17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları sonrası başta İstanbul olmak üzere birçok şehirde binlerce polis tasfiye ve sürgün edildi. Bu durum şehirlerde asayiş zafiyetine neden oluyor. İstanbul Asayiş Şube Eski Müdürü Ertan Erçıktı, bu süreçle birlikte emniyette ciddi özgüven eksikliği yaşandığını ve İstanbul’da asayişin Allah’a emanet olduğunu söylüyor.
17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrası ülke çapında binlerce polis tasfiye edildi. Emniyetin en önemli birimlerinde yapılan keyfi değişikliklerin özellikle İstanbul'da asayiş olaylarını önlemede ciddi bir ‘yönetim zafiyeti’ oluşturacağı uyarısı en baştan yapılmıştı. Uyarıların dikkate alınması bir yana, teşkilata yönelik operasyonlar hâlâ devam ediyor. Keşke iddialar asılsız çıksaydı. Ancak 17 Aralık'tan bu yana kelimenin tam anlamıyla İstanbul'da asayiş de ‘sıfırlandı’. Emniyet Genel Müdürlüğü, o süreçten bu yana İstanbul'da işlenen suçlara dair istatistikleri sitesinde paylaşmıyor. Bu yüzden suç oranlarındaki artışın ne boyutlara ulaştığını bilemiyoruz. Şu an görev başında bulunan İstanbul Asayiş Şube Müdürü Yusuf Bengül, geçtiğimiz haftalarda bir gazeteye verdiği röportajda tam tersini iddia ediyor ve İstanbul'da özellikle 17 Aralık sonrası suç oranlarının azaldığını söylüyor. Sadece genel ifadelerin ve oranların olduğu, ne gariptir rakamların bulunmadığı haberde İstanbul Asayiş'inin son bir buçuk yılda ortaya koyduğu ‘büyük’ başarılar abartılarak anlatılıyor. Öyle ki; İstanbul'da hırsızlık, gasp ve cinayet gibi suçlarda azalma olmuş, mafya hesaplaşmaları sona ermiş, 'kurtarılmış bölgeler' kalmamış, polis tüm sokaklara hâkim olmuş, uzun yıllar önce işlenmiş faili meçhul cinayetler bile aydınlatılmış... Özetle İstanbul'da asayiş berkemalmiş, 'Ayşe teyze' artık evinde huzurlu uyuyormuş.
İşin ironik tarafı ise, Bengül ile yapılan röportajın yayınlanmasından iki gün önce hem de Türkiye'nin en ‘güvenilir’ binalarından biri olan Çağlayan Adliyesi’nde şehit edildi Savcı Mehmet Selim Kiraz. Bu olaydan bir gün sonra da Vatan Caddesi'ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü binasına iki kişi tarafından uzun namlulu silahlarla saldırı düzenlendi. Peki, sadece bu son iki olay bile İstanbul'da asayiş zafiyetinin ne denli kötü boyutlara ulaştığını gözler önüne sermeye yetiyorken, İstanbul'da asayiş sorunu olmadığı hatta suçların azaldığı nasıl söylenebiliyor? İstanbul Asayiş'i nasıl bir başarıdan söz edebiliyor?
Hepsini ve daha fazlasını konunun muhataplarından 17 Aralık sonrası görevden alınan ve 14 Aralık 2014'te medyaya darbe operasyonu kapsamında tutuklanan eski İstanbul Asayiş Şube Müdürü Ertan Erçıktı'ya sorduk.
17 Aralık sonrası uzman personelin tasfiyesi ve asayiş şube müdürlüğünün yeni çalışma şekli İstanbul'da suç ve suçluyla mücadeleyi nasıl etkiledi?
