“Viyana'yı kuşatmaları dışında Avrupalının Osmanlı hakkında pek bilgisi yoktur.” diyor Viyana Üniversitesi Felsefe Profesörü Franz Martin Wimmer. Bu kanaate nereden vardı? Emekliliğine birkaç yıl kala Türkçe öğrenip okuduğu kitaplardan mı, yoksa Cemil Meriç'in ‘Ummandan Uygarlığa’ isimli eserinden mi?
1942 yılında Avusturya'nın bir şehri olan Salzburg'un köyünde çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir Franz Martin Wimmer. Bu da onun üniversiteye başlamasını geciktirir. "Üniversiteye başladığımda bir yetişkindim." diyen Wimmer, sebebini şöyle açıklar: "Benim jenerasyonumdan birçok insan için üniversiteye gitmenin tek yolu Katolik rahip olmaktan geçiyordu. Çiftçilikten şehre gitmek bir bahane olmadan pek mümkün değildi.” Bu sebeple öncelikle ilahiyat eğitimi alır Profesör Wimmer. Bir İspanyol askeri olan Aziz Loyolalı Ignatius tarafından 1534'te kurulan Cizvit tarikatına bağlanır. Ama sonraları buradan da, ilahiyatın Katolik Hıristiyan kısmından da hayatının geri kalanında bir daha hiç etkilenmeyecek şekilde ayrılır. İlahiyat eğitiminden ona kalanın sadece felsefe olduğunu fark eder yıllar sonra… Ardından felsefe ve siyasal bilimler eğitimi alır Profesör Wimmer. Siyaset bilimi ile felsefenin ilişkisinden etkilenir. Bu eğitimleri tamamlamak üzere yani doktora seviyesindeyken felsefenin sadece bir alanını Avrupa felsefesinin öğretildiğini fark eder. Bu ona çok yetersiz gelir. Bu farkındalığı oluştuğundan sonra üniversitelerde hocalık yapar. Zamanının büyük kısmı Viyana Üniversitesi'nde geçse de Kaliforniya, Kosta Rica, Mumbai, Bulgaristan, Çin, Fas, Tayvan, Hindistan ve Japonya ders verdiği onlarca ülkeden birkaçı olur.
Franz Martin Wimmer, 60 yaşına kadar 9 dil öğrenir. 62 yaşında Türkçe öğrenme kararını ise şöyle açıklıyor Profesör Wimmer: "Öğrendiğim her dilde bir şeyler okuyup kendimi ifade eder hale geliyordum. Bu durumun seyahatlerimle de bağlantısı vardı. Mesela Japonya'ya giderken biraz Japonca öğrenirdim, yani dillerle oynamayı seviyordum. Babam vefat edince dillerle oynamayı bıraktım. Emekliliğime kadar son bir dil öğrenme hakkı bıraktım kendime. O dil de edebi eserlerini tanıdığım, yaşantımda Viyana'da olan ve Batı dillerinden farklı olan bir dil yapısına sahip olmalı dedim. Bu kategorilere uyan 3 dil var idi Japonca, Macarca ve Türkçe. Japoncayı daha önce öğrenmeye başlamıştım ama hiçbir zaman Japonca okuyamayacağım. Çünkü fazla sembolik. Macaristan edebiyatı çok ilgimi çekmedi. Türkçe ise hem Batı dillerinden farklı hem de çevremde anadili Türkçe olan dostlarım var." Artık Türkçe bilen Profesör Wimmer'ın “Kültürler Arası Felsefe” isimli kitabı Türkçeye de çevrilir. Kendisi ise Cemil Meriç'in kitaplarını kazandırır Almancaya…
Cemil Meriç ve eserleri ile nasıl tanıştınız? Kitaplarını gönüllü olarak çevirmeye nasıl karar verdiniz?
Cemil Meriç'in Jurnal'ini okudum. 1960'larda çıkan jurnali, o zamanlar Hint felsefesiyle ilgili yazdığı kitap. "Zavallı Hint zavallı ben”i o kitapta okudum ve unutmuyorum. Bir okuma halkası oluşturduk. Bunun Almanca karşılığı “Lesekreis”. Bu okuma halkasında Cemil Meriç'in “jurnal”ini ve “Umandan Uygarlığa” kitaplarını satır satır okuyup üzerine konuşarak ilerledik.
Başka Türkçe okuduğunuz eserler var mı?
Cemil Meriç'in dışında tarihçiler tanıyorum. İlber Ortaylı, Hilmi Yavuz, Ahmet Ümit ve Orhan Pamuk’u okudum. Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü okudum.
Peki Cemil Meriç çevirilerinde belirlediğiniz bir hedef var mı?
