Rock müziğin yeni gruplarından Ulan, Dua Tarlası isimli ilk albümleriyle müzikseverlere ‘merhaba’ dedi. Grup üyeleri Volkan Diyaroğlu ve Levent Aybay ile Ulan’ın hikâyesini konuştuk.
Volkan Diyaroğlu ve Ziya Levent Aybay kimdir? Nasıl bir araya geldi?
Volkan Diyaroğlu: Genelde beni ressam olarak tanırlar. Türkiye ve dünyanın çesitli yerlerinde birçok sergi açtım, projeler ürettim. Ancak 20 senelik bir müzik geçmişim de var ve bunu ortaya koymanın zamanı geldi diye düşündüm.
Levent Aybay: 10 senedir reklam ajanslarında sanat yönetmenliği yapıyorum. Volkan'la lise arkadaşıyız. Bir de grubumuz vardı o zamanlar. Albümdeki bazı şarkıları ta lisedeyken çalıyorduk. Seneler sonra o kadar şarkı birikince dedik ki bunları yavaştan ısıtalım artık.
Neden grubunuza bir isyan sözcüğü olan Ulan'ı isim olarak verdiniz?
Levent: İsyan, çok farklı yöntemlerle dışa vurulan bir davranış şekli. Çünkü içinde insanın yaşadığı bütün duygular var. ‘Ulan' kelimesi bu irili ufaklı isyanları ifade etmenin en naif yollarından biri. Ulan'ın müziği de bütün bu isyanları içinde barındıyor.
Uğraştığınız sanat dalları müziğinize nasıl yansıdı? Bir nevi müzikle tuval üzerinde çalışıyor gibisiniz. Yanılıyor muyum?
Volkan: Aslında müzik, resim veya başka bir sanat dalı, birbirlerini sürekli besler. Aralarındaki fark belki üretim aşamalarıdır ancak hepsi aynı ihtiyaçtan doğup, bir şekil alıp, zaman ve mekana bırakılıyor. Her iki durumda da ürettiğiniz eser artık sizden çıkıp kendi hayatını yaşamaya başlıyor. Kısacası bir zamana ve mekana el atıp ona bir heykeltıraş gibi şekil veriyorsunuz.
Grubunuzu saykodelik rock'un son kalesi olarak nitelendirenler var. Siz de aynı şeyi düşünüyor musunuz?
Volkan: Tanımlamalara fazla takılmıyoruz. Kafamızdaki sesleri nasıl en iyi şekilde açığa çıkarabiliriz diye düşünüyoruz. Geniş bir yelpazede olduğumuzu düşünüyorum. Tanımlama yaparak kendimizi kısıtlamamız gereksiz. Tabii ki insanlar kendi tanımlamalarını yapacaktır, sonuçta dil bunun için var.
Ülkemizdeki mevcut rock müziğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu camianın içinde kendinizi nerede görüyorsunuz?
Levent: 90'ların sonundaki hareketliliğin yeniden yaşandığını düşünüyorum Türkçe rock müzik adına. Kendi sözü ve tavrı olan gruplar yeniden artmaya başladı. Biz Ulan'ı bu noktada söylediğini sakınmadan söyleyen, kendini özgürce ifade edebilen ender gruplardan biri olarak görüyoruz.
Nev’i şahsınıza münhasır bir müzikal tarzınız var. Ancak ülkemizdeki çoğu dinleyici için yeni bir müzik bu. Bu riski nasıl göze aldınız?
Levent: Bunu risk olarak görmüyoruz. Müziğe bakış açımızda dünyada olanlar ve Türkiye'de olanlar gibi ayrımlar yok. Dijital paylaşımların çoğaldığı günümüzde müziğe bizim gibi bakan insanlar olduğunu biliyoruz. Bu durumda fark olarak belirteceğimiz nokta bu müziğin Türkçe olarak ilk defa icra edilmesi olabilir. Bu müziğe yeni olan insanları yakalayacak olan tarafın da Türkçe olacağını düşünüyoruz.
Şarkı sözleri sanki bir hikâyenin parçaları gibi. Büyük resimde yani hikâyede anlatmak istediğiniz nedir?
Volkan: Yaşanılan ve üretilen her şey bilinmeyen bir hikâyenin parçaları. Dolayısıyla şarkıların, sözlerin, üretilen resimlerin hepsinin bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde hikâyesi var. Benim kişisel üretim aşamamda konu dönüp dolaşıp yaşam ve ölüme, dolayısıyla yaşama ve yaşamın getirdiklerine isyana, ölüme kafa tutmaya gelir. Varoluşsal bir mesele diyebiliriz.
Birazcık huzur ve hoşgörü
Şarkların ana ekseninde zaman mefhumu var.
Zamanla alıp veremediğiniz nedir?
Volkan: Kişisel mevzuların yanında bence insanoğlunun çözemediği en büyük problemidir zaman.
Levent: Bizim zamanla ilgili bir problemimiz yok aslında, ancak zamanın bizimle bir sorunu olabilir.
Şarkılarda çok fazla hicivler var. Özellikle hayata dair çok fazla. Sizi bu dünyada en çok üzen ve ulan dedirten şey ya da şeyler neler?
Levent: Gözümüzün gördüğü her şey bizim için hiciv. Bu durum doğal olarak şarkılarımıza da yansıyor. İnsanın başına gelebilecek her türlü ayrımcılık ve adaletsizlik bize ulan dedirtiyor.
Yurtdışında yaşıyorsunuz. Ülkemize gelmek gibi bir niyetiniz var mı?
Volkan: Sürekli gidip geliyorum zaten. Uzun süredir yurtdışında yaşıyorum ve artık hiçbir yerde rahat olamayan, melez bir yaratığa dönüştüm sanırım. Bu yaştan sonra aradığım şey üretimim için huzur ve hoşgörü. Bu değerler ülkemizde pek yok maalesef. Ben kendi ülkemde yaşıyorum aslında, kafamın içinde kendi yarattığım bir ülkede. Tek isteğim özenle yarattığım bu ülkeyi rahat ve barış içinde bıraksınlar. Bu durumun oluştuğu her yerde yaşayabilirim.