17 Aralık öncesi asayiş şube müdürlüğü bilimsel, sistemli ve verimli sonuçlar elde edilen yöntemlerle çalışıyordu. Sahada tecrübe edinen ve gayretiyle kendini ispatlamış personelle çalışılıyordu. Çünkü asayiş şube müdürlüğü binlerce polisi İstanbul genelinde sevk ve idare ediyor, onlara öncülük yapıyordu. Müdürlüğün çalışma şekillerinden önemli bir tanesi de ‘projeli çalışma' olarak adlandırdığımız teknik ve fiziki imkânların da yasal çerçevede kullanılmasıdır. Bu konuda uzman personelin yetişmesi hem zahmetli hem de uzun zaman alan bir konudur. Çok sayıda uzman personelin 17 Aralık sonrası tasfiyesi asayiş suçlarında önemli bir kavşaktır. Bu şekilde oluşan büyük kayıp ve zafiyetlerin yanı sıra yeni yönetimin İstanbul genelinde dinleme yapan 40 ekibi sahaya çıkararak bu boşluğu doldurması imkânsızdır. Çünkü İstanbul'da her ilçeye bir ekip daha eklemiş oluyorsunuz ki bu da sıfır noktasına yakın bir değişikliktir.
17 Aralık öncesi nasıldı peki?
Yaklaşık bin resmi ekip, 2 bin güven timi ve asayiş büroları hem önleme hem de suçla mücadele odaklı çalışıyordu. O dönemde uzman kişilerin sevk ve idaresinde yönetilirken, bugün resmi ekipler tek bir merkezden yönetilmiyor. Ekiplerin yaklaşık yarısı lağvedildi, başka birimlere aktarıldı. 500 resmi ekibi 40 sivil ekiple kompanse etmeniz imkânsız, güvenlik zafiyeti oluşmuştur.
İstanbul Asayiş Şube Müdürü Yusuf Bengül aksini söylüyor ama... İstanbul'da suçla mücadelede geçmiş yıllara göre daha başarılılarmış.
Bu başarı ise daha önce merkezde ‘teknik odaklı' yani dinleme ağırlıklı çalışan personelin sokağa çıkarılmasıyla olmuş. 17 Aralık sonrasında dinlemelerin sonlandırılması makul gibi görünen sebeplerle açıklanamaya çalışılmış. Hemen ardından da dinleme yapılmadığı için oto hırsızlığındaki artıştan bahsediliyor. Siz buna ‘panik hali' de diyebilirsiniz. İstanbul Emniyeti şu an özgüven eksikliği yaşayan ve polisliği 15-20 yıl öncesi taktiklerle uygulamaya çalışan bir kadro tarafından yönetiliyor.
Şu anda İstanbul Asayiş'te görev yapanların hiç mi başarılı oldukları bir konu yok?
Var, infazda birinciler. İstanbul'un kaçıncı olması gerekiyordu ki? Suç ve suçluyla mücadele 15-20 yıl öncesinin başarısızlığı tescillenmiş, polisiye yöntemlerine indirgenmiştir. Yeni yöntemler geliştirmek yerine eskinin, firari suçluları yakalama modeline dönülmüştür. Binlerce polisin yüzlerce adrese kameralar eşliğinde ve helikopterlerin görsel destekleriyle yaptıkları birkaç gram uyuşturucu maddeyle birkaç silah/kesici aletle ele geçirdikleri operasyonlar vatandaşa hizmet etmiyor, aksine vatandaşı korkutuyor.
SUÇU ÖNLEMEK İÇİN SOKAKTA GÜÇLÜ OLMAK YETMEZ
Dinleme ve takip yapan polislerin sokağa çıkarılmasıyla asayiş sağlanabilir mi peki?
Örgütlü bir şekilde faaliyet gösteren suç şebekeleriyle yalnızca sokaktaki ekip vasıtasıyla mücadele edemezsiniz. Teknikle sokak birlikte çalışmazsa suçla mücadele edilemez. Bir kapkaççıyı yakaladınız diyelim bağlı bulunduğu suç örgütü yerine bir başkasını bulmakta hiç zorlanmayacaktır. Önemli olan suç ve suçlu üreten bu yapının tasfiye edilmesidir. Arabayı çalan hırsızı, yoldayken önünü kesmek suretiyle suçüstü yakaladınız diyelim. Bu suça dair elinizde hırsızdan başka delil ya da belge olmaz. Bu olayda arabanın çalınması kadar tekrar piyasaya sürülmesi ya da yedek olarak paraya dönüştürülmesi de önemlidir. Teknik odaklı çalışma sadece dinlemeden ibaret değildir. En az dinleme kadar suç faaliyetlerinin fiziki takibi de önemlidir. Yeni kadronun ‘teknik odaklı' çalışmadan sadece dinlemeyi anlıyor olması modern polisiye tekniklerden ne kadar uzak olduklarını gösteriyor.
