Polisiye edebiyatın kraliçesi Agatha Christie'nin 125. doğum yılı kutlanıyor. Ölümünün ardından 39 sene geçti ancak o, hâlâ dünyanın en çok okunan yazarlarından biri. Polisiye Festivali Kara Hafta dolayısıyla İstanbul'a gelen yazarın torunu Mathew Pritchard'a göre, büyükannesinin hâlâ bu kadar popüler olmasının en büyük sebeplerinden biri, onun insanların ne okumaktan hoşlandığını çok iyi bilmesiydi.
İstanbul, hafta sonu Türkiye'de ilk kez düzenlenen bir festivale ev sahipliği yaptı. Polisiye Edebiyat Festivali olarak bilinen Kara Hafta, bu kez İstanbul'da gerçekleşti. Kara Hafta'nın ana teması, doğumunun 125. yılını kutladığımız Agatha Christie. Festivalin düzenlendiği mekân ise elbette yazarın İstanbul günlerini geçirdiği Pera Palas Oteli. Türkiye'den ve dünyadan kriminal edebiyat temsilcilerinin konuşma yaptığı festivalin çok önemli bir konuğu daha vardı: Ünlü yazarın torunu ve aynı zamanda Agatha Christie Vakfı Başkanı Mathew Pritchard. Pritchard, hayattayken Christie ile en çok vakit geçiren kişilerden. Kitaplarında bir şekilde ona da yer verdiği söyleniyor. Büyükannesiyile tamamı iyilerden oluşan çok fazla anısı var. Christie'ye dair en belirgin özellikleri ise ‘iyi bir dinleyici ve okuyucuydu. Tanıdığım en cömert insandı' sözleriyle sıralıyor. İstanbul'da olduğu sırada görüşme imkânı bulduğumuz Pritchard, büyükannesi hakkında merak edilenleri anlattı.
Agatha Christie, Shakespeare ile beraber kitapları dünyada en çok okunan yazar. Doğumunun ardından 125 yıl geçmesine rağmen hâlâ bu kadar popüler olmasının nedeni ne sizce?
Bunun nedeni büyükannemin insanların nelerden hoşlandığını çok iyi bilmesine sebep olan o güçlü hislere sahip oluşu. İnsanların ancak ve ancak keyif aldıkları şeyleri okuyacağına dair tutkulu bir inancı vardı. Bu onu büyük bir yazar yapıyor.
Peki farklı kültürlere sahip ülkelerden çok çeşitli okuyuculara ulaşmasına ne diyorsunuz?
Kitapları uyarlamalara çok müsaitti. Sadece filmlere ya da TV dizilerine uyarlanmasından bahsetmiyorum. Aynı zamanda farklı dillere de tercüme ediliyor ve çok farklı ülkelerde de popüler olabiliyor. Kendisi çok dindar bir kişi olmasına rağmen farklı dinlerden insanlara da hitap edebilmiş. Çin'den İstanbul'a, Amerika'dan hemen hemen bütün Avrupa ülkelerine kadar çok farklı yerlerde bulundum ve şu ana kadar henüz ‘Agatha Christie kim?' sorusuyla karşılaşmadım. Herkes onun kim olduğunu biliyor.
Agatha Christie kadar tanınan bir başka isim de kitaplarının kahramanı Dedektif Hercule Poirot. Siz aslında büyükannenizin Poirot'yu sevmediğinden bahsetmiştiniz. Bu doğru mu?
Poirot'yu sevmiyor değildi. Farklı türlerde yazmaya çok tutkulu bir kişiydi. Ancak yayıncıları hayatının çok uzun bir kısmında ondan Hercule Poirot romanları yazmasını istedi. Çünkü Poirot serisi çok satıyordu. Hikâye ise tür olarak Poirot'ya uymuyordu ama o hikâye de yazmak istiyordu. Mesela Miss Marple'da olduğu gibi ve başka türler de tabii. Zaten normalde de yaptığı her şeyde çeşitliliğe çok önem verirdi. Bir gün Hercule Poirot'un öldüğü bir roman yazdı ve sonra onu güvenli bir yere sakladı. O kitap ölümünden sonra yayınlandı. Ama onu sevmiyor değildi.
