Marmara Üniversitesi'nde siyaset bilimi dersleri veren Dr. Behlül Özkan'a göre, AKP dönemi dış politikası tam bir çöküşle sonuçlandı. Türkiye'yi küresel güç olarak tanımlamak ise temel siyaset bilimi gerçeklerine aykırı.
Davutoğlu'nun hayata geçirmeye çalıştığı neydi?
Ona göre sınırlar etkisini yitirdi. Ortadoğu'da İslami hareketler yükselecek, iktidara gelecek ve bunun doğal liderliğini de Türkiye yapacaktı. Liderliğini Türkiye'nin yapacağı İslam birlikteliği hayali... Halid Meşal'in parti kongresine, Gannuşi'nin, Mursi ve Haşimi'nin gelmesi bunların işareti. Seçim mitinglerinde Erdoğan için ‘ümmetin lideri' deniyor.
Bu anlayış Türk dış politikasının tüm geleneksel çizgisiyle çelişiyor. Devlette bir gerilim yaşanmadı mı?
Bakanlıkta konuştuğum diplomatlar bu durumdan şikâyetçiler. Türkiye'nin geleneksel dış politikası tamamen çöpe atıldı. Davutoğlu, bunu zaten söylüyor, restorasyon diyor. Cumhuriyet dönemi dış politikasının Türkiye'yi sınırlarına hapsettiğini, artık yeni ve daha geniş bir Misak-ı Milli tanımlanması gerektiğini yazmış.
Küresel gücüz deyip Süleyman Şah Türbesi'ni koruyamıyorsunuz
Türkiye'nin kapasitesinin üstünde hareket ettiği kabul ediliyor. Bu kapasiteyi neden Davutoğlu göremiyor?
Davutoğlu, hayal dünyasında yaşıyor, siyasi gerçekliklerden kopmuş durumda, etrafında onu gerçeklere çekecek bir kadro yok. Davutoğlu'na Türkiye'nin küresel güç olmadığına dair bir uyarı yaptığınız zaman “hocam sizin şimdiye kadar yazdıklarınız yanlış” demiş oluyorsunuz. Bunu söyleyecek kimse de yok çünkü Türkiye'de artık liyakat sistemi işlemiyor. Dünyada liyakatin yerini sadakatin aldığı her sistem çökmeye mahkûmdur. Bunun en güzel örneği de Sovyetler Birliği'dir. Davutoğlu, bir hayal dünyasında yaşıyor ve bununla yüzleşmek demek tüm yazdıklarını çöpe atması demek.
O zaman bu tamamen kişisel bir mesele mi?
Kişisel değil, bir dünya görüşü meselesi. Şunu söylüyor bu dünya görüşü: Ulus devlet kimliği tarihi olarak yanlıştı, biz bir İslam kimliği altında sistemi restore edelim. Kendilerine bir kutsal bir misyon biçiyorlar, ama bunun İslam dünyasında hiçbir karşılığı yok. Bu alanda İran'ın onda biri kadar bile değiliz. Türkiye'nin gidebileceği en son yer Kıbrıs. Onun bile hâlâ bedelini ödüyoruz. Bugün kendinize küresel güç diyorsunuz, ama Süleyman Şah Türbesi'ni koruyamıyorsunuz. Türkiye'nin son 90 yılda kaybettiği tek toprak akademisyen olarak Lebensraum diye yazmış Misak-ı Milli'yi genişletelim diye iddiada bulunmuş siyasetçi Davutoğlu'na nasip oldu. Çöküşün en önemli simgesi bu.
Peki, buna rağmen toplumda neden hâlâ AKP'ye destek var?
Son 13 yıldır oy veren kitle şu örneğe benziyor. 20 yıldır biriyle evlisiniz, çocuklarınız var, size aldatma fotoğrafları gösteriliyor. Montaj der, inkâr edersiniz önce, ama artık kafada bir kurt kemiriyor.
Siz rejim değiştireceğiz deyince rejimler değişmiyor
ABD ve Rusya'nın Suriye'de anlaşmasıyla Suriye politikası revize mi ediliyor?
Bu iktidar değişmeden Türkiye'nin Suriye politikası revize edilmez. Suriye sorunu artık sadece Suriye'nin sorunu değil, Avrupa'nın da sorunu, orada 800 binden fazla mülteci var. Batı için tolere edilebilecek nokta aşıldı, o yüzden ne pahasına olursa olsun çatışma dursun mülteci akını kesilsin istiyor. Kerry, Suriye'de laik ve birleşik bir yapı istiyor. Ortadoğu'da İslamcıların desteklendiği sistemin sonuna geliyoruz. Irak'ta, Libya'da bu hataya düştüler. Esed gitsin demek, Suriye'deki seküler-Arap milliyetçisi rejim gitsin, İslamcı rejim gelsin demekti.
Batı, neden var olan statükoyu istemesin ki?
Var olan statüko işine gelmiyordu. Esed, Saddam, Kaddafi Batı karşıtı liderlerdi. Batı'yla çalışan liberal ekonomiye inanan AKP'nin bölgeye model olacağına inandılar, ama bu model çöktü. Batı, geldiğimiz noktada, Rusya ile birlikte radikal örgütlerin çevrelenmesini hedefliyor. ABD'nin başından beri Suriye'de varmak istediği bir yer yoktu zaten. Siz rejim değiştireceğiz deyince rejimler değişmiyor. Tunus ve Mısır'da kurumlar korunduğu için iç savaş olmadı.