Son birkaç yılda mafya ve sokak ortası hesaplaşmalarının azaldığı ve polisin bütün sokaklara hâkim olduğu söyleniyor. Oysa son dönemde sonu kanlı biten birçok mafya hesaplaşması var.
Bu gruplar organize şube tarafından her an kontrol altında tutulsaydı (tedbirli çalışma ve muhbir vb. ile) bu mafya hesaplaşması olmazdı. Mafya hesaplaşmasının bir şekilde meydana geliyor olması güvenlik açısından bir ölçüdür. Vatandaşta güvensiz bir şehir algısı ve suç korkusu oluşur. Suç sosyolojik bir vakadır. Sokakları boş ve denetimsiz bırakırsanız, bu boşluğun mutlaka suç örgütleri tarafından doldurulacağını bilmek zorundasınız. Organize için de asayiş için de durum aynıdır. Mevcut tecrübesiz kadrolar, sokakları suç örgütlerinin kontrolüne açık hale getirmiş, İstanbul güvenli olmayan bir kente dönüşmüştür. 18 yıllık terörle mücadele tecrübemle şunu net olarak söyleyebilirim ki, Türkiye şu anda her türlü terör saldırısına açık halde. İstanbul'da asayiş Allah'a emanet.
İstanbul asayiş şube eski müdürü ertan erçıktı, sorularımızı SİLİVRİ cezaevi’nden avukatı aracılığı ile cevapladı.Saldırganın kimliğini bile tespit edemiyorlar
İstanbul’daki asayiş zafiyetini ortaya koyması açısından yaşadığım iki tecrübemi aktarmak istiyorum. Birincisi, 2005 yılında Taksim’de kadın canlı bombaya müdahale ettiğim olay. Bu kadın eylem hazırlığı içinde olduğu bilgisi olduğundan 24 saat takibimiz altındaydı. Kaldığı ikâmetten çıktığından itibaren takip ediliyordu. Kuaföre gidip saçını yaptırması, o gün üzerinde şık kıyafetler olması ve sırtındaki çanta kendini kamufle ederek eylem hazırlığı içinde olduğunu gösteriyordu. Taksim’de eylem yapmak üzereyken müdahale ettik. Yani eylemcinin her halinden haberdardık, eylemler kontrolümüz altındaydı. Üzerindeki bomba düzeneğiyle yakalanarak etkisiz hale getirilmesinin dünya literatüründe başka bir örneği yoktur. Diğeri Gaziosmanpaşa İlçe Emniyet müdürü olarak görev yaptığım dönemde iki polisimizi şehit eden teröristlerin yakalanması... Bu olayda saldırganlar firariydi ve aranıyordu. İstanbul genelinde tüm ekiplere saldırganların fotoğrafları ve eşkâl bilgileri verildi. GOP’a bağlı bir ekibimiz eylemcileri taksiye binerken görüp, fotoğraftan tanıyıp müdahale ediyor. Saldırganlardan biri ölü, diğeri yaralı olarak ele geçiriliyor. Birinci örnekte terörist her an kontrol altında. İkinci örnekte ise olaydan hemen sonra teröristlerin kimlik bilgileri ortaya çıkarılıp İstanbul genelinde ekipler bilgilendiriliyor. Neticede saldırganlar kısa sürede yakalanıyor. İstanbul’da asayişten bahsettikleri şu dönemde ise adı ilk önce Sultanahmet bombacısı olarak verilen terörist daha sonra Taksim’de bir saldırı daha gerçekleştiriyor. En son da Vatan Emniyet’e uzun namlulu silah ve el bombalarıyla saldırıyor. Eylem hazırlığı içinde olduğu bilinen kontrol dışında olduğu, hiçbir takip faaliyeti yapılmadığı açık. Başta da söylediğim gibi şu anda maalesef ülkemiz her türlü terör riskine açık. 17 Aralık öncesi terör örgütlerini ciddi anlamda takip ve kontrol altında tutan tecrübeli, uzman kadroların tasfiyesi bunun en önemli sebebidir. Mevcut kadro ise bırakın terörü önlemeyi, saldırıdan sonra kimlik tespitini yapamayacak kadar terörle mücadeleden bî;haberdir.
