
Posta kutuları göçmen ve Müslüman karşıtı e-maillerle dolu olan bir grup gazeteci bir araya gelirse ne yapar? İlk akla gelen, kasvetli bir açıkoturum seçeneği oluyor. Fakat bir yol daha var, Almanya'daki göçmen kökenli gazetecilerin yaptığı: Nefretten mizah çıkarmak!
“Ne güzel, iki töre cinayeti arasında köşe yazısı yazmaya zaman buluyorsunuz.” Bu ifade Almanya'da çeşitli basın kuruluşlarında görev yapan göçmen kökenli gazetecilere gönderilen yüzlerce e-mail ya da mektuptan birine ait. Aralarında o kadar sert ifadelerin geçtiği mektuplar var ki Türk olmayı töre cinayeti işlemekten ibaret gösteren bu itham, naif bile kalıyor. Mesela şu var bir de: “Şehir mezarlığında yattıkları sürece Müslümanlarla hiçbir problemim yok.”
Almanya'daki göçmen asıllı gazetecilerin bilgisayarlarındaki posta kutuları buna benzer yüzlerce e-mail ile dolu. Bu mektupların onların kişisel arşivinden çıkıp sıradan vatandaşlarla da paylaşılması ise ‘Hate Poetry' (Nefret Şiirleri) fikrinin hayata geçirilmesi ile olmuş. Gazeteci Ebru Taşdemir, nefret içerikli mektupların kendisi gibi diğer göçmen kökenli meslektaşlarına da geldiğini tahmin ederek Die Zeit'ın Ürdün asıllı çalışanı Yasin Musharbash'a, çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı yapan Kürt asıllı Mely Kiyak'a ve TAZ'da görev yapan Deniz Yücel'e “Bunları bir etkinlikte okuyalım.” diye teklif götürmüş. Hate Poetry, Yücel'in ‘aramızdaki tek sarışın' diye tanımladığı TAZ çalışanı Hırvat asıllı Doris Akrap'ın moderatörlüğünde gerçekleşiyor. Önce bir kerelik etkinlik olarak düşündükleri Hate Poetry, ilk akşamdan büyük ilgi görünce ekibi genişletmeye karar vermişler. Deniz Yücel, “Bu hiç zor olmadı.” deyip devam ediyor: “Hepimiz aynı tecrübeleri yaşıyoruz. Yani, hangi yayın için yazdığımız hiç önemli değil, hangi tarzda yazdığımız ve siyasi görüşlerimiz de. Ü'lü ve Y'li bir isme sahip olmak yetiyor.” Daha sonra aralarına Die Zeit'tan Özlem Topçu, Der Spiegel'den Özlem Gezer ve yine Spiegel'in Pakistan asıllı Türkiye muhabiri Hasnain Kazim ile Der Tagesspiegel'den Fas asıllı Mohamed Amjahid katılmış.
Deniz Yücel, uzun yıllar Die Tageszeitung’da (taz) kapak editörü ve yazar olarak görev yapmış bir isim. Aynı zamanda Hate Poetry'nin kurucularından. Haberin hemen başındaki nefret mektubunun muhatabı da kendisi. Bu şekilde sayısız mektup almış. Ama onun favorisi zarf içinde gönderilen eski bir ayakkabıymış. Ayakkabı ile birlikte gönderilen mektupta ise “Sizin ne kadar aşağılık biri olduğunuzu kültürünüze uygun bir şekilde göstermek istiyorum.” yazıyormuş.
Hate Poetry'nin bu tür saldırıları açığa çıkarma boyutu taşıdığını söyleyen Yücel, yapmak istediklerini şöyle özetliyor: “Kendi açımızdan bir rahatlama boyutu da var tabii. Ama aynı zamanda olayı politikleştiriyoruz. Mesele, sadece ben veya diğer arkadaşlar değil. Bu toplumsal bir mesele. Görüyoruz ki, bu ülkede Yasin Muşarbaş veya Mely Kiyak gibi bir ismi taşıyan birine söz hakkı tanımayan, bizlerin ülke gündemine ilişkin bir şeyler söylememize tahammül edemeyen bir sürü insan var. Hate Poetry ile gösterdiğimiz tam da bu.” Meier veya Schneider ismindeki meslektaşlarının da zaman zaman aldıkları nefret mektuplarının çok fazlasını aldıklarını söyleyen Yücel, “Nitelik olarak da fark var. Bizlerden, yaptığımız işten dolayı değil, kimliğimizden dolayı nefret ediyorlar.” diyor. Mektupları okurken 'acınacak zavallılar' gibi davranmadıklarını aksine taarruza geçtiklerini söyleyen Yücel, "Hate Poetry, bir eğlence, müziğiyle, dekorasyonla, hatta giydiğimiz kıyafetlerle bir gülmece, bir şov. Irkçılığı alay konusu yapıyoruz, nefretin gülünç yanını ortaya çıkartıyoruz.” diyor.
