Mustafa Uğurlu, ‘Uzaklarda Arama' ve ‘Rüzgârın Hatıraları' filmleriyle beyazperdede. Usta Oyuncu, filmlerinin hak ettiği değeri görmemesinden dolayı pek keyifli değil: “Bize düşen görevde bir eksiklik var demek ki seyirciyle bağlantıyı tam kuramadık.”
‘Uzaklarda Arama' ile ‘Rüzgârın Hatıraları' gösterimde. Tepkiler nasıl?
İkisi de vizyonda ama gereken ilgiyi görmedi. Kimin hatası bilmiyorum. Bize düşen görevde bir eksiklik var demek ki seyirciyle bağlantıyı tam kuramadık. Rüzgârın Hatıraları, Antalya Film Festivali'nde hayli ilgi görmüştü, ödüller aldı. Heyecanlanmış, heveslenmiştik ama sonra hak ettiği değeri görmedi. Gerçi hâlâ gösterimde, belli olmaz. Çok az salonda seyirciyle buluştuğu için çok umutlu olduğum söylenemez. Uzaklarda Aramada durum çok farklı değil.
Rakibiniz bin 400 salonda gösterilen ‘Düğün Dernek 2: Sünnet'. Zor...
Bunun büyük etkisi var tabii. Öyle olunca salon bulamadık. Bu nedenle diğerlerinin altında psikolojik olarak eziliyor.
Bu durum size ne hissettiriyor?
Gönül ister ki bizimki gibi hikâyelere yer veren yapımların da izlenmesi. Demek ki seyircimizi çok uzaklaştırmışız. Seksenlerde gelişen olaylar, şiddet ortamı, sıkıyönetimler, seks furyası seyirciyi uzaklaştırdı derken Ağır Roman, İstanbul Kanatlarımın Altında ile sektör yeniden canlanmıştı. Fakat sonra tekrar hikâyelerimizden uzaklaşan bir kitleyle karşılaştık. Temel sorun olarak sistemin getirdiği alışkanlıklar zincirini görüyorum. İkincisi; bizlerin seyirciyle doğru iletişimi kuramayışı. Bu filmlerle ilgili bir eksiklik var. Rüzgârın Hatıraları; Cannes'dan senaryo desteği aldı, dünyanın bir numaralı görüntü yönetmeniyle çalışıldı, hikâye güzel, yönetmen iyi, oyuncular çok yetenekli… Böyle olunca seyredilebilir bir film yaptığımızı zannederken seyirciden tam karşılığını alamıyoruz. Demek ki eksik tarafımız var. Bunu irdelemek lazım. Filmciler sorunu daha iyi tespit eder sanırım.
Filmografiniz bağımsız yapımlarla dolu. Popüler filmlerde oynamayı hiç düşünmüyor musunuz?
Sanat nedir? Toplumun aksak taraflarını gündeme getirip daha yaşanılabilir hale getirmek. Bunu ister mizahla yaparsın, ister dramayla… Bir sanat yapıtının içinde olması gereken hikâye, oyuncular, iyi yönetmenler arıyoruz. Derdimiz bu. Onun dışında bir şeyde oynayacak halimiz yok. Çok keyifli bir ülke değiliz, bir sürü sorunumuz var. Böyle olunca hep gülelim. Nereye kadar? Gülelim ama birbirimize bir şeyler katalım. Sulu, cırtlak gülmecenin içinde bu yüzden olmak istemiyorum. Onlara da bir şey demiyorum. Önemli olan alternatifini oluşturup seyirciye ulaştırmak.
Teklifleri ret mi ediyorsunuz, yoksa gelmiyor mu?
Çoğu filmden gelmiyor. Her filmde aranan bir aktör olduğumu zannetmiyorum. Çünkü herkesin yapabilecekleri sınırlıdır. Tip olarak farklı bir imaj çizmiş olabilirim. Geldiğinde ince eleyip sık dokumaya çalışıyoruz. Son dönemde yaptığımız filmlerde sonuç çok da umduğumuz gibi değil.
‘Kalabalık içinde yalnız yaşıyorum'
Rüzgârın Hatıraları'nda Özcan Alper ile ilk defa çalıştınız…
Çok yetenekli ve başarılı olduğunu düşündüğüm bir yönetmen. Rüzgârın Hatıraları, güçlü bir hikâye. Ülkemizin yaralı taraflarından birini deşiyor. O bakımdan onunla çalışmak hayli keyifliydi. Bu filmin setinde de zor şartlar altında çalıştık. Batum'da başladık, gelip Artvin'in yaylalarına çıktık. Tiyatro nedeniyle orayı daha önce görmüştüm. Meğer biz dağın eteklerinde dolaşmışız. Tepe acayip etkileyici ve büyüleyiciymiş. Sislerin üstünde çekim yaptığımız çok zaman oldu. Sisi kaçırmamak için çok erken kalkıp yola çıkıyorduk.
Onun çekimleri ne kadar sürdü?
1 buçuk ay. Ben daha az kaldım orada. Dağda, genç yaşında karısıyla yaşayan bir karakteri canlandırdığım için o ortam bana acayip ufuklar açtı. Yalnızlığın getirdiği hapsedilmiş duygusunu dağın başına çıkınca daha net hissediyorsunuz.