Suçlara dair istatistikler devlet sırrı!
Nüfusu artan hiçbir metropolde suç düşmez. (Sadece Suriyeli sığınmacıların artması nüfus artışının bir örneğidir.) Bu evrensel bir kuraldır. Ancak trendler değişir. Başarı ise şehrin nüfus artışı, hızı ve şehrin suçla mücadele oranlarıyla ölçülür. Bugün suç ve mücadele istatistikleri resmi bir web sitesinde yayınlanmıyor. New York, Londra vb. tüm emniyet birimleri bu rakamları suç oranları artmasına rağmen yayınlıyor. 2014 yılında Reuters Haber Ajansı, Yakub Saygılı röportajında kullanmak üzere istatistikler için müracaatta bulundu, hem İstanbul Emniyeti hem de İçişleri Bakanlığı bu talebe cevap vermedi. Eldeki tek veri 2014 ve 2015 yıllarının ilk üç ayını kapsayan ve birkaç rakamla sınırlanan, bir de 17 Aralık sonrası asayiş şube müdürlüğüne getirilen birisinin iddia ettiği veriler... Kapsamlı bir istatistik yok! Üstelik 2015 yılının asayiş polisleri 2014 yılının asayiş polisleriyle (yani kendileriyle) bir kıyaslama yapıyor. 2013 ve öncesi suç istatistikleri, her suç başlığı için ayrıntılı veriler ise devlet sırrı!
‘Günü kurtarma polisliği’ koltukları korur, vatandaşı değil
Geçici yöntemler ve modern olmaktan uzak polislikle günü kurtarabilirsiniz ama toplumdaki rahatsızlık ve telafisi mümkün olmayan zararların önüne geçemezsiniz. Daha önce bir merkezden yönetilen ve merkez, asayiş şube müdürü tarafından sürekli sübvanse edilen birimleri ‘önceki’ olduğu için lağvedip kalanını da toplumsal olaylara sabitleyip ‘bekçi’ yaparsanız günü kurtarırsınız. Fakat Ahmet amcayı, Ayşe teyzeyi üzüp zarar görmekten kurtaramazsınız. Toplum kalıcı çözümler bekler ve polisin görevi de buna hizmet etmektir. 400 bin nüfuslu bir ilçeye iki polis eklerseniz neyi değiştirebilirsiniz? Gerçekçi olmak lazım.
(Adının açıklanmasını istemeyen bir polis memuru):
‘Açıktan hırsızlık’ diye bir şey uyduruldu
Şu an emniyette ve özellikle İstanbul’da çok ciddi bir suç gizleme durumu var. Şöyle ki, emniyette bir suç istatistiklere geçirilirken, suç isimleri gizlenerek geçiriliyor. Bunu yapanlar yıldızını parlatmak isteyen müdürler. Mesela adamın evine girmişler, evi dağıtmışlar ama bir şey almamışlar. Yok adam fakir, hırsızlık kastı var ama teşebbüste kalmış. Çalınan bir şey yok diye teşebbüsten verilmez suç numarası. Mala zarardan, konut dokunulmazlığı ihlalden verilir. Ne oldu, hırsızlık teşebbüsü kayda geçmedi. Zaten evde değerli bir şey olsa hırsızlık gerçekleşecekti. Yani siz hırsızın eve girmesini engelleyemediniz. Ayrıca emniyette ‘açıktan hırsızlık’ diye bir şey uyduruldu. Kanunda bu yok ama emniyetin istatistik sistemine böyle bir şey yazdılar. Siz hırsızlık rakamlarına bakınca sayının bu yüzden az olduğunu görürsünüz. Halbuki hırsızlığın bir kısmı gizlenmiş, göremiyorsunuz. Birileri de azalttım diye övünür. Yani başarı masa başında evrak oyunlarıyla. Bu durumu karakollardaki mukayyit memurlar ve grup amirleri iyi bilir. İkmal savcıları da sık sık emniyeti arayıp, “Kafanıza göre suç belirlemeyin.” diye kızar.