Geçtiğimiz şubat ayında Almanya'da 'yılın gazetecisi' yarışmasında özel ödül kazanan Hate Poetry, üç yıldır devam eden bir etkinlik. Gösterilere ilgi oldukça yoğun. Ocak ayında Berlin'deki 560 kişi kapasiteli HAU tiyatrosunda yaptıkları gösterinin biletleri haftalar öncesinden bitmiş mesela. Yücel'e okunan mektupların sadece marjinal kişilerden gelen şeyler mi olduğunu soruyoruz. Cevabı şöyle oluyor: “Sadece Neonazilerin mektuplarını okusaydık, kimse saatlerce dinlemezdi. Nazilerin Nazi olduğunu açığa çıkarmak pek aydınlatıcı bir hamle değil zaten. Tam tersine, çeşitli sosyal ve politik kesimlerde benzeri ırkçı görüşlerin şuur altında yattığını ortaya çıkarıyoruz.”
Yücel, mektupları yazanlar arasında Yücel, kendini muhafazakâr görenler gibi solcu veya sol-liberal bilenler de olduğunu anlatıyor. Bu arada göçmen kökenli gazetecilere nefret içerikli yazılar gönderenler, sadece Alman ırkçılar değil. “Açık ya da süslü ifadelerle bizi ‘vatana ihanet' ile suçlayan Türk milliyetçileri, Türkiye'deki iktidar yanlıları veya bizi dinden kopmakla suçlayan (köktendinci) Müslümanlar da var.” diyor Deniz Yücel.
Bize cihatçıların mürekkep yalamış hali diyorlar
“Nefret içerikli mektuplarını yazanların asıl derdi gazetecilerin Müslüman ya da göçmen kimliği mi?” diye soruyoruz. Yani gazeteciler aslında cihat yanlısı olmadığını öğrenmeleri ya da bilmeleri bir şey değiştirir mi? Deniz Yücel, gösterilerde kendisine İslam'a atıfta bunularak yazılan mektupları okuyan Yasin Musharbash'ın aslında Ürdünlü bir Hıristiyan ailenin çocuğu olduğunu söylüyor. Kendisi için de “Ben Müslüman değilim, kaldı ki yazılarımda kendimi Müslüman olarak tanımladığıma dair tek bir ipucu bulamazsınız.” diyor. Ekip içinde de kendisini din üzerinden tanımlayanlar kadar bu şekilde bir tanımlama altına girmeyenler de varmış.
Yücel'e göre tüm bunların ırkçılar için hiçbir önemi yok. Çünkü eskiden konu “Türkler” iken, 11 Eylül'den sonra “Müslümanlar” bunun yerini almış durumda. Üstelik ırkçılık rasyonel bir şey değil. Charlie Hebdo saldırısını eleştiren bir yazı yazmasına rağmen birilerinin kalkıp “Bu herif takiyye yapıyor.” diyebildiğini anlatan Yücel, zaman zaman kendilerine ‘cihatçıların mürekkep yalamış ekibi’ gözüyle bakıldığının da farkında olduğunu söylüyor. Ve ekliyor: “Eminim, bir gün ‘sevgili okurlar, bugün köşe yazımı yazamadım, kız kardeşimin zorunlu evlilik töreni var' diye yazsam, pek çok kişi buna inanır.”
Nefretini örtmek için süslü ifadeler kullananlar var
Topluluğun ismi olan Hate Poetry'nin Türkçe karşılığı ilginç bir ifadeye karşılık geliyor: Nefret şiirleri. Birbirine zıt gibi görünen iki kavramın birlikteliği Deniz Yücel'in anlatımıyla çok mantıklı bir şekil alıyor. Şöyle diyor Yücel: “Sunduğumuz malzeme bir nevi ‘gündelik edebiyat' Zira, okuduğumuz şeyler sadece düz küfürler değil, bize yazan pek çok kişi nefretlerini ifade ederken neredeyse edebi bir yaratıcılık gösteriyor. Hatta, nefret arttıkça yaratıcılık da artıyor. Nefretlerini örtmek için süslü ifadeler kullananlar da var. Bize yazan kişilerin önemli bir kısmı kendini ırkçı olarak görmüyor. Zaten komikliğin bir kaynağı da bu ama'lı söylemler: “Aslında yabancı düşmanı değilim, ama…”
Mektuplardan seçmeler
-Bizler, yabancılar tarafından değil kültürlü yurttaşlarımız tarafından bilgilendirilmek isteriz. (Yasin Musharbash’a gönderilen mektuplardan biri)
-Batılı tarzda giyinen Müslümanlar sizi aldatmasın. Başörtüsü takmıyor olmaları fanatik olmadıkları anlamına gelmez. (Mely Kıyak)
-Alman olmak isimlerle başlar. İsmi Hasnain Kazım olan biri hiçbir zaman Alman olamaz. (Hasnain Kazım)