Yalnızlığı seven birisiniz. Oynamak zor olmasa gerek.
Kalabalık ortam içinde yalnız yaşadığıma inanıyorum. Biraz asosyalim. Cihangir'de oturuyorum ama gittiğim yer sayısı bir-iki tane.
Arkadaşlarınız sanat dünyasından mı? Yoksa…
İki taraftan da var. Ama çok sık görüşmem, çok şey paylaştığım söylenemez. Belki bir film, oyun için birlikte oluyoruz, sonra dağılıyoruz. Bu kadar sürüyor. Gönül ister ki dostluklarımız gelişsin ama bir tarafım eksik zannediyorum. İnsanlarla fazla girift olamıyorum.
Neler yapıyorsunuz bu ara?
Bazen hiçbir şey yapmam, bazen bir elimde saz vardır, diğerinde kitap. Bir anda yoğunlaşır, bir anda bırakır, tembelliğime dönerim. Hiçbir şeyle yüz göz olmak istemiyorum. Bu hayatımın her alanına yansıyor. Kendimden sıkıldığım anlar var, her yerde görünmenin anlamı yok. Az kazanalım, seyirci bizi özlesin dediğim oluyor. Daha az parayla geçinme becerisine ulaşınca her şey çözülüyor.
Başucu yazarı, sevdiği mutfak, dostu
Yazar:Başucu yazarları sürekli değişiyor. Kitaplarının çoğunluğu tiyatro, şiir üzerine. Şu anda öne çıkan yazar; Cemal Süreya, Orhan Veli, Melih Cevdet Anday… Ara sıra karıştırıyor.
Şehir:Hayatının merkezinde İstanbul var. Tiyatro yaptığı dönemlerde Adana'dan Bursa'ya birçok ilde yaşadı ama İstanbul başka. Her yaz sahil kasabasına yerleşme fantezisi depreşiyor, kışın unutuyor.
Mutfak:Yöre ayırmaksızın Türk mutfağı diyor. Annesinden öğrendiği yemekleri yapıyor: “Eskiden vakit ayırmazdım. Şimdi zevk almaya başladım, bayağı yapıyorum. Yelpazeyi genişletme niyetindeyim.”
Dostu:Sürekli görüştüğü, proje gelince danıştığı bir isim yok. Pardon var; kendisi. İç sesini dinliyor. Çevreden kime denk gelirse yapacağı işi çıtlatır, fikir alır, yine bildiğini yapar.
Usta:İlki abisi Ahmet Uğurlu, sonra hocaları... Abisini izleyerek, ona öykünerek çıkmış yola. “Yaptığı işleri, tercihlerini incelemek bile bana rehber olabilir.” diyor.
‘Türkan Şoray gerçek bir star'
Uzaklarda Arama'yı Türkan Şoray yönetti. Sultan'la çalışmak nasıl bir deneyimdi?
Türkan Şoray gerçek bir star. Starlığı hâlâ devam ediyor. 200'den fazla film yapmış, dört-beş yönetmenliği olan bir hanımefendiden bahsediyoruz. Bilgi birikimi inanılmaz. Onunla birlikte olmanın avantajlarını yaşadık. Hikâyeyi oyuncuyla birlikte anlatmasını seven tarafı var. Bu da en çok özlemini duyduğum yönetmen tarzı. O bakımdan heyecan vericiydi. Her sahneyi sanki tiyatrodaymışız gibi oyuncuya anlatıp kelime anlamına, vurgusuna kadar çalıştığımız anları hatırlıyorum.
Setten önceki Şoray algısıyla, sonraki arasında ne fark var?
Hiçbir fark yok. Bir anda çalıştık, o sevecen tarafını hiç yitirmedi. İnsan hiç mi yorulmaz, tebessümün arkasında farklı bir yaklaşımda bulunmaz. Onun motivasyonunun karşısında çalışmak dışında başka bir şey düşünemiyorsunuz.
Çekimler iki ay boyunca Muğla'da yapıldı. Sürekli orada mıydınız?
Çoğunluğu Muğla'nın Yeşilyurt köyünde çektik. Yöre halkını oynattığı için Türkan Hanım, çok kalabalık bir kadro haline geldiğimiz günler sıcağın altında çalışmak zordu. Kostümler, makyaj… Sıcaklığın dışında başka bir sorunumuz olmadı. İki ay oradaydık ama boşluk buldukça İstanbul'a döndüm.
Tatilin bir kısmı Muğla'da tamamlandı mı?
Nerde! Muğla'da kalıyorduk, köye gidip geliyorduk sürekli. Setin olmadığı bir-iki gün ayağımızı denize sokma şansımız oldu, o kadar.
Kadronun çoğunluğu kadınlardan oluşuyor. Sıra dışı bir set...
Bir kadın hikâyesi. Bu projede olmamın en büyük nedenlerinden biri de o. Memlekette şiddet almış başını gidiyor. Kadın dayanışması, empatiye davet etmesi beni hikâyeye çekti.