4 ayda 5 büyük saldırı
İstanbul’un mevcut aşayiş şube müdürü şehirde asayiş berkemal dese de sadece bu yıl içinde yapılan saldırılar bu iddiayı tekzip etmeye yetiyor.
6 Ocak:Sultanahmet’teki Turizm Polisi Şube Müdürlüğü’ne canlı bombalı saldırı gerçekleşti. Bir polis şehit oldu.
30 Ocak:Taksim Meydanı’ndaki polis noktasına bir kadın tarafından silahlı saldırı yapıldı.
1 Nisan:İstanbul Emniyet Müdürlüğü binasına güpegündüz DHKP-C’li iki terörist tarafından uzun namlulu silahlarla ateş açıldı. 2 polis yaralandı. Elif Sultan Kalsen öldürüldü.
26 Mart:Kâğıthane’de İBDA-C’ye yakın olduğu iddia edilen Adımlar Dergisi’nde bombalı saldırı: 1 ölü,
3 yaralı.
14 Nisan: Kağıthane’de ‘Ay Işığı’ yetim ve öksüz çocuklar eğitim ve yardımlaşma derneğine kimliği belirsiz kişiler tarafından silahlı saldırı düzenlendi: 3 ölü, çok sayıda yaralı.
Suç örgütleri palazlanma dönemini yaşıyor
Diyarbakır’da Terörle Mücadele Şube müdür yardımcısı görevini yaparken, 22 Temmuz sahur operasyonuyla gözaltına alındı Murat Çetiner. 11 Eylül 2014 tarihinde meslekten ihraç edilen Çetiner’in uzmanlık alanı dinleme ve teknik izleme. Zamanında BM bünyesinde iki yıl Kosova’da görev yapan Murat Çetiner’in Cumhurbaşkanı Erdoğan dâhil birçok devlet büyüğünden madalyası bulunuyor. Yüksek lisans ve doktorası bulunan ve şimdilerde iletişim danışmanlığı yapan Çetiner, “savcının odasında şehit edildiği bir şehirde ben kendimi güvende hissetmiyorum.’ diyor.
- Asayiş, terör, istihbarat gibi adli dinleme yapacak birimlerde, dinleme en kritik teknik faaliyetlerden biridir. Bunun önemsizmiş ya da yapılması yanlışmış gibi gösterilmesi anlaşılır değil. Dünyada hangi istihbarat örgütü, terörle mücadele eden hangi örgüt dinleme yapmıyor? Yanlışsa Amerika, İngiltere'de de dinleme yapılmasın. Örgütlü suç soruşturması yapıyorsanız örgütlerin faaliyetlerini nasıl deşifre edeceksiniz? Sokakta gezerek mi? Elbette dinleyeceksiniz. Evinde oturan bir mafya lideri yüzlerce insana telefonla talimat veriyorsa, sokağa 100 bin polis salsanız da yakalayamazsınız.
- Bugüne kadar İstanbul Emniyet Müdürlüğü 40 ekibi olmadığı için suçları önleyemediyse bu, en başta Hüseyin Çapkın'a, Celalettin Cerrah'a ve önceki diğer bütün müdürlere hakarettir. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün 2 binin üzerinde ekibi var. Bu kadar ekip içinde, asayiş şube müdürlüğü 40 ekiple suçları önlemeyi başardıysa, devlet büyüklerinden ricam asayiş şube müdürünü alnından öpsünler, dönsünler bir daha öpsünler.
