Oyuncu İsmail Can Törtop'un kurduğu Fazla Mesai, farklı mesleklerden tiyatro gönüllülerini sahnede buluşturan bir grup. Aralarında mühendis de var öğretmen de, yönetici de var personel de. Mesai bitince eve değil sahneye koşuyorlar ve her biri en az üç oyuna çıkmış.
Sabah 6'da kalkıp yollara düşmüşsünüz. Trafikte geçen büyük bir sinir harbinin ardından işyerine varıyorsunuz. Stres orada da yakanızı bırakmıyor. Tamamlanmayı bekleyen raporlar, girilmesi gereken toplantılar, bekleyen müşteriler vs. Bu durumda aklınızdan ‘bir an önce akşam olsa da eve gidip dinlensem' dileği geçiyor olmalı. Akşam olunca da büyük çoğunluk bu dileği gerçekleştirmek üzere servislere, arabalarına ya da toplu taşımaya binerek evlerinin yolunu tutuyor. Büyük şehirlerde, çalışan kesimin hal-i pürmelali bu. Peki, bu döngüyü aşan birileri yok mu? Elbette var. İş çıkışında arkadaşlarla yemeğe, sinemaya, tiyatroya gidenlerden bahsetmiyoruz. Hobilerini her şeye rağmen sürdürmeye kararlı kişiler bahsini ettiğimiz. Hele birileri var ki başlı başına bir meslek olarak icra edilen tiyatroyu seçmiş kendilerine. Akşam olunca herkes evinin yolunu tutarken onlar provalara gidiyor. Yanlış anlaşılmasın zorla ya da gönülsüz yapmıyorlar bu işi, aksine büyük bir aşkla, koşa koşa gidiyorlar sahneye. Onlar ‘Fazla Mesai' adlı tiyatro grubu. Adından da anlaşılacağı üzere fazla mesailerini işyerlerinde değil sahnede yapan bir grup. Hepsi farklı mesleklerden ve farklı kurumlardan geliyor. Aralarında psikolog da var, yazılımcı da, matematik öğretmeni de mühendis de…
Oyunlarının olduğu bir cuma akşamı Mecidiyeköy'deki Tiyatro Karnaval'da kendilerini ziyaret ediyoruz. Maksadımız ‘işten çıkıp eve gitmek varken, nedir sizi sahneye getiren' diye sormak. Trafikte kalan birkaç kişi dışında grup toplanmaya başlamış. Bir yandan dekorlar taşınıyor diğer yandan ışık ayarlanıyor. Kuliste kostümler ütüleniyor, makyajlar yapılıyor… Yapılıyor dediğimize bakmayın hepsini kendileri hallediyor. Arada da sorularımızı cevaplıyorlar. Bugün oynayacakları oyun Macbeth. En yenilerinin bile üçüncü oyunu bu. Aralarında altıncı oyunu olan da var. Oğuz Ergun, en eskilerden. Kendisi endüstri mühendisi ve özel bir şirkette satış yöneticisi olarak çalışıyor. Çalıştığı yerde insan kaynakları birimi şirket tiyatrosu kurmaya karar verince eğitmen olarak tiyatrocu Can Törtop'u çağırmışlar. Ergun da dahil olmuş gruba ve bir sene boyunca eğitim almış. Sonra Törtop buradan ayrılıp çalışanlara yönelik bir tiyatro grubu kurmuş. Yani Fazla Mesai'nin bebeklik zamanları… Ergun, bu grupla devam etmiş. Kendisi altı yıldır Fazla Mesai bünyesinde tiyatro yapıyor. Üstelik eşiyle birlikte devam ediyorlar. Eşi Gülşah Ergun da bugünkü oyunda rol alacak oyunculardan. Trafikte kalmış, oyun saatine yetişmeye çalışıyor. Malum cuma akşam trafiği…
Tiyatro para kazandırsaydı mesleklerini bırakırlar mıydı?
