Uyuşturucu, toplumumuzda gittikçe kökleşen bir yara. Ayık Yaşamla Buluşma Derneği, bu illete müptela olanların iyileşmesi için mücadele veriyor. Derneğe sığınanların her birinin hikâyesi yürek yakıyor.
Kimi oğlunu kurtarmak isterken tanıdı uyuşturucuyu, kimi arkadaşını. Bağımlısı olunca neyi var neyi yoksa satanlar da oldu, çareyi hırsızlıkta bulmaya çalışanlar da... Aileler ise evlatlarını kurtarmak için her şeyini feda etti.
Yaptığının yanlış olduğunu erken fark edenlerin kurtulma ihtimali yüksek. Uzun yıllardır uyuşturucu bağımlısı olup da tedavisi sürenlerin sayısı ise hâlâ çok fazla. Ayık Yaşamla Buluşma Derneği (AYBUDER), işte bu kişilerin ortak bir dostu. Buraya sığınanlar birbirlerinin derdine ortak oluyor, müptela olanların iyileşmesi için çaba sarf ediyor, en önemlisi de yeni bağımlıların olmaması için mücadele veriyor. Dernekteki kişilerin her birinin yürek yakan hikâyesi var. Anlatırken sıkılsalar da, yaşadıklarını saklamıyorlar: “Biz yaşadık, başkaları yaşamasın. Bizim hayatımız onlara örnek olsun.”
Arkadaşını kurtarmak isterken bağımlı oldu
Eroin bağımlısı arkadaşını kurtarmak için aylarca peşinden koşan 23 yaşındaki Gülşah Kayrak, “Ben onu kurtarmaya çalışırken o beni batırdı.” diyor. Yaşadığı süreci şöyle anlatıyor genç kız: “O eroin içince ben de alkol alıyordum. Ayık kafayla anlaşamıyorsunuz. En son, ‘Sen bırakmazsan ben de içeceğim.' dedim. O gün içtim, derken bağımlı oldum.” Bonzai kullandığı bir gün ölümle burun buruna geldiğinde tedaviye karar vermiş: “Ne olursa olsun, annem ne derse desin yeter ki ölmeyeyim.' dedim ve annemi aradım.” Tedavisi AYBUDER'de devam eden Kayrak, aileleri uyarıyor: “Bu iş ailede bitiyor. Bağımlının sıcak yatağı varsa, cebinde parası varsa, içmesi için ortam hazırsa içmeye devam eder.”
‘Ağabeyimle cami tuvaletinde eroin kullandık'
Lise birinci sınıfta esrarla tanışan Zeyd Üstün (24), bağımlılığa kapı aralayan faktörün aile olduğunu düşünüyor. Sürekli baskı gördüğünü, baba otoritesiyle büyüdüğünü söyleyen Üstün, 15 yaşından 23 yaşına kadar eroin kullanmış. Yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Bir cami tuvaletinde ilk şırıngayı yaptım, ikinci şırıngayı yaparken bayılmışım. Yan tuvalette de ağabeyim eroin alıyordu. 45 dakika beni ayıltmaya çalışmış. Öldüğümü düşünüp ambulans çağıracağı sırada tuvaletin görevlileri gelmiş. Ağabeyim olmasaydı muhtemelen orada ölürdüm. Kendime geldiğimde içtiğim maddenin geri kalanını arıyor, ‘Acaba ağabeyim almış mı?' diye düşünüyordum.” AYBUDER'i aradığını ve hayatının kurtulduğunu belirterek, “13 aydır bir şey kullanmıyorum. Ayıldıktan sonra anne-babamın gözlerinde ilk kez huzur gördüm. Bu süreçte her insanın kendini ifade edebileceği bir ortam istediğini öğrendim. Yargılanmadan, aşağılanmadan dinlenmeyi bekler. Bunu aile yapmazsa dışarıda yapanlar var.” diyor.
