Komediydi Zeki Alasya’nın işi. Yarım asrını tiyatro ve sinemada güldürmek için harcadı. Kendi ne kadar güldü, emin değiliz. Tatlı bir tebessümle analım.
Zeki Alasya öldü, arkasında gülümseyerek izleyeceğimiz onlarca film, oyun bıraktı. Nasıl geldi bugünlere, neler bıraktı? Bakalım.
Zeki Alasya’nın hayatı iki çizgide değerlendirilebilir. Yan yana akan iki nehir gibi; yer yer birleşen, köpürüp yuvasından taşan iki çizgi… Alasya’yı yarınlara taşıyan elbette filmleri olacak ama onu unutulmaz kılan tiyatrodaki arayışları, öncü kimliği. Bunun için film ve tiyatroya ayrı bir parantez açmak gerek.
Zeki Alasya, yakın dönem tiyatromuzun tarihi yazıldığında kabare türünün Türkiye’deki öncülerinden biri olarak anılacak. Enteresandır yaklaşık 20 yıldan fazla süredir ekibi perde açmamasına rağmen rol aldığı oyunlar geniş kitleler (90 kuşağı dâhil) tarafından iyi kötü biliniyor. Deve Kuşu Kabare’nin hikâyesi usta oyuncunun bugünlere gelişini özetliyor.
Deve Kuşu, Haldun Taner’in 70’li yıllarda Milliyet gazetesindeki köşesinin adı. Tiyatro üzerine eğitim almak için Viyana’ya giden Taner, orada 18. yy’dan bu yana yaygın olarak sahnelenen kabareyi izledi ve bu türün Anadolu’nun seyir alışkanlıklarına çok uygun olduğunu düşünerek Türkiye’de uygulamaya karar verdi. Bunun için köylerde, kasabalarda oyun oynayan Ahmet Gülhan, Zeki Alasya ve Metin Akpınar ile bir tiyatro kurdu. İsim olarak da gazetedeki köşesinin adını seçti. Yıl: 1967. Ekip mekân olarak kendine Taksim’de bir gece kulübünü seçti, uzun süre sahne aldı burada. Toplumsal ve politik taşlamalarla dolu oyunlar büyük ilgi görünce zamanla büyük sahnelere, yazlık sinemalara taşındı. Türün farkı şuydu: Bütün oyunlar mizah üzerine kurulu, parodilerden oluşuyor, güncel konulara değiniyor, hazır metin olsa da doğaçlamaya açık, karakterlerin yerine tipler var, interaktif, seyirciye açık. Geleneksel oyun mantığına yakın bu tür kabul görünce Zeki-Metin ikilisi de geniş kitleler tarafından tanınır oldu. 1978’de ekibin fikir babası Haldun Taner, Ahmet Gülhan’la beraber oyunların amacından saptığı gerekçesiyle tiyatrodan ayrıldı. Taner’in kendi deyimiyle “Seyircinin maç kalabalığına dönüşmesi, sorgulamanın kapı dışarı edilip her şeyin komedinin üzerine kurulması doğru değil.” Zeki-Metin ikilisi, sonrasında yollarına beraber devam ettiler. Bir süre Taner’in oyunlarını oynadılar, sonra kendileri yazıp yönettiler. Kadroya Kemal Sunal, Ayşen Gruda, Halit Akçatepe gibi popüler isimler eklenince komedi rotasında, arkasına kuvvetli rüzgârlar alarak yoluna devam etti. Deliler, Aşk Olsun, Beyoğlu Beyoğlu, Reklamlar ve Yasaklar Dün Bugün gibi birçok oyun sahneye taşındı. Ta ki özel televizyonların hayatımıza girip tiyatronun üvey evlat muamelesi görmeye başladığı güne kadar. Tiyatronun kapanış yılı: 1992.
ESKİ FİLMLER DAHA SAMİMİ
Tek kanalın olduğu dönemde sahnede hatırı sayılır bir şöhret yakalayan ikili, yapımcılar tarafından göz ardı edilmedi haliyle. Zeki-Metin ikilisi, onlarca filmde rol aldı. Liste uzun: Köyden İndim Şehire (1974), Mavi Boncuk (1974), Petrol Kralları (1978), Vay Başımıza Gelenler (1979), Namus Düşmanı (1986)… Çoğu Arzu Film’in. Kiminde Anadolu’dan kalkıp miras peşinde ‘goca şehir İstanbul’a gelen Kayserili oldu, kiminde yıldız bir oyuncu kaçırıp evlerinin çatı katında saklayan saf, temiz kalpli kardeşlerden biri, evinin altından petrol çıkan ‘fakir kral’… Hepsinde Anadolu’daki hikâyelerin bir parçasıydı, karakterlerin yansıması. Son dönemde Ömerçip (2003), Hababam Sınıfı Merhaba (2004), Cumhurbaşkanı Öteki Türkiye’de (2007) gibi tamamen gişe kaygısıyla çekilen, sinema açısından pek değer taşımayan filmlerde rol aldı ama eski filmlerin sıcaklığını bir türlü yakalayamadı. Kendisi de eski filmlerini kayıp bir dostu anar gibi anlatırdı: “Bizim filmler daha samimiydi, ukalalık azdı. Hikâyenin geneline bakıldığında daha çok pastel renkleri görürdünüz, yumuşacık filmlerdi. İtalya ve Fransa hâlâ bu şekilde filmler yapıyor. Oysa biz nedense başka arayışlar peşindeyiz.”
Cennet Mahallesi, Akasya Durağı, Küçük Ağa... Alasya’yı tiyatro ve sinemadan takip etmeyenlerin yakından tanıdıkları diziler. Son yıllarda bir balık restoranı açıp iflas eden (1,2 milyon dolar) oyuncu, salt para kazanmak için dizilerde rol aldığını söylerdi: “Param olsa hiçbir güç beni bu piyasada tutamaz.”
Zeki Alasya göz önünde bir hayat sürmese de siyasi duruşu, ideolojik çıkışlarıyla her daim gündemde olan bir sanatçıydı. Emek Sineması yıkılmadan önce film festivali açılışında “Sahnesinde namaz kılınacaksa hiç açılmasın daha iyi” sözleri tepki topladı. Sonrasında kendisinin de ibadet ettiğini, yanlış anlaşıldığını söyledi. En çok dikkat çeken çıkışı ise masonlukla ilgiliydi. Murat Menteş’e verdiği röportajda 15 yıldır mason olduğunu açıkladı. En büyük şikâyeti partneri Metin Akpınar’ı mason olması için ikna edememesiydi.
Alasya’yı en son Bazıları Sıcak Sever filminin uyarlaması Balım müzikalinde (Yön: Yücel Erten) izledim; İlker Aksum, Özge Borak, Şebnem Sönmez’li kadroyla. Dinç görünüyordu, enerjisi yüksek, mutlu… Seyirci sahnede alkışla karşılıyor, kahkahayla uğurluyordu onu. Ama. Aması var işte. Ne denir ki? Yunus’un deyimiyle ‘Bu dünyadan gider olduk. Kalanlara selam olsun.’