Çalışıyor olmaktan kaynaklanan yorgunluğun bu işin dezavantajlı kısmı olduğu açık. Peki çalışıyor olmanın faydalarını görmüyorlar mı? Bu soruya cevap olarak hep bir ağızdan ‘Yorucu olması dezavantaj sayılmaz. Çünkü burada aslında dinleniyoruz' cevabını veriyorlar. Oyunun çıkmasına bir 10 gün kala gece saat 12-1'e kadar çalışıyorlarmış. Ama hiç şikayet etmiyorlar. Tiyatro para kazandıran bir iş olsaydı kendi mesleklerini bırakırlar mıydı sorusuna bir şirkette yazılımcı olarak çalışan Sadık Kuzu cevap veriyor: “Belki para tiyatroya olan şevkimizi gölgeleyebilirdi. Böylesi daha kıymetli.” Kuzu'nun da üç yılı bitmiş burada. Fazla Mesai'nin diğer şirket tiyatrolarından farklı olması onu buraya yönlendirmiş. Şu sözler kendisine ait: “Farklı mesleklere sahip farklı disiplinlerden gelen insanlar bir potada eriyerek ortaya oyunlar çıkarıyor. Diğer gruplarda şirket sponsorlukta bulunuyor. Biz kendi yağımızda kavruluyoruz. Üst yönetimin baskısı yok. Bu sebeple daha kıymetli ve bir miktar daha profesyonelleşme imkânı sunuyor.” İki çocuk annesi Ayşen Erikli de Fazla Mesai ile tiyatroya başlamış fakat şu anda Can Törtop'un profesyonel grubu olan Tiyatro Dünyası'nda da sahneye çıkıyor. Uzun yıllar yaptığı bankacılığı çocukları olunca bırakmış, çocuklar büyüyünce de hep ertelediği tiyatroya yönelmiş. “Seçmek zorunda kalsaydım işi gücü bırakır tiyatro yapardım herhalde.” diyor.
Nurten Caviç de inşaat sektöründe yoğun bir tempoda çalışıyor. Haftanın altı günü işe gidiyor, kalan bir günün büyük kısmı da provalarda geçiyor. Tiyatro aşkını ise şöyle anlatıyor: “Bu bizim için geçici bir heves değil. Hepimizin ikinci-üçüncü oyunları, bu kadar tempoya ve hiçbir maddî; getirisi olmamasına rağmen vazgeçemememizin sebebi, sahneye çıkınca bütün yorgunluğu unutmamız.”
40 yaşından sonra tiyatroya başladım
CANKUT ÖZKORKUT: Bir otomotiv firmasında bayi geliştirme müdürü olarak çalışıyorum. 43 yaşındayım. Üç yıldır Fazla Mesai grubu içindeyim. 40 yaşından sonra tiyatroya başlamış oldum. Her zaman yapmak istediğim bir şeydi. Bir gün ofiste çalışırken hayatımda ne yapmadım diye düşünürken ‘tiyatro yapmadım' dedim kendi kendime. Bu üçüncü oyunum. 25 kez filan sahneye çıkmışımdır. Çalıştığımız için yorgun geliyoruz ve günün bütün yoğunluğundan sıyrılıp bir anda oyuna adapte olmak kolay değil. Yetişecek miyim, trafik nasıl gibi endişelerimiz oluyor. Ama ne zaman seyirci karşısına çıkıyoruz, her şeyi unutuyoruz. İlk sahneye çıktığımda seyircinin gözüne bakmıştım ki bakılmaz. Bir süre zorlandım ama artık daha rahatız. Heyecan son üç-dört dakikaya indi artık benim açımdan.
