“Hayat, fena halde futbola benzer.” sözü, ‘Dar Alanda Kısa Paslaşmalar' filminin Erkan Can tarafından söylenen unutulmaz repliğidir. Bir sezon önce yeşil sahalarda fırtına gibi esen yıldız futbolcular, ertesi yıl tanınmaz hale gelebiliyor. İşte birkaç örnek…
Attığı gollere istinaden onu yeşil sahaların Muhammed Ali'si olarak tanımlayanlar oldu. Özellikle Karabükspor'da oynarken ‘kelebek gibi uçuyor, arı gibi sokuyordu'. Dile kolay 50 maçta 30 gol atmıştı. Haliyle bütün gözler bu yetenekli Nijeryalının üstündeydi. 2011 yılındaki şike davasında adı geçti. Bu süreçten sonra gözler daha bir dikkatle izledi onu. Neyse sözü dolandırmayalım. 22 Mart 2015'te kendi sahalarında oynanan Galatasaray derbisinde sahayı terk etme girişimi, taraftarların nezdinde yıldız oyuncunun bittiği andı denebilir. Başkan Aziz Yıldırım'ın “Fenerbahçe için nezarethanede dört gün yattı.” sözü bile kâr etmedi onun için. Ve büyük umutlarla Sarı-Lacivertli formayı sırtına geçiren oyuncu, başarısızlık hikâyesinin esas oğlanı oldu. Sözü Emmanuel Emenike'den açmış olmamızın nedeni, söz konusu halin Avrupa futbolunda da gözlemlenmesi.
Radamel Falcao, Atletico Madrid formasını giydiği 2011-2013 sezonlarında oynadığı 68 maçta rakip filelere 52 gol bırakmıştı. Bu, Kolombiyalı yıldız için olduğu kadar kulüp adına da önemli bir başarıydı. Zaten her şey bu gollerin sonrasında başladı. 2013 yılında Fransız ekibi Monaco'ya transfer olan Falcao, burada pek bir varlık gösteremedi. Ve ünlü İngiliz devi Manchester United'a kiralanarak Ada'ya ayak bastı, 15 maçta sadece 4 gol atabildi. Tabii bunda ‘Kaplan' lakaplı futbolcunun yaşadığı sakatlığın önemli bir payı vardı. Teknik Direktör Van Gaal'in şu sözü, acı tablonun diğer ismiydi aslında, “Falcao'nun 20 dakikalık kondisyonu var.”
2011-2014 sezonlarında milyonların önünde Nou Camp'ta top koşturuyordu Alexis Sanchez. 88 maçta 39 gol atmayı başarmıştı Şilili yetenek. 2014'te o da Ada'ya gitti ve Arsenal'a imza attı. 29 maçta 14 gol atmasına rağmen istenilen performansı bir türlü yakalayamadı. İngiliz taraftarının tatmin olmadığı şey, belki de genç ismin Barcelona'daki oyun tarzını kendilerine izlettirememesiydi.
Gelelim Devrekli Mesut'a… Türk asıllı Alman futbolcu, profesyonel kariyerine Schalke 04 ile başladı. Ardından Werder Bremen'le yolları kesişti. Bu arada Alman Millî; Takımı'nın formasını sırtına geçirdi. Türklerden bir kısmı onu ‘Türk gibi davranmamakla' tenkit ederken; Almanlardan bir kısmı da ona maç öncesi Alman millî; marşını okumadığı için kızıyorlardı. 2010'da Alman ekibinden İspanyol devi Real Madrid'e transfer olduğunda flaş isimlerden biri haline geldi. Zidane'den sonra 10 numaralı formayı sırtına geçiren bir başka göçmen çocuğuydu o da. Madrid'de 105 maça çıktı, 19 gol kaydetti. Üç senenin sonunda, yani 2013'te Arsenal'e transfer oldu. Ancak geçtiğimiz sezon performansında büyük bir düşüş yaşadı. Hocası Arsene Wenger, “Özil'in burada heykeli dikilecek.” diyerek yıldız oyuncuyu onore etti. Fakat The Sun gazetesi, şu başlığı attı: “Taraftarlar zaten onun bir heykel olduğunu düşünüyor.” Bakalım Devrekli Mesut, bu sözün altında kalacak mı?
Fernando Torres, 2008 Avrupa Şampiyonası finalinde, İspanya formasıyla Almanya'ya attığı gol sonrası futbol kamuoyunun gündemi olmuştu. Atletico Madrid ile başlayan kariyeri, Liverpool ve Chelsea ile devam etti. 2014-2015 sezonunda İtalyan ekibi Milan'a gitti; fakat eski günleri peşinden gelmedi. Sadece 10 maç oynadı ve 1 gol attı. Sezon sonunda ‘küllerinden yeniden doğsun' diye eski kulübü Atletico Madrid'e kiralanan Torres, 17 maçta 2 gol atabildi. Ve yalnızlar rıhtımına demir attı.
Arjantinli yetenek Di Maria, 2010'dan itibaren dört sene formasını giydiği Real Madrid'de başarılı günler geçirdi. Dile kolay 124 maça çıktı, rakip filelere 22 gol bıraktı. 2014'te Manchester United'e transfer oldu. Fakat burada sadece 5 maça çıkabildi. “Kırmızı Şeytanlar'ın çürük domatesi” oldu bir bakıma. Kadroya girmekte zorlanan Di Maria'nın adı şimdilerde PSG ile anılıyor.
Onun için ‘ikinci Zlatan İbrahimoviç' diyenler de oldu; ama kişisel istikrarı ülkesi Bosna-Hersek'i andırıyor. Edin Dzeko, Wolsburg'daki parlak kariyeri sonrası 2011'de Manchester City'e imza attı. Attığı hayatî; gollerle takımına büyük katkı sağladı. Öyle ki ilk sezonunda FA Cup'ı kazandı. Ancak o da şimdilerde düşüş yaşayan ve ‘ver bana düşlerimi' diyen futbolcu taifesinden.
Tekniği ve rakiplerinden top çalmasıyla tanınan Marcu Reus da inişe geçen grupta yer alıyor. Borussia Dortmund'daki güzel günleri yaşadığı sakatlıkla kâbusa döndü. Bakalım önümüzdeki sezon hayat ondan futbolu mu çalacak; yoksa o rakiplerinden meşin yuvarlağı mı?
David Luiz ismi bazı futbol yorumcularına göre zaten şişirilmiş bir balondu. 2011-2014 yılları arasında Chelsea'de oynarken attığı 4 gol bunun ispatıydı kimilerine nazaran. Sonrasında anlaştığı PSG'ye ise kariyerinin bittiği kulüp olarak bakıldı. Acımasız eleştirilere maruz kalan Brezilyalı yıldıza 8 yaşındaki bir çocuğun yazdığı mektup çare olacak mı, onu bu sezon göreceğiz: “Dünya Kupası'nda oynadığın bütün maçları izledim ve oynadığın oyunu çok beğendim. Bence üzülmemelisin; çünkü sen iyi oynadın… Hayat böyledir; bazen üzülür bazen sevinirsin ama daima mutlu olmak zorundasın.”