17-25 Aralık operasyonlarının ardından ‘Babacım Babacım’ isimli şarkıyı yapan Erdal Güney, sanatçıların daha özgürlükçü olması gerektiğini vurguluyor. Çalışmalarını geleneksel müzikle temellendiren sanatçı, halk edebiyatındaki taşlama geleneğini devam ettiriyor.
Erdal Güney kulakları iyi müziğe aşina olanların yakından tanıdığı bir sanatçı. Geleneksel müzikten aldığı ilhama, içinde yaşadığı toplumu ve naif duyguları katıp şarkılarını geleceğe taşıma gayretinde olan bir kent ozanı. Film ve dizi müziği dendiğinde ülkemizde en önde gelen isimlerden biri. Hatırla Sevgili, Elveda Rumeli gibi çok sevilen dizilerin yanında birçok film müziğinde imzası var. Ayrıca üniversitede ders veren bir akademisyen. Son dönemde onun adını çok farklı bir şarkıyla yeniden duyduk. 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardından yazdığı Babacım Babacım (Ayakkabı Kutusu) isimli şarkı oldukça dikkat çekti. Mizahi bir dille yaşananları hicvettiği şarkı özellikle sosyal medyada çok paylaşıldı, paylaşılmaya devam ediyor. Popülerlik kaygısı gütmediği ve şarkılarını araç olarak görmediği için bu şarkı ile de gündeme gelmek istemedi Güney.
BİRKAÇ İYİ ADAM BU ŞARKIYI YAZDIK
Erdal Güney, Babacım Babacım’ın kendi müzikal arayışının bir parçası olduğunu söylüyor. Müziğini geleneksel müzikle temellendiren sanatçı, halk edebiyatındaki taşlama geleneğini devam ettiriyor bir anlamda. “Bizdeki mizahın ana damarlarından biri toplumsal hayat ve politik süreç. Bir arkadaşımın kendi deneyimini benimle paylaşması ile bende fikir oluştu. Birkaç iyi adam bu şarkıyı yazdık ve konserde çalmaya başladık. Amacımız insanlarda öfke ya da nefret oluşturmak değil. Zihinsel anlamda kendi dünyasında yaşamış olduğu şeyleri başka bir algıyla yakalamasını sağlamak. Yani soyutlama yapabilmesi.” diyor. Bu şarkıyla bir resim çektiklerini, bunu da mizah yoluyla yaptıklarını ifade ediyor sanatçı. “Mizah çok önemli algı açıcı bir durum. Kendi içinde barışıktır. Ama çok da güçlü bir şeydir. İnsanları taciz etmeye, duygu dünyasını şekillendirmeye hakkımız yok. Bir resim çekersiniz ortaya koyarsınız.”
Sanatla ilgili olanların ve sanatçıların daha özgürlükçü, daha kabuk kırıcı olması gerektiğini anlatıyor Erdal Güney. İktidara karşı bir pozisyon almak zorunda olduğunu da vurguluyor. Bunun sebebinin iktidarı hırpalamaktan çok, iktidarın kendi meşruiyetini korkular üzerinden kurmasının ve kitleleri korkularla durağanlaştırmasının önüne geçmek olduğunu belirtiyor. Türkiye’de ortak akılla ilgili bir problem olduğunu, bu aklı yeniden kurmak için doğru araçların kullanılması gerektiğini dile getiriyor. Şarkıyı yaparken herhangi bir tedirginlik yaşayıp yaşamadığını sorduğumuzda bunun bir marş olmadığını söylüyor. Bu yüzden de bir tedirginlik yaşamadıklarını anlatıyor ve ekliyor: “Birileri poz verdi bu hayatta ben de enstrümanımla deklanşöre bastım.”
Babamın oğluyum kimseden korkmam
Erdal Güney, gelecek tepkilerden korkmuş muydu? Zira çoğu sanatçının konser mekanında bile sıkıntı yaşadığı herkesin malumu. “Ben babamın oğluyum. Babam yıllarca devlette görev yaptı. Oradaki toplumsal hayatı zedeleyecek her türlü yanlışa karşı çıktığı için şu anda emekliliğini çiftçilik yaparak geçiriyor. Yaşadığım bu hayatta hak, hakkaniyet, hukuk ve vicdanla ilgili en ufak kurabileceğim bir cümle bile benim için önemli. Sanatın kendi dinamiği içinde bu korkuları kırmak üzere kendini ifade etmesi gerek.” diyen Güney, birçok sanatçının maddi kaygılar yüzünden siyasi angajmanlar içine girmesinin üzücü olduğunu ifade ediyor. Babacım Babacım şarkısını taraf olma üzerinden yorumlayanların olumsuzlayacağını söyleyen Güney, bu mantıkla olumlayanlara da karşı olduğunu anlatıyor. “Ana haber bültenleri ve gazetelerden teklifler geldi. Şarkının araç haline gelmemesi için bunları hep geri çevirdim. Ben farkında yaşamaya çalışan bir insanım.” diyor.
Ankara’nın Bağları’ndan gına geldi
Erdal Güney’e bir kültür arkeoloğu desek yanlış olmaz. Anamurlu sanatçı doğup büyüdüğü Taşeli platosunun kültür varlığı ile yakından ilgileniyor. Anadolu’nun herhangi bir bölgesindeki insanların sanatla kurdukları ilişki onun ilgi alanına giriyor. Onu bu işe yönlendiren şey bu değerlerin unutulması. “Kitle iletişim araçlarından ötürü özgün noktalar yıprandı. Anamur’da Ankara’nın Bağları’nın, Hayatı Tesbih Yapmışım’ın çalındığı garip kültürel etkinliklerden gına geldi. Ahlak, hukuk, erdem, birlikte yaşama kültürünün içi saftır. Buraları popüler kültürle doldurmaya başladığınızda diğer olgular da boşalır. Bu dokunun bozulduğu coğrafyada bu kavramları sıfırlarsınız. Sıfırladıkça birileri de başka şeyleri sıfırlar. Çünkü bu meşrudur artık.”
İŞTE O ŞARKI
Babacım babacım, matematik çalıştır,
Sıfırlamak ne demek, ufak ufak alıştır,
Bu işin en doğrusu, elbet çıkar kokusu.
Babamın tek tutkusu…
Ayakkabı kutusu…
Geometrim çok zayıf, çember sakal çizemem,
Paraleller karıştı, tapeleri çözemem,
Yandaş medya havuzda kirlileri yıkıyor.
Sen üzülme babacım, çitiledik çıkıyor.
Dört parmak dört bakan, baş parmak şşşşş…
Bizim işimiz hep talan, hizmet de falan filan,
Dalgacı, makaracı, takkeden görünmez kel,
Balkona gel babacım, manzaramız çok güzel,
“Anlamadım babacım!”