Geçtiğimiz günlerde sabah namazı sonrasında Mescid-i Aksa'ya saldırıldığı görüntüleri vardı. Bütün dünyada İsrail askerlerine tepki gösterenlerin içinde Yahudiler de bulunuyordu. İşgal ve ambargoya kalemiyle karşı koyan Yahudilerden biri de İngiliz yazar William Sutcliffe.
‘Duvar' William Sutcliffe'nin ilk romanı değil. Ancak onu herkese tanıtan, tartışmalara sebep olan son kitabı. Sınır Amarias'ı orta yerinden bölüyor. Bir tarafında mahrumiyet diğer tarafında ise dev metropolün mutlu meskunları var. Sınır çevresi küçük yaştaki askerler tarafından korunuyor. Arama noktası ve tel örgüleri aşmak imkânsız. Yoksulluğun göğüs kafesini sadece zeytin ağaçları çatlatabiliyor Amarias'ta. Tasvir ettiğimiz yer İngiliz yazar William Sutcliffe'in kurguladığı Filistin. “Batı Şeria'daki İsrail yerleşimlerinin pek çok unsurunu taşısa da tam olarak herhangi bir yeri temsil etmiyor Amarias.” diyor. Tel Aviv'e uçtuğunda gelişmiş ülkenin sıkıştırdığı hayatlara şahit olduğunu dile getiriyor.
Batı Şeria'da uzun süre ikamet eder ve gördüklerini anlatma gereği duyar. İlk akla gelen yolu tercih etmez. O sebeple Filistinli Leyla'nın değil, İsrailli Yeşu'nun gözünden anlatıyor Filistin'i.
“İki tarafı da gördüm, Filistin'i yazabilirim”
Kendini nasıl tanımlayacağını soranlara, ‘ateist Yahudiyim' diyen William Sutcliffe, bölgenin gerçek portresi için birçok kitap önerebileceğini ama ‘Duvar'ın tam da böyle bir roman olmadığını ifade ediyor. Çünkü yazar, sadece on üç yaşındaki kahramanın penceresinden İsrail politikalarını sorgulamakla kalmıyor, iki toplumun da huzurla yaşamadığı gerçeğini yüzümüze vuruyor. ‘Güvenli bölge'de yaşayan kahramanımız, asker olan babasını küçük yaşta kaybeder. Bu ayrıntı ayrıcalıklı sanılanlarla empati kurmamızı sağlamak için veriliyor. Sutcliffe, iki tarafı da görmenin verdiği rahatlıkla romanını yazdığını şu sözlerle ifade ediyor: “İsraillilere Filistin'in bazı bölgelerine girişleri yasak, aynı şekilde Filistinliler de duvarın öbür tarafını bilmiyor. Ben ikisinde de bulundum. Kendime soruyorum, bunu yazabilir miyim? Evet, iki tarafı da gördüğüm için bu romanı yazabilirim.”
Yeşu'nun aklından geçenler de bu bakış açısının tezahürü gibi: “Sınır herkes için farklı bir anlam taşıyabilir miydi? Sınırdaki askerler beni görüp korurdu. Sahi ordu, babamı neden korumamıştı? Beş yıl önce vedalaştı, evden çıktı. Bir daha dönmedi. O savaşmak istemiyordu ama mecburdu ve onu öldürdüler.”
Üvey babası Liev ve annesiyle yaşayan Yeşu, zeki ve meraklıdır. Herkes ona ‘Duvar'a yaklaşmamasını söylese de o diğer tarafı görme isteğini bastıramaz. Futbol oynarken topu, girilmesi yasak alana kaçar. Orada bir tünel keşfeder Yeşu. Yetişkinlerin yapamadığını yapıp duvarın arkasını görür. ‘Ötekilerin evi' dediği bölgede Leyla ile tanışır. Bu küçük ve onun gibi giyinmeyen kız çocuğu, kendisinin sağ salim evine dönmesine yardım eder. Ancak tanınmaması için Leyla'nın ağabeyinin poşusunu boynuna bağlamıştır. Onu geri götürmek için duvarı yeniden aşar. Arkadaşının zeytin bahçesi, Yeşu'nun yaşadığı tarafta kalmıştır. Bu haksızlığa dayanamayıp Leyla'nın babasına bir söz verir. Vakit buldukça gidip asırlık zeytin ağaçlarına sarılır. Onlara dokunarak hayal kurar. Bir gün bu yaptığını öğrenen üvey babası bahçeyi yerle bir ettirir. Görevliler Leyla'nın babasına zarar verir. Bu acı olay Yeşu'nun üvey babasına ve onunla yaşadığı yeni hayata karşı yıllardır bastırdığı öfkesini açığa çıkarmaya yeter. Tüneli bir daha geçer. Ancak başı derde girer ve aynı yoldan dönemez. Sınırdaki denetim noktasından geçmeye mecburdur. Boynundaki poşuyu çıkarıp askerlere döner. Yaşadıkları şöyle dökülür dudaklarından: “Benim! Buralı değilim. Öteki taraftanım.” Sonunda elini başının üstüne koymasını söyleyen bir ses duyar. Söyleneni yapıp birkaç adım atar. Hemen ardından birkaç el ateş duyulur: “Kurşun taşa isabet edince yerden bir şey havalandı ve göğsüme vurdu. İçime akan ve eriyen sıcak bir patlama hissi yayıldı.”
Kitabın geliri, duvarın ardında kalanlara...
Kitabın sonunda Filistinli yazar-aktivist Raja Shedadeh, Suad Amiry'in eserleriyle Filistin gerçeğini anlayacağımızı hatırlatıyor. Yazar-aktivist Susan Abdulhawa'nın sözleri ise çok tartışılan ‘Duvar' ile ilgili en sahici değerlendirmelerden biri. Abdulhawa, İngiliz Yahudi bir yazarın İsrail işgalini anlattığını duyunca önyargılı yaklaştığını gizlemiyor. Okuduğunda ise kitabın Filistinli olmayan biri tarafından yazılan en iyi Filistin romanı olduğunu itiraf ediyor. George Orwell'in ‘Hayvan Çiftliği' kitabını model alan William Sutcliffe, duvardan kaçan topun neler anlatabileceğini şöyle özetliyor: “Genç okurlar, Hayvan Çiftliği'ni okuduklarında bunun bir çiftlik öyküsü olduğunu düşünür. Ama yetişkinler bunun kesinlikle Stalinizm hakkında olduğunu bilir. Farklı yollardan ikisi için de işe yarar. Onu okuyanlar bunu anlayacak.” Sutcliffe, kitaptan elde edilen gelirin Duvar'ın ardında kalanlar için kullanılacağı teminatını da veriyor. Yazar, kazancını Filistinli çocuklara park yapılması için kullanacak. Böylece kendisinin hisleriyle fiillerinin çelişmediği anlaşılıyor.