En büyük avantaj finansal kaygımızın olmaması
OĞUZ ERGUN: Burada altıncı senem. İkinci seneden itibaren eşim de katıldı. Çoğu zaman oğlumuz da provalara geliyor. En zor ve yoğun dönem provalar. Bir araya geldiğimiz zaman ayrılmamız zor olabiliyor. Oyunun çıkması en keyifli an aslında. Sağlık sektöründe iş yapan bir firmada satış sorumlusuyum. Tiyatronun faydasını iş ilişkilerimde de çok görüyorum. Tiyatroyla ilgilenmeye başlayınca ister istemez insanları izlemeye, modellemeye başlıyorsunuz. Özellikle satışta çalışan biri için o görüşmelerde algılama, dinleme ona göre tepki verme gelişiyor. Biz bir yandan seyircimizi de kendimiz buluyoruz. Dolayısıyla hepimiz bulunduğumuz çevrede insanları oyunumuza davet ediyoruz. Ben müşterilere de gönderiyorum ve hepsinden takdir görüyoruz. Çalışırken tiyatro yapmanın en büyük avantajı ise finansal kaygımızın olmaması.
Öğretmen olmanın faydasını sahnede gördüm
ESRA AYBARS: Fazla Mesai ile kuzenim Oğuz sayesinde haberdar oldum. Oyunlara, provalara gidip gelirken ne kadar eğlendiklerini görüp ben de katılmak istedim. Matematik öğretmeniyim. Benim için biraz daha kolay çünkü sabahçıyım ve trafik gibi dertlerim olmuyor. 3 buçuk yıldır buradayım. Topluluk önünde heyecanını yenmek ya da diksiyonunu düzeltmek isteğiyle kursa başlayanlar olmuştu. Gerçekten çok faydası oluyor. Bir grup öğrenciye hitap ettiğim için ben tersini de yaşadım aslında. Derslerin bir kısmını dramayla işliyorum ve kaba tabirle bazen çocuklara şebeklik bile yapmak durumunda kalıyorsunuz. Kursların ilk derslerinde bunun avantajını çok yaşadım. Çekinmek yerine biraz daha atak oluyorsunuz. Tersi olarak da kursta öğrendiklerimi, diyaframı kullanmayı vs. sınıfta deniyorum.
Burası bizim için terapi işlevi görüyor
ZEYNEP YAZICIOĞLU: Fazla Mesai'de üçüncü yılım. Psikologum ve bir şirkette eğitim sorumlusu olarak çalışıyorum. Tiyatro yapmanın faydasını yaptığım işte çok görüyorum. Şirket çalışanlarına eğitimler veriyorum ve aslında orada da bir nevi sahnedesiniz. Topluluğa konuşuyorsunuz ve duruşunuz, ses tonununuz önemli oluyor. Mesaili çalıştığım için işten çıkıp provalara gitmek kolay olmuyor. Bazen 12-1'e kadar çalışmamız sürüyor ve ertesi gün 6'da kalkıp işe gidiyoruz ama şöyle bir şey var. Dışarıda ne kadar mutsuz olursam olayım atölye kapısından içeri girdiğimde her şeyi unutuyorum. Bir psikolog olarak diyebilirim ki burası hepimiz için terapi gibi. Hatta fizyolojik etkileri de var. Geçen sene ‘Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz' oyununu sahneledik. Raporluydum ve bayağı ateşli hastaydım. ‘Oyun var eyvah ne yapacağım' diyerek geldim ve inanın oyun boyunca hiçbir şey hissetmedim. Hatta iyileştim herhalde filan dedim. Ama sahnenin etkisiymiş, çıktım direkt hastaneye gittim.
Her meslekten insan var ve birbirimize destek oluyoruz
İREM ATACAN: Benim de üçüncü senem. Bir müzik edisyon firmasında çalışıyorum. İş ilişkilerimde inanılmaz faydasını gördüm tiyatronun. Özellikle diksiyonum çok gelişti. Konuşurken ve insanları ikna etmede yardımcı olduğu kesin. Diksiyonun düzgün olduğunda daha fazla dinliyorlar sizi. Yorucu olduğu doğru ancak iş dışındaki sosyallik ihtiyacımızı burada gideriyoruz. Çok iyi bir arkadaşlık elde ettik. Ayrıca hepimizin farklı mesleklerden gelmesi dolayısıyla birbirimizin işini halledebiliyoruz. Herkes kendi sektörüyle alakalı diğerlerine yardımcı olabiliyor.