Eşyalarını sattı, bağımlılarla aynı evde kalıyor
Duriye Özlü, madde bağımlısı çocuğunu tedavi ettirebilmek için hayatından vazgeçen onlarca anneden biri. Eşinden ayrı yaşayan Özlü'nün oğlu Devran, uyuşturucuyla yedi yaşında tanışmış. Okulda çok hareketli olması sebebiyle götürüldüğü hastanede hiperaktivite teşhisi konulunca ilaç kullanmaya başlamış. Anne Özlü, beş yıl boyunca aynı ilacı kullanan oğluna zamanla yeterli gelmeyince başka ilaçlar da vermiş. İlaçlardaki kokain, anfitamin türevi maddeler nedeniyle oğlunda uyuşturucu alt yapısı oluştuğunu ifade eden Özlü, çocuğunun bally, kokain ve bonzaiye başladığını öğrendiğinde yıkıldığını anlatıyor. Madde kullanmış halde gelen oğlunu evden kovduğunu belirten Özlü, şöyle anlatıyor: “Çok zor bir karardı benim için, şubat ayıydı, dışarısı soğuktu. Gidip gelip kapıyı çaldı, açmadım. Gece bir buçukta geldi, ‘Ne olur anne çok üşüdüm, açım, içeri gireyim.' dedi. ‘Bir daha bu eve gelirsen polis çağırırım.' dedim. Üç gün geçti, tekrar geldi, ‘Anne ne olursun içeri al, çok üşüdüm, açım.' dedi. ‘Gideceğin yeri biliyorsun, benimle artık işin yok.' yol parasıyla AYBUDER'e gönderdim. Boşandıktan sonra yeni eşyalar almıştım, borçlarını ödüyordum. Eskici çağırdım, 900 liraya evi boşalttım. Sadece bir valizle kıyafetlerimi alıp çıktım. AYBUDER'e geldim, burada hayatıma devam ediyorum. Gönüllü olarak elimden ne gelirse yapıyorum.”
İlkokul ikinci sınıfta arkadaşlarıyla sigara kâğıdı sarıp içtiklerini söyleyen 21 yaşındaki Murat Erilgin, 11 yaşında baly, 13 yaşında uyuşturucu, 16 yaşında ise bonzaiyle tanışmış. Bonzai nedeniyle inşaatlarda ya da bilmediği semtlerde baygın kaldığını anlatan Erilgin, İstanbul'da üç sene torbacılık yapmış. Erilgin, uyuşturucu satışının geldiği nokta hakkında şunları söylüyor: “Devlet bu konuda çok zayıf. Taksim'deki, Beyoğlu'ndaki sokak çocuklarından korkuyorlar. Aslında yaklaşmayı bilene zarar vermezler. Ama herkes bir tekme atmış. Şu anda madde kullanma yaşı kalmadı. 11 yaşında eroin kullananlar var. Bonzai kokmuyor, sigaranın ucuna iki diş koyup sokakta rahat rahat içilebiliyor. Polisin yanından geçse bile fark edilmiyor. Bunları takip eden yok. İstanbul'da bu işin sokağı semti kalmadı, her yerde satılıyor.”
Bağımlılara ilaçtan önce sevgi lazım
AYBUDER rehberlerinden eski uyuşturucu bağımlısı Cihan Savaş, insanların ilaç tedavisinden önce sevgiye muhtaç olduğunu söylüyor. Eroin ve bonzai bağımlılarının alkolü çok hafif gördüğünü ve iyileştikten sonra alkol içebileceğine inandığını ifade den Savaş, bağımlıya sıfır kimyasalla yaşamayı öğrettiklerini anlatıyor: “Hastaneye yatırıp, ilaç yazıyorlar. Bu, sentetik eroindir. Bunu torbacıya satıyor, eroine çeviriyorlar. Deri altına çip takıyorlar, o da bir tür kimyasal. Burada akademisyen, psikolog, doktor, ilaç yok. Bağımlı geldiği zaman sarılır, kucaklarız. Toplum bize cüzamlı gibi tekme attı hep. Onlara sarılmamız, bir sıcaklık hissi oluşturuyor. Eski bağımlı olmamız ve şu an hiçbir şey kullanmamam onlar için en büyük örnek. Onların umuda ihtiyacı var. Biz doktorlar gibi, ‘15 günde hallederiz' demiyoruz. Bu bir beyin hastalığı, ‘ruh kanseri' diyebiliriz.”