Üniversitesi kütüphanesinde bulunuyor. Son 50-60 kaydın da eklenmesiyle tamamlanacak. Sesler Avrupa'daki bir projede de kullanılacak.
Soundsslike sitesi, kullanıcıların da sisteme ses yüklemesiyle sürekli gelişiyor. Bölgelere göre dinlenebilen sesler temalara göre de kategorize edilmiş. Mesela harita üzerinde Eminönü'yü tıkladığınızda seyyar satıcılar, balıkçılar gibi sesleri ayrı ayrı dinleyebiliyorsunuz. Zeytinburnu'nu tıkladığınızda karşınıza at yarışı sesleri çıkıyor. Sokaktaki sesler, eğlence-boş zaman, doğa gibi kategoriler de var. Onlara tıkladığınızda da sadece bu temalara uygun sesler çıkıyor. Çevikayak ve Kuşçu proje vesilesiyle TRT ses efektörü Korkmaz Çakar ile tanışmış ve Çakar, projeyi çok beğenince elindeki 60-70'li yıllara ait kayıtları kendilerine vermiş. Böylece site üzerinde 1972 yılına ait balıkçı kayığı sesini de 1968 yılına ait Sirkeci Garı anonsunu dinlemek de mümkün hale gelmiş.
Hüseyin Kuşçu, birden fazla sesin aynı anda dinlenebileceği bir uygulama da ekleyeceklerini ifade ediyor.
Çevikayak'a İstanbul'un en belirgin seslerinin neler olduğunu soruyoruz. Bu sorunun cevabının kişiden kişiye değişeceğini anlatıyor: “Bana sorsanız tramvay, vapur düdüğü ve martı derdim kesin. Çünkü bu bölgelerde çok bulunuyorum. Ama başkası için başka sesler olabilir.” Hüseyin Kuşçu da Çevikayak'a katılıyor ve Eminönü'ne gidildiğinde en belirgin sesin çiçekçiler ve seyyar satıcıların sesleri olacağını söylüyor.
Tüpçüler ve PVC kaplamacı sesleri artık yok
Kaybolan ya da kaybolma riski taşıyan sesler neler peki? Bu sorunun semtlere göre değişeceğini söylüyor Pınar Çevikayak Yelmi: “Mesela ben Sarıyer'de oturuyorum, orada bozacı hiç geçmez. Ama bazı semtlerde hâlâ bozacılar var. O yüzden kayboldu diyemem, benim için kayboldu ama bazı mahallelerde hâlâ var. Tabii çok azalmış, o ayrı.”
Çevikayak ve Hüseyin Kuşçu'nun hemfikir olduğu ses ise araçla dolaşan tüpçüler ve PVC kaplamacılar. İkisi de artık neredeyse yok. Çevikayak ekliyor: “Kumkapı'da eskiden yolun deniz tarafında balık satanlar vardı. Şimdi onları kaldırdılar. Sonra Tophane'de nargileciler vardı. Bir gün bütün aletlerle gittim kayda, hiçbir nargileci kalmamış. Nargile sesi, çay sesi, tavla sesi, buyrun buyrun sesleri, muhabbet edenlerin sesleri vardı. Kaldırdıkları için bu sesler de yok artık.”
Peki trafik, otobüs sesi bizi rahatsız ederken Beyoğlu'ndaki tramvayın sesi neden güzel geliyor? Kuşçu'nun cevabı şöyle: “Nostalji barındırması etkili ama düşününce yüzlerce otobüs varken sadece birkaç tane tramvay var. Sesi o yüzden rahatsız etmiyor. Kitaplar çok eskiden otobüs seslerinden mutlu olan insanların varlığından da haber veriyor.”
8 Ocak'ta açılan sergi, 20 Mart'a kadar ziyaret edilebilir.