Benim için yol, hedeftir. Cemil Meriç'in hiçbir çevirisi yok Almancada ya da Batı dillerinde. Onun hakkında benim bildiğim yalnızca 3 neşir var. İkisi İngilizce, biri Almanca. Bunlar da çok yeni yayınlar. Cemil Meriç, Batı'da okunmuyor ve bunu üzücü buluyorum. Çünkü Meriç'in kültür teorisi alanında ve Türkiye Cumhuriyeti'nin erken yıllarının önemli bir yazarı olduğunu düşünüyorum. Buna belki bir hedef diyebilirim ama bir hedef için bir garantiniz olmaz yoldan başka…
Cemil Meriç, sizin Türkiye'ye bakışınızı da etkiledi mi?
Türkiye'ye bakışım elbette değişti. En azından farklılaştı, çok yönlü ve daha detaylı oldu. Bilimsel bir temele dayandırmadan benim ilgimi Cemil Meriç ve Ahmet Midhat Efendi gibi yazarlar çekiyor. İkisi de filozof değil ama filozof olmadan da felsefe yapılabilir. Ahmet Midhat Efendi'nin 'Felatun Bey, Rakım Efendi' adlı eseri ve Cemil Meriç'in Hindistan ile olan fikir teatisi, iki yazarın da hep geçmişe bakması, Meriç'in Osmanlıca ağırlıklı dili, aralarında 100 yıl olmasına rağmen her ikisinin de geçmişe çok hürmet etmekten ziyade iyi bir gelecek kurmak adına emek vermeleri ilgimi çekiyor. Bu düşüncenin günümüzde de önemli olduğunu düşünüyorum. ‘Geçmişi bilmeden, tanımadan geleceği kurmak mümkün değil’ diyor Cemil Meriç eserlerinin birçok yerinde.
Cemil Meriç'in oryantalizme bakışı hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bu akımın ne tarafında?
Bunu kime sorsanız farklı cevaplar alırsınız. Hatta Türkiye'de bile farklı cevaplar alırsınız. Genç sosyal bilimcilere veya kültür bilimcilere sorun İstanbul'da, onlar da farklı cevaplar verecek. İstanbul'da benim jenerasyonumdan insanlar Cemil Meriç'i iyi tanır ve etkilenmişlerdir. Ama Meriç'in kim olduğunu hiçbir zaman tam olarak öğrenemeyecekler. Mesela kızı Ümit Meriç, hakkında bir kitap yazmış; biraz aile tarihini anlatıyor, biraz da Cemil Meriç'in fikir tarihinden bahsediyor. Ama Cemil Meriç kim? Marksist miydi? Gelenekselci miydi? Çok kolay bir cevabı yok ve bu yüzden en ilginç yazarlardan biri bence.
Ahmet Midhat Efendi'den bahsettiniz. Onu nasıl keşfettiniz?
Bir süre Osmanlı tarihiyle ve Osmanlı edebiyat tarihiyle ilgilendim. Yunus Emre'den Ahmet Mithat Efendi'ye kadar hepsiyle ilgilendim. Genç yaşlarımda böyle bir ilgim yoktu. O zamanlar Avrupa, Fransa, İtalya ile meşguldüm. 62 yaşımdan sonra başladım Türkçe ve Osmanlıcayla ilgilenmeye. İstanbul'da Kapalıçarşı'nın arkasından bir ansiklopedi aldım. İçinde her padişaha dair birkaç sayfa vardı. Önce padişahları tanımaya çalıştım. Tıpkı burada Habsburglar'i öğrettikleri gibi onları öğrendim. Muhteşem Yüzyıl'daki kadar iyi biliyorum (gülüyor.) Ama fena değildi. Hem Almanca hem Türkçe birçok kitap okudum. Osmanlı'nın bütün dinlere karşı bir tolerans politikasının olduğunu biliyordum ama İbn Haldun'un Osmanlı için bu kadar önemli olduğunu bilmiyordum. Osmanlı edebiyat ve beşeri ilimleri hakkında pek bilgim yoktu. Sadece benim değil genel olarak birçok Avrupalının böyle bir bilgisi yoktu. Viyana'yı kuşatmaları dışında pek bilgimiz yoktur Osmanlı hakkında.
Bu eski eserleri okurken zorlandınız mı?
Evet Türkçe çok zor bir dil. Japonca daha kolay mesela. Japonca ile kıyaslıyorum çünkü Japonca da zor bir dil. Türkçe öğrenirken bir zorluk şu: Birkaç sözlükle öğrenmek zorunda kalıyorsunuz. Mesela hem Türkçe kelimeye hem de Arapça, Farsça kökenli olan kelimeye bakmak durumunda kalıyorum. Ya da benim okuduğum eserler bunu gerektiriyor.
Sizden Cemil Meriç'i bir cümleyle anlatmanızı istesek cevabınız ne olurdu?
İbn-i Haldun'dan bahsederken şu cümleyi söylüyor: "O yalnız bir yıldırımdı". Belki de kendinden bahsediyor…