- Dinleme madem gereksiz Ankara Emniyeti'ndekilerin neyi eksik? Onlar da dinlemeyi kapatsın. İstanbul'un asayişinin bulduğu bu ‘dahiyane’ fikri mutlaka değerlendirmek lazım. MİT neden dinleme yapıyor, gereksizse kessin dinlemeleri. İstihbaratını sokağa çıkarak yapsın.
- İstanbul'da sokak ortasında mafya hesaplaşmaları yapılmıyor mu? Bankalar soyulmuyor mu? İktidar medyası söylenenlerin aleyhine bir şeyler söylemeli ki, işler iyi gidiyor mesajı verilsin. Ne yazık ki devlet memuru da buna çanak tutuyor. ‘Benim polisim boş durmuyor. Bakın sokaklarda suçluları yakalıyor mesajı veriliyor.’
- Şehrinizde bir savcı güpegündüz öldürülüyorsa utanır, asayiş berkemal demezsiniz! Keşke olsa… Ama dinlemeciler varken hatalar yapılıyordu, 40 ekip eksik çalıştığı için suçlar fazlaydı gibi şeyler söyleyerek geçmişte işini hakkıyla yapmış polisleri karalayarak İstanbul Asayiş'inin kendini aklaması, başarılı göstermesi mümkün değil.
- Şu an örgütlerin hiçbir faaliyeti deşifre edilemez çünkü delil toplanmıyor. Örgütlerin palazlanma dönemleri vardır. Dinleme yapılmadığına yönelik haberler yayıldıkça suç örgütleri palazlanacak.
- Adliye ile asayiş şubenin arası kuş uçumu iki kilometre ya vardır ya yoktur. İstanbul'da asayiş berkemal ise savcı Kiraz nasıl öldürülüyor, Vatan Emniyet nasıl taranıyor? Sizce asayiş şube müdürüne İstanbul'da asayişin berkemal olup olmadığını gösteren bir olay değil mi bu? Vallahi savcının odasında şehit edildiği bir şehirde ben kendimi güvende hissetmiyorum.
- 2010 yılından itibaren belirli periyotlarda hangi olaylar olmuş, ne kadarı aydınlatılmış? Rakamları açıklasınlar. Kaç kapkaç olmuş, nasıl olmuş, bununla ilgili sayılar nedir bilmiyoruz. Burada verilen ana mesaj, dinlemecileri dışarı çıkardım, başarılı oldum.
- Asayiş şube müdürü, hırsızlık da dâhil olmak üzere asayişin ilgilendiği suçların tamamını katalog suçları kapsamında sayıyor. Bunlar katalog suçları kapsamında değil. Zaten dinleme yapabilmeniz için dinleme yapacağınız suçun katalog suçu olması lazım. Ya da örgütlü suç olması... Şimdi katalog suç derken sanki çok önemli olaylar var ve bunları biz aydınlattık mesajı verilmek isteniyor. Öyle bir şey de yok.
- Genel asayiş uygulaması diye son dönemde tekrar ortaya konan yaklaşım eski polisliktir. Dünyanın hiçbir gelişmiş memleketinde yüzlerce polis, üzerinde polis yelekleriyle insanların eğlendiği kulüplere gidip kimlik kontrolü yapmaz, müziği kapattırmaz. Bu gelişmemiş ülkelerde yaşanır. Almanya, Amerika, İngiltere ya da Japonya'da göremezsiniz. Çok önemli bir olay olur tabii ki bir bölgeye müdahale etmeniz gerekebilir ama üç-beş akşamda bir dolaşarak insanların özgürlüğünü kısıtlayıp keyfini kaçırıp binlerce kişiyi rahatsız ederek aranan iki şahsı yakalamak doğru bir polislik yaklaşımı değildir. Bunun yerine ben asayiş şube müdürümüze, polislere teknik faaliyetler ve analiz tavsiye ediyorum. Böylelikle iki değil yirmi kişiyi yakalarlar.
- Şehrinizde uyuşturucu yaşı onlara kadar düşmüşse, savcılar şehit ediliyor, emniyet güpegündüz uzun namlulu silahlarla taranıyorsa benim şehrimde asayiş berkemal demeye utanırsınız.