Agatha Christie en çok kimleri okumayı severdi?
Aslında her şeyi okurdu ve sanırım ben hayatım boyunca onun kadar çok kitap okuyan kimseyle karşılaşmadım. Charles Dickens'ı çok severdi. Sherlock Holmes okurdu. Çağdaşı Dorothy L. Sayers severdi. Bu arada sadece dedektiflik romanları değil her şeyi okurdu. Çok iyi bir dinleyici, çok iyi bir okuyucuydu.
Mousetrap adlı oyununu size hediye ettiği biliniyor. Hatırlıyor musunuz o dönemi?
Çok iyi hatırlamıyorum. Çünkü henüz dokuz yaşındaydım ve sanırım kimse de bana o zaman büyükannemin ne yaptığından bahsetmemişti. O dönemler büyükannemin başarısının zirvede olduğu yıllardı ve bence başarısını ailenin diğer üyeleriyle de paylaşmak istedi. Sadece aile üyelerine değil yaşlı ve muhtaç insanlara da çok maddî; yardım yapardı.
Büyükannenizle ilgili unutamadığınız anınız neydi?
Sorun şu ki onunla çok fazla hatıram var ve ‘bu birinci, şu ikinci' diye bir liste yapmadım. Ben çok küçükken Devon'da geçirdiğimiz yazları hatırlıyorum. Birlikte nehir kenarında yürürdük, nehirde kürek çekenleri ve kayıkları izlerdik. Devon'daki evde çok mutlu ve huzurluydu. Biraz daha büyüdüğümde ise müzik festivallerine ve operaya gittiğimizi hatırlıyorum. Her zaman çok iyi bir dinleyiciydi ve kendinden bahsetmekten çok benim ne yaptığımı dinlemekle ilgilenirdi.
Sizin favori Agatha Christie kitabınız hangisi?
Erken dönem Miss Marple hikâyeleri. Özellikle Body in the Library (Kütüphanedeki Ceset), Murder at the Vicarage (Papaz Evinde Cinayet).
Size de kitaplarında yer verdiği söyleniyor…
Evet. Favori hikâyelerinden biri de Endless Night (Bitmeyen Gece). 60'lı yılların sonunda yazmıştı büyükannem onu ve kendisi de 70'li yaşlardaydı. Öykü genç insanlar hakkındaydı. Konu da büyük ihtimalle o sıralarda benimle ve arkadaşlarımla geçirdiği zamanlara dayanıyordu. 70'li yaşlarında biri olarak genç insanların neler hissettiklerini bu kadar iyi anlatmış olmasını çok dikkat çekici buluyorum.
Yazar olma niyeti yoktu
Agatha Christie Vakfı, Kara Hafta için ünlü yazara dair fazla bilinmeyen 125 gerçeği açıkladı. İşte onlardan bazıları:
- Yazar olma niyeti yoktu. Sadece kendisine bir dedektif hikâyesi yazma konusunda meydan okuyan kız kardeşi Madge'e bunu yapabileceğini göstermek istemişti.
- Köpekleri çok severdi ve hayatı boyunca köpek besledi.
- En sevdiği renk yeşildi.
- Nefret ettiği şeyler arasında marmelatlı puding ve hamamböcekleri vardı.
- I. Dünya Savaşı sırasında revirde çalışırken birçok ilaç ve zehrin kimyasal bileşimlerini öğrendi. Bu, bir polisiye kitap yazarı için mükemmel bir eğitimdi.
- Hercule Poirot'yu iki kere ‘gördüğünü' iddia etti: Savoy'da öğle yemeği yerken ve Kanarya Adaları'nda deniz yolculuğunda.
- Çok koyu bir müzikseverdi. En sevdiği besteciler Wagner, Elgar ve Sibelius'tu.
- Bir sörfçüydü ve yüzmek onun ilk aşkıydı. Sörfe, ‘kalasla